1943 Bursa Reyhan doğumluyum. Çocukluğum Şekerhoca Mahallesi, Akbıyık Caddesi no:2 adresindeki evimizde geçti. 1950’li yılların başında Çarşı, Tahtakale, Nalbantoğlu ve Atatürk Caddesi Bursa’nın en merkezi yerleriydi. Bursa’da bu kadar büyük değildi. Sokağa çıktığınızda çoğunlukla herkes birbirini tanırdı.
Dedem Hasan Ersop, Bursa Belediye Başkanlığı yapmış; aynı zamanda da Bursa ve Orhangazi’de müstantik (sorgu hâkimi) olarak görev almıştır. Babam Muhittin Ersop ise Kapalıçarşı’da Üçiş Manifatura adıyla kumaş ticareti yapardı. Uzun yıllar Kazım Baykal ve diğer arkadaşları ile Eski Eserleri Sevenler Derneği’nde ve Bursa’nın yakından tanıdığı Hâkim Mürvet Hanım, Naci Kurtul ve arkadaşları ile Çocuk Esirgeme Kurumu’nda ve Kızılay’da çalışmıştır.
Annem Süheyla Ersop da (Alyanak) aynı semtte yetişmiştir. Alyanak Hafız olarak bilinen Fazlı Alyanak’ın kızıdır. Dedem Fazlı Alyanak Kapalıçarşı’nın eski aktar esnaflarındandır.Bu semtler Bursa’nın merkezi konumundaydı; Vilayet, Belediye, Adliye, Tiyatro, Sinema…
Bütün binalar buradaydı. Bizim çocukluğumuzda şimdiki Büyükşehir Belediyesinin yanında Belediye Gazinosu vardı. Burada akşamları canlı dans müziği çalınır; isteyenler dans ederdi.
Bursa’nın eski pastaneleri Kafkas ve Turan pastaneleriydi. Bugünkü Kafkas’ın Heykel’deki yeri Turan pastanesiydi. Kafkas, Koruyucu İş Hanı’nın oralardaydı. Ulus Pastanesi şeker, lokum, pişmaniye, şerbet, reçelleri ile meşhurdu. Çerezimizi Meraklı Yemişçi’den alırdık. Muhallebici Nezir ve Şaban Sirkeci, birde Karlıdağ Muhallebicisi vardı.
Tahtakale o zamanlar önemli alışveriş merkeziydi. Yapısı ve esnafı daha değişikti. Tahtakale’ye köylüler çok gelirdi. Zaten yakın zamanlara kadar orada da bir köylü pazarı vardı. Dağ köylerinden gelenlerin çoğu Yörüktü ve kendilerine has kıyafetleri vardı. Kafalarına fes koyup üzerine örtülerini örterlerdi ve alınlarında sıralı penez veya altından süsleri olurdu. Ayaklarına çarık giydikleri için Tahtakale’de çarıkçı esnafı vardı. Atları ile ulaşım yaptıklarından at nallayan nalcılar bulunurdu. Bir kısım halk o devirlerde potur giyerdi; bu nedenle potur diken (poturcu) olarak adlandırılan terziler ve yine birçok şeyin taşınmasında kullanılan küfe yapan küfeciler vardı.
Eski mahallelerde kişiler daha ziyade yaptıkları işler ile lakaplandırılırdı. İşte komşularımızı böyle tanıtırdık. O günkü bizim komşularımız: Terzi Münire ve kardeşi Yıldırım Mayruk (bugünün tanınmış modacısı), Koca Ahmetler, Kolonyacı İsmail beyler, Bademlioğulları, Tahtakıranlar (Bursa’daki kılıç kalkan ekibini ilk kuranlardan), Karyağmazlar (Bursa’nın eski süthane sahiplerinden). Cemal Alanya’nın konserve imalathanesi şimdi eski yazma kitapların bulunduğu Kütüphanenin olduğu yerdeydi. Bir de Florya gazozu bizim evin tam karşı köşesinde imal edilirdi. Hatırlıyorum şişe kapaklarını ayakla basılarak çalışan bir aletle kapatırlardı. Mahallemizde Radyocu Kenan vardı; radyoların tamirini de o yapardı.
Eski evlerimizde çeşmelerden başka, evden eve dolaşarak akan sular vardı. Bu sular çok gür akan sulardı. Pınarbaşı ve Alaşar suyu. Evlerde bu suyun geldiği yerde küçük havuzlar olurdu. Bu su sizden komşuya geçerdi; yazın buzdolabı görevi de görürdü. Bu suyun sağlıklı olarak evleri dolaşmasını sağlayan suyollarının tıkanmaması için görevli çeşmeciler vardı. Bu sular, güzel olmasına rağmen açıktan geldiği için içilmez; çamaşır yıkanır, bahçe sulanır, soğuk olduğu için meyve, yemek o suların aktığı haznelerde soğutulurdu. Eski bazı evlerde de ayazma vardı. O zamanlar daha buzdolabı yaygın olmadığı için Tahtakale’ye dağdan atla kalıp halinde buz getirirlerdi. Buz satan dükkânlar vardı; testere ile kesip satılırdı. O buz yıkanır; soğutmada kullanılırdı.
Bugünkü gibi her evde fırın bulunmadığından mahalle fırınları vardı. Evimizin yakınında Akbıyık fırını, Tahtakale’nin başında da Fırıncı Kaya’nın fırını vardı. Bu fırınlar herhangi bir imalat yapmazlar; sadece pişirim yaparlardı. Fırında pişecek yiyecekler evde tepsilere hazırlanır; pişirilmek için bu mahalle fırınlarına götürülürdü.
Mahallelerde yaşayan kişiler birbirine saygılıydı. Herkesle aynı samimiyetle görüşmeseniz de mahalle halkı birbirini tanırdı. Ölüm ve cenaze adetleri bugün de devam ediyor; fakat eskiden kadınlar cenazeye gitmezlerdi. Mahallemizdeki düğünlerde bazı kına geceleri; şu anki Çamoğlu apartmanının olduğu yerde eski bir medrese vardı; orada yapılırdı.
Eskiden çoğu evlerde yetiştirmeler olurdu. Ama onlara evin kızı gözüyle bakılır; çocuklar abla olarak görürlerdi. Onlara hiç ayırım yapılmaz; vakti geldiğinde evin kızı gibi evlendirilirdi.
Bursa’da eskiden, bugünden daha çok kar yağardı. Bayırları çok olduğundan ve bugünkü gibi trafik de olmadığından; bütün bayırlar, doğal kızak pisti gibiydi. Gençken arkadaşlarla her hafta sonu Uludağ’a kayak yapmaya giderdik. O zamanlar Uludağ, Bursalılar için daha çok gidilebilen bir yerdi.
SİBEL GÖK tarafından 09.07.2010 görüşülmüştür.