5 Kasım 1950 Bursa Yeşil doğumluyum. Babam, doğma büyüme Bulgaristan lıdır. Mesleği berber; annem ise İnegöl lü ev hanımıydı. Babam buraya geldikten bir süre sonra evlenmişler.3 kardeşiz. Bursa Ticaret Lisesi mezunuyum. Abim, akademi; kız kardeşim, Yabancı Diller Yüksekokulu mezunu; merkez bankası emeklisidir. Bir süre ticaretle uğraştım; kendi çabamla bilgisayarlı desen yapmaya başladım 40 sene esnaflık yaptım; desen programı için İtalya’ya gittim. Gelince Sabır nakış adı altında bir firma açtım. Türkiye’de bu işi yapan iki kişiydik. 2003 yılında esnaflığı bitirdim; geçen yıl 2008 yılında muhtarlığa adaylığımı koydum.
Maksem’e, babamın söylediğine göre 1954 yılında yerleşmişiz. Babamın berber dükkânı buradaydı. Sonra bir ev satın alıp, buraya yerleşmişler. O tarihten beri Maskem, Gökdere boğazı no:4 adresinde oturuyoruz.
Eski komşularımızdan Mukaddes ablamız, Kadriye ve Ayşe ablamız var. Mahallede dokumacılık genel meslekti. Bu bölge ağaçlıkmış ağaçlar kesilince, toprak kayması olmuş; fabrikalar yıkılmış. Köprübaşında Nemci Yazıcıoğlu vardı. Yazıcıoğlu sinemalarının eski sahibi, onların da bu bölgede dokuması vardı.
Yıldırım Gürses, mahallemizde otururdu. Çok mütevazı bir insandı. Hüsamettin Silahçı inkişaf fabrikası sahibi burada otururdu. Salih Güney’in de bizim mahalleden olduğunu duymuştum.
Maksem adını mahallede bulunan su deposundan almıştır. O zamanlar bütün Bursa’ya su, buradan gelmektedir. Hatta o depolar, hala orada durmaktadır.
Ramazanlar kışın çok güzel geçerdi. Kar yağardı; bütün komşular merdivenleri çıkartıp, yokuş aşağı kayardı. Her gece bir yerde toplanıp, eğlence yapardık.
Yaz akşamlarında, herkes kapı önüne çıkarılır; birbirleriyle sohbet edilir; çay ve kahve içilirdi. Büyük bahçeli kıraathanemizin bahçesinde, Karagöz Hacivat oynatılır; saz çalınırdı. Ailece ziyarete gidip, muhabbet ederdik. İnsanlar, birbirine çok bağlıydı. Eve gelirdim; annem olmazdı. Komşu, hemen beni çağırır; üzerimi değiştirir; karnımı doyururdu. Aynı şekilde annem de komşulara yardım ederdi. Komşularımız, bizim annemiz; eşleri ise babamızdı. Onlar geldiği zaman, hemen ayağa kalkardık. Kahveye giderdik. Fakat babamız geldiğinde, hemen o kahveden çıkardık Şimdi, o ortamı pek göremiyorum.
O zamanlar çocuklarla toplanıp futbol oynardık; babam kızardı; ama ben futbola çok meraklıydım. Daha sonra babam beni Bursaspor’a götürdü; bir süre orada da oynadım.1965-66-67 yılları…
Mahallede topaç, misket oynardık; bol bol derelerde dolaşırdık ve çağlayana çıkıp yüzerdik. Kış aylarında çok kar yağardı. Biz de Atatürk Caddesine kadar kızak kayardık. Araba bilyelerinden, araba yapardık. Ramazanlarda çocuklarla toplanıp teraviye giderdik.
Bayram geldiğinde, hazırlıklar olur; alışverişler yapılırdı. Çocuklarla bayramın birinci günü bütün komşuları dolaşırdık. Kimi mendil, kimi çorap, kimi şeker ve kimi de para verirdi; ceplerimizi doldururduk. Bayramın ikinci günü ise akraba ziyaretlerine giderdik. Sünnetler, herhangi evlerin bahçesinde yapılır; genelde büyük olduğu için bizim evin bahçesinde yapılırdı. Akşam kına yakılır; eğlenilirdi. Sabah da taksi olmadığı için faytonlarla Emir Sultan’a gidilir; eve gelince mevlit okunur; pilav ikram edilir; hazırlanan yatağa hediyeler bırakılırdı.
