Kamil İnançer ile sözlü tarih görğşmesi

1924 yılında Hisar’da Sürmeli Mescit’in 20 metre batısında dünyaya geldim. 1942 senesinden Karabaş Tekkesi’nin yanındaki bir eve taşındık. 1930 yılında ilkokula başladım. O zamanlar sistem değişikti. 1928 yılında eski harflerden yeni Latin harflerine dönüş başladı. Biz ilkokula giderken bıyıklı adamlar vardı sınıfımızda. Yeni harfleri öğrenmek için geliyorlardı. Camiler okula dönüştürüldü. Annelerimiz oralarda yeni harfleri öğrendiler.

Atatürk Caddesi toz toprak içindeydi. Yakın tarihe kadar okul yapmak için özel bir izinle çimento kullanılabilirdi. Heykel’den Setbaşı’na gelen cadde yoktu. Ünlü Cadde’den çıkılarak Setbaşı Köprüsü’ne geliniyordu. Ben ilkokulda okurken kitapçılar sadece Ünlü Cadde’deydi. Eskiden bu caddede cezaevi bile varmış. Onu babalarımız anlatırdı.

Tophane’de Üftade camisinin oraya çıkan cadde pis caddeydi. Tabakhanelerin kokusundan geçilmezdi. Şimdi Temiz Cadde adını aldı. Tabakhanelerde Soğanlı Köy’e nakledildi.

Maksem Caddesi

24 sene İş Bankası Merkez Şube’de çalıştım. Müşterilerimiz genelde esnaflardı. Resulzadeler, İpekerler, İpekiş Fabrikası, Merinos önemli müşterilerimizdendi. Bursa’da ipek ticareti ile iştigal edenler çoktu. Ondan sonra da kestane ve kestane şekeri gelirdi.

Bursa’da her yer Arnavut kaldırımıydı. Setbaşı’ndaki kütüphanenin olduğu yerde Devrengeç Suyu vardı. İnsanlar oradan su almak için kuyruğa girerlerdi. Sucu sakalar vardı. Geceleri buradan bidon bidon su doldururlardı. Bursa’nın ekabir takımı o suyu içerdi. Biz belediyenin çeşme suyunu içerdik.

Tahtakale’den Setbaşı’na kadar olan bölge Bursa’nın merkezi ve ekâbir takımının oturduğu bölgelerdi. Setbaşı’ndan sonra ise gayrimüslimler otururdu. Yani İpekçilik Caddesi ve civarında. Ecnebiler yangın sigortasına ve benzeri vakalara karşı çok duyarlıydılar. Onların evlerinin dışında hep bu sigortalara ait plakalar çakılıydı. Ecnebilerin oturduğu evler o plakalardan da anlaşılırdı. Zamanla tabi o plakalar kayboldu.

Bursa’da ancak bir yada iki kişi emlak satım işleriyle meşgul olurdu. Şimdiki Postane’den Erkek Lisesi’ne çıkışta soldaki ilk aralığa Akbıyık Aralığı deniliyor. O aralığa varmadan Talat Şahin Bey diye bir doktor vardı. onun bitişiğinde de mütevazi bir berber dükkanı vardı. Adamcağızın biri Anadolu’dan memuriyetle Bursa’ya tayin edilmiş. Ulucami’nin oradan şehirlerarası vasıtalar işliyordu. Bursa o zaman bu kadar büyük değildi. Tahtakale’nin oralarda oteller ve hanlar daha fazlaydı. Memuriyetle tayin edilen adamcağız şehirde dolaşmadık yer bırakmıyor ancak bir türlü kendisine göre bir ev bulamıyor. Berber Selim Efendi’ye tıraş olmaya gidiyor. Orada sohbet ederken ev aradığını ama bir türlü bulamadığını söylüyor. Berber bir tanıdık var ama belki sana evini kiraya verir. Sen yarın uğra en iyi diyor. Ertesi gün memur efendiyi alıp eve götürüyor ve gösteriyor. Memur evi beğeniyor. Berber dükkânına gelince memur “yarın taşınabilir miyim?” diye soruyor. Berber de “ben anahtarı aldım sen yarın taşınabilirsin diyor. Memur çıkartıyor cebinden birkaç kuruş para berbere veriyor “Senin çok emeğin geçti. Bu parayı kabul et” diyerek veriyor. Berber ev sahibine gidiyor. Senin evi kiraya verdik diyor. Ev sahibi bana büyük bir iyilik ettiniz çok teşekkür ederim deyip al şu bahşişi diyor. Berberin çok hoşuna gidiyor. Berber dükkânında saatlerce bekleyecek de müşteri gelecek. Bu işin yolu oluyor. Adam berberliği bırakarak komisyonculuğa başlıyor. Memurların tayin dönemi ev arayan arayana… Adam koşturmaktan ayakları patlıyor. Sonra bizim bankada bir arkadaşa iş teklif ediyor. Arkadaş soruyor ne işi. Emlak komisyonculuğu. Nasıl oluyor bu iş diye soruyor. Çantanı alıyorsun eline kapı kapı dolaşıyorsun. Alan razı satan razı… Ben geçen hafta şu kadar para kazandım gel beraber yapalım bu işi. Bankadaki bizim veznedar arkadaşı da yanına alıyor. Berberliği bırakarak emlak komisyonculuğuna başlıyor. Dükkânın camına da kiralık ev bulunur diye yazıyor. Berber Selim Bursa’nın ilk emlak komisyoncusuydu. 1950’li yılların başıydı.

