1948 Mollaarap doğumluyum. Öğretim yılları, gençlik dönemim ve askerlik çağımı bu mahallede geçirdim. Şimdi Umurbey Mahallesi’nde ikamet ediyorum. Bu iki mahalle, iç içe olup Bursa’nın en eski mahallelerindendir. Mahallenin en eskisi ve yerlisi olarak Kırım Tatarları sayılır. Benimde dedelerim Kırım Türklerindendir. Artık bizde mahallenin yerlisi sayılırız. Kırım Türkleri ilk geldiklerinde Alacahırka, Mollaarap ve Yenimahalle taraflarına yerleşmişler.
Annem ve babam Bursa doğumlu olup dedelerimin geldikleri yerleri bilmezlerdi. Oralara hiç gitmemişler. Ben görev icabı iki kez gittim. Oranın dilini biraz anlayabiliyorum fakat konuşamıyorum. Evimizde bazen Kırım Türkçesi konuşurlardı. Benimde aklımda biraz kaldı. Mesela Kırım Türkçesinde anne-anay, çocuk-bala, erkek- akay, kadın-apakay olarak söylenir. Zaten az bildiğim bu dili tamamen unutmayayım diye Kırım Türklerini Yaşatma Derneği’ne gider gelirim. Aynı zamanda da derneğin denetleme kurulundayım.
Çocukluğumda mahallede radyo, buzdolabı, çamaşır makinası, televizyon gibi teknolojik aletler yoktu. Çünkü en başta elektrik yoktu. Merinos Fabrikası’ndan verilmeye çalışılan elektrik yetersiz gelirdi. Yanılmıyorsam 110 volt gibi bir enerji gelirdi ve voltajı düşük olduğundan çok sağlıklı ve yeterli olmazdı. Buzdolabı yerine her evde tel dolaplar bulunurdu. Bugün tam şehir merkezi olan Kent Meydanı’nın olduğu yer Bursa’nın çöplüğüydü ve Şehreküstü veya Fomara’dan aşağıda ev yoktu.
Mollaarap Camisi’nin önünde büyük bir meydanlık vardı. Bugünkü aş evinin oraları oyun yerlerimizdi. Birde orada mahalle ve fabrikalara Kaplıkaya’dan künklerle gelen suyun dağıtımı yapılan bir yer vardı. Ara sıra bu künklerin içi temizlensin diye ağaç tozu atılırdı. Demir kapaklarla kapalı su şebekesinin olduğu yerler boştu. Aş evinin altındaki park, tarla idi. Mahallenin bütün çocukları akşamüzeri buralarda toplanır, oyunlar oynardık. Karamele kutularının içinden çıkan kartlardan biriktirir, oyun oynamak için onlardan seri yapardık. Kuka ve taş dikmece oynardık. Dizdiğimiz kiremitleri küçük bir topla vurarak yıkar, top ile rakibe vurulmadan, kiremitleri üst üste dizerdik. Bunun dışında körebe, uzuneşek gibi mevsimine göre oyunlar oynar, kışında kayak kayarak çocukluğumuzu doya doya yaşadık. Soyadı Tonguç olan kapı komşumuz Şaban Dede vardı. Bazen de toplanır, onun Yemen’deki askerlik ve savaş anılarını dinlerdik.
Anne dedemin 15-20 hayvanı varmış ve bu hayvanların başında da bekâr denen, karın tokluğuna çalışan kimseler dururmuş. Motorlu araçların olmadığı dönemde, hayvanlarla odun kömür taşırlarmış. Bursa’nın fabrikaları bizim mahallede olduğundan yamaçlara odun kömür çıkartmak zor olurmuş. Fabrikanın kazanında yakacak kömür gemiyle Mudanya’ya, oradan trenle Bursa’ya gelir, istasyondan dedemin hayvanları ile mahalleye taşınırmış. Onun için dedemin lakabı “Katırcı Murat”tır. Sonraki yıllarda fabrikalar mahalleden taşınmaya başlamış, dedem de yaşlanınca bu işi bırakmış.
Mahalledeki düğünler üç gün sürerdi. Pazar günü yatsı namazında damat mutlaka Mollaarap Camisi’ne götürülür, gelinin yanına tekbir ve dualarla sırtına yumruk vurularak gönderilirdi. Bu esnada evin önünde şerbet ikramı olur, bazen şerbetini içen misafirler adet olduğu üzere bardağını yere düşürürdü. Camide namaz esnasında sağdıçlar damadın ayakkabılarını çalmasınlar diye çok dikkatli olurlardı. Yoksa bahşiş vererek ayakkabıları geri almak durumunda kalınırdı. Pazartesi sabahı sağdıçlar damat gezmesi adı altında damadı götürürler; bu esnada da kadınlar kendi aralarında eğlenirler, buna da paça denilirdi. Rahmetli Süleyman Amcamın mahallede çok sağdıçlık yaptığını bilirim.
Hıdırellez de mahalleli Kaplıkaya ve Değirmenlikızık köyüne kadar giderdi. Eşyası çok olan komşuların eşyalarını ve ya yüklerini atlarla giden komşular götürürdü. Konu komşu burada yer, içer ve eğlence yaparlardı.
Üç ayların başlangıcı olan Regaip kandilinde ise, her evde un helvası ve lokma yapılırdı. Her evden buram buram kokular gelir, herkes yaptığı helva ile lokmadan komşularına dağıtarak tattırırdı. O akşam mahalle çocukları yatsı namazında mahalledeki tüm evlerin kapısına gider ve “ya mum, ya para” diyerek mum ya da para toplardı. Ramazanda imece usulü ile kuru yufkalar yapılır, konu komşu Ramazan ayını daha çok dayanışma ve yardımlaşma içerisinde geçirirdi.
Cengiz Bütün tarafından 15 Şubat 2013 tarihinde görüşülmüştür.