Askerlik zamanında Kıbrıs Harbi vardı. Biz altı kişilik intihar timiydik Paraşütle inme yaptık bir hafta kaldık Beşparmak Dağlarında anlaşma sağlandı; yeniden geriye döndük. Şunu söyleyebilirim ki Türk askeri bambaşka “biz harbe gidiyoruz” diye sevinçten ağlıyoruz, gidemeyenler ise üzüntüden ağlıyordu.
O zamanlar evlilikler genelde görücü usulü olurdu. Gelin ile birlikte çarşıya çıkılır alınacaklar alınırdı; ama o zamanlar takıya daha çok önem verilirdi. Düğünler kır düğünü gibi yapılırdı. Davullar, zurnalar… Gelin almaya gidilir; arabalar ile sonra toprak bastı yapılırdı. Gelin, arabaya bindiğinde, mahalle gençleri arabanın önüne geçerdi. Bir fiyattan kapı açılırdı; pazarlık yaparak o fiyat biraz düşürülürdü. Gençler, o para ile kendilerine ziyafet çekerlerdi. Gelin eve girerken bozuk paralar atılırdı; eve girdikten sonra da gelini herkes görsün diye evin merkezine sandalye konur; onun üzerine çıkartılırdı.
Hıdrellez gecesi gençler Temenyeri’nde toplanır; ateş yakılır; kızlar ve erkekler beraber dolaşırlardı. Kızların kısmeti açılsın diye de; erkekler ellerine uzun bir sopa alırlar; uzaktan kızların kafasına dokundururlardı. O gece sabaha kadar eğlenceler olur; hiçkimse uyumaz. Annem 7 karınca yuvasından toprak alır; onu okuyup babamın cebine koyardı; bereketli olsun, çok para kazansın diye! Mahalleli dere kenarına iner; herkes dileğine göre taşlardan şekil yapar veya çizerdi.
Demirkapı da Romanlar otururlar; onların bir Çeribaşı seçme olayı vardır. Toplanırlar; aralarında onları temsil edecek kişiyi seçerler. Sabaha karşı dağ yoluna çıkarlar; Çeribaşı kim seçildiyse vaatlerde bulunuyor ama o vaatlerde şöyle; Bursa’ya deniz getireceğim, göl getireceğim gibi imkânsız şeyler! Davullar, zurnalar çok güzel eğlenceler, çok farklı duygular…
Temenyeri köprüsü tek bir yoldu ve nüfus kalabalıklaştıkça bir ikincisi yapıldı. Evler ahşaptı; apartmanlar 1960lardan sonra yapılmaya başladı. Herkes, arsasını daire karşılığında müteahhitte verdiği için müstakil evler yok oldu.
İlk telefon, mahallede bakkal dükkânlarında, babam muhtardı; muhtarlıkta vardı. O zaman telefon almak sorundu; yazılıyorsun 10 yıl sonra sıra geliyordu. İlk televizyon, mahallede bize geldi. Siyah beyazdı; haftada iki gün Eskişehir yayın yapardı. Bütün mahalle, yayın olduğu günlerde bize gelirdi. Herkes sıra sıra dizilirdi. Annem o kadar insan arasından zar zor geçerek çay ikram ederdi. Düzgün yayınlar, Turgut Özal zamanında başladı.
İlk arabayı dedemlerde gördüm.1953 model bir kamyondu. Yeni üretilmişti.
Mahallemizde benim bölgemde Maksem Cami(1480lerde), Çukur Cami, Bahçe İbrahim Cami ve Hacı Veli Karabaş Türbesi vardır.
Ben ikili ilişkilere çok önem veririm; mümkün oldukça sabırlı olmaya çalışırım. Bu sabrı babamdan öğrendim; onun da bu mahalleye çok hizmetleri oldu. Ben de elimden geldiğince babamın yolundan gitmeye çalışıyorum.
ESRA TÜRKMEN 13 -08-2010 tarihinde görüşüldü.