Tahtakale’de palamut değirmenleri vardı. Palamut unu tabakhanelerde kullanılırdı. 1940’lı yılların başında Tahtakale’deki tabakhaneler taşınmaya başladı. Tahtakale’de daha çok köylülerin malları satılırdı. Komisyoncu Hakkı Bey vardı. Her gelen köylü ürününü Hakkı Bey’e gösterirdi. Hakkı Bey gelen malın ekspertizini yapardı. Kaça satılacağını o belirlerdi.

Bursa’da imar faaliyetleri 1950’den sonra başladı. Bursa için Haşim İşcan ne yaptıysa yaptı.

Atatürk Caddesi’nde meşhur Muhallebici Nezir vardı. Muhallebici Nezir meşhur Ata Demirer’in dedesiydi. İş Bankası onun muhallebi dükkânını olduğu yere yapıldı. Bankanın yanında Luca Palas diye bir otel vardı. O dönemin lüks otellerinden biriydi. Nalbantoğlu sadece ikametgâh bölgesiydi. Şimdiki gibi dükkânlar yoktu. Bursa’nın zenginleri otururdu. Hisar garibanların, Muradiye daha da garibanların oturduğu yerlerdi.

Setbaşı’nın bu günkü görüntüsü Ali Ruhi Konukçu’nun eseridir. Kendisi belediye reisi Reşat Oyal’ın muaviniydi. Önceden dere boyu çöplük gibiydi. Yukarıda boyahaneler vardı. Boyahanelerin pis akıntıları bu dereden akardı. Ali Ruhi Konukçu dereyi ıslah etti ve bugünkü şekline getirdi.

Koca Bursa’da 33 ilkokul vardı. Geçen gün bir iş icabı dışarı çıktım. 10 kişi omuz vurdu, 15 kişi sırtıma vurdu. Sokaklar Arnavut kaldırımıydı. Asfalt yoktu. Bayanlar hangi taşa basalım diye düşünürdü.

Eskiden Cuma günleri resmi tatil günüydü. Cumartesi ve Pazar günlerinin resmi tatil olması 1932 yılından sonraydı. En çok inkılâp yapılan yıllar 1923-1930 yılları arasındaydı. Şapka, harf inkılâpları o tarihlerdeydi. Şapkalar Avrupa’dan ithal edilmeye başlandı. Fes yasağı vardı. Polislerin şapkaları daha değişikti. Benim babam polisti de oradan biliyorum. Babamın polis kartında Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti diye geçiyordu. Cumhuriyet lafı yoktu. Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye Cumhuriyeti diye anılmaya başlandı. Harf inkılâbı çok zor oldu. Herkes okuma-yazmayı yeniden öğrenmek zorunda kaldı. Eskiler yenileri; yeniler de eskileri okuyamaz oldular. Osmanlı dönemi kaç yıl sürdü. Bütün Osmanlıca yazılan eserler kütüphanelerde kaldı. Yeni okullar Osmanlıcayı öğrettiler ama devede kulak kaldı. Eski rakamları bile doğru düzgün bilen yok. 1923-1930 senelerinde çok değişiklikler olmuştu. İnsanların bu yeni duruma alışmaları epey zaman almıştı.

Eskiden her mahallenin ismi okuluna verilirdi. Osmangazi İlkokulu, Haraççıoğlu İlkokulu gibi. Ama daha sonra okulların ismi 1. Okul, 2. Okul diye değişti.

Biz çocukken çember çevirirdik. Sokaklar taş kaldırımdı; o yüzden her düşüşte dizlerimiz acırdı. Gazete kâğıdından top yapar, onunla oynardık. Bir tane delik top bulmuştuk; yama yama üstüne yapıp, onunla oynamıştık. Şimdi binlerce oyuncak çeşidi var.

1930’larda gelin isteme törenleri şu şekilde olurdu: Öğlen evinin büyükleri kız evine tekliflerini iletirlerdi. Aileler uygun gördüğü takdirde gerekli çeyiz vb. alışverişlerini yaparak; düğün hazırlığına başlanırdı. Onu müteakip her iki evde de alınan çeyizler serilerek; konu komşu çeyiz görmeye gidilirdi. Düğünden birkaç gün önce gelin hamamı yapılırdı. Ertesi gün kına yapılırdı. Kınalara âmâlar çağırılırdı. Onlar, çalar; söylerlerdi. Çengilerde vardı ama sofu sayılan aileler âmâları tercih ederlerdi. Erkekler görmesin diye kadınlar bir perde arkasında otururlardı. Erkek-kadın arasında haremlik selamlık sistemi vardı, Erkek tarafı yatsı namazından sonra, kalabalık bir cemaat olarak, düğün evine; yani kız evine gelir ve kınaya iştirak ederlerdi. Ertesi gün gelin alma merasimi yapılırdı. Eskiden otomobil yoktu. Faytonlar ve landonlar vardı. Birde tek atlı piliçkalar olurdu. Gelin almaya bu arabalarla gidilirdi. Gelin arabası tamamen örtülü olurdu. Gelin eve geldiği zaman perdeler tutulur; gelin merasimle içeri götürülürdü. Zaten gelin peçeli olduğu için kimse göremezdi. Daha sonra hanımlar gelin görmeye giderlerdi. Gelin, erkek evine akşamdan evvel getirilirdi. Gelinin alındığı gün güvey gezdirme yapılırdı. Güvey, yatsı namazından sonra bir törenle gelinin yanına getirilirdi. Her aile kendi bütçesine uygun tören yapardı.

Sünnet törenlerinde de ailenin bütçesine göre bir veya birden fazla sünnet çocuğu hazırlıkları yapılırdı. Çocuklar genelde tek başlarına sünnet ettirilmez; yanıa imkânı yeterli olmayan ailelerin çocukları da katılırdı. Her aile sünnet olacak çocuğu mutlaka Emir Sultan’a ziyarete götürürdü. Sünnet çocuklarının, Emir Sultan’dan eve dönüşlerinin ardından yemek servisine başlanırdı. Mevlit okunur; bu esnada da çocukların sünneti gerçekleşirdi. Gelen konukların çocuklara hediyelerini takdim etmesi ile sünnet cemiyeti sona ererdi.

Her aile, yazın başlangıcı olması sebebiyle hıdrelleze büyük önem verirdi. Herkes ailesi ile birlikte imkânları nispetinde muhakkak bir mesire yerine giderdi ve yaz aylarının başlangıcını kutlarlardı. Özellikle Atıcılar çayırı, Ziraat Okulu’nun çamlığı, Geçit, kireç ocakları, Temenyeri’ne gidilirdi. Mali imkânları olan kişilerde Uludağ ve Mudanya’ya giderlerdi. İnsanlar günü gün etmeye çalışırdı. Temenyeri ve Gökdere boyunda dilekler dilenirdi. Arzu edilen temennilerin gerçekleşmesi için dua ve niyet tutulurdu.

Her caminin tabutluk denilen bir yerde depoları bulunurdu. İmam efendinin müsaadesiyle buradan cenaze malzemeleri temin edilirdi. Her evin kendi imkânlarıyla cenazeler evlerde yıkanır ve kefenlenirdi. Mahallelerde cenaze yıkayıcıları olurdu. Cenazeler evlerinden alındıktan sonra mahalledeki camiye götürülürdü. Mahallelinin bilgisini teminen, sela verilirdi. Cenaze mahalli sela taşına götürülür ve imam efendi tarafından cenaze namazı kılındıktan sonra; hazirun cemaatin iştirakiyle mahalle kabristanına defnedilirdi. Dini tören icra edildikten sonra cemaat dağılabilirdi. Cenaze evine komşular izzeti ikramda bulunurlardı. Definden sonar aile ve komşularca 7 gün tebareke ve diğer dualar okunur ve cenazenin ruhuna gönderilirdi.

Yıldırım Gürses’in muhterem pederi Ziraat Bankası’ndan emekli Nasuhi Bey, teravilerde genelde Yeşil Camisi’ne giderdi. Onun arkadaşı hafız İdris Bey, Bursa’da pek çok gezek evlerinde gerek Türk musikisi, gerekse tasavvuf musikisi icra ederlerdi. Bunun canlı misallerinden birisi de yılarca Türk müziğine hizmet etmiş zatlardan Erdinç Çelikkol ve diğer gezek arkadaşlarıydı. Onun dışında pek çok gezekler tertip edildi. Hocalar grubu genelde ilahiler meşk ederdi. Diğer gruplar ise Türk Sanat Müziği ve popüler müzikler icra ederlerdi.

Bursa’da ilk elektrik, İpekiş’in karşısındaki; halen mevcut olan ve elektrik idaresi olarak kullanılan; bir Fransız firmasına ait binada üretiliyordu. Şehir şebeke cereyanları, 1930 yıllarında ancak dağıtılmaya başlandı. Sokak sakinlerinden en az 5 hanenin müracaatıyla abone kayıtları yapılabilmiştir. Sokaklarda ışıklandırma 1931 yılından itibaren uygulanmaya başlanılmıştır. Elektrikli ışıklandırmadan önce camekanlı kafesler vardı. Mahalle bekçisi gündüz bu lambaların gazlarını doldurur; akşamları ise yakardı. Sokak ışıklandırması ancak gaz lambaları ile sağlanırdı.

Bursa Kartpostalı

Gramofon cumhuriyetten evvel de vardı. Ancak sadece patronların evinde bulunurdu.

1935 senesinde Hisar Ortapazar Caddesi’nde bir tek evde radyo bulunuyordu ve haber saatinde konu komşu o hanedeki radyoyu dinlemeye çalışırdı. Kapalıçarşı’da 3 veya 5 yerde radyosu olan dükkânlara gidip; haberler takip edilebiliyordu. O yıllardan itibaren radoy teknikleri gelişmeye başlayıp, 1938 senesinden itibaren yayınlarda teknik imkânlar sağlanıp; 2. Cihan Harbi’nin başlaması ile birlikte çarşı ve evlerde harp haberlerini dinleyebilmek imkânına kavuşmuşlardır. Ben 1943 yılında Biga’da görevliyken radyo alabilmek imkânına ancak kavuştum. Günler ilerledikçe bu imkânlarda genişletilip; radyolar daha teknik imkânlarla kullanılmaya başlandı. Ondan sonra çok büyük hamlelerle bu günkü radyo ve televizyonlar dünyanın dört bir yanında yayın yapmaya başladı. İlk televizyon yayını İstanbul Teknik Üniversitesi’nden yapılmaya başlandı. En son teknikte bilgisayar ve cep telefonları yaygınlaşmaya başladı. Daha ne gibi imkânların insan hayatına gireceği meçhulümüz.

Kamil İnançer’in soyağacı

Mehmet Efe
Hanife

İbrahim (1918 vefat)
Fatma

Hatice İnançer
Nuh İnançer (D. 1310/ Ö. 1962)

Kamil İnançer Vehbiye
Nerbin İnançer Saim

 

Tuğrul İnançer Şeyma İnançer
Erişal İnançer

Eren İnançer Emre Can İnançer Emir Sayar
Haluk İnançer Aydanur İnançer

 

SİBEL GÖKtarafından12.09,2010 görüşülmüştür.

ARAMA YAP