Hazar, Peçenek, Uz, Berendi ve Kumanların Doğu Avrupa ve Balkanlara Yerleşmeleri

Muallâ UYDU YÜCEL

Giriş
Gerek Doğu Avrupa gerekse Balkan coğrafyası Türk boylarından Hazar, Peçenek, Uz, Berendi ve Kuman-Kıpçakların birbiri ardınca gelen hâkimiyetliklerine şahitlik etmiştir. Bu topraklarda Miladi IV. yüzyıldan itibaren başlayan Türk hâkimiyeti, Türk töresi ve adaletinin güçlü bir şekilde uygulanması ile kalıcı hale gelmiş ve semeresini günümüze kadar Türk varlığının bu topraklarda yaşaması ile vermiştir.

Karadeniz’in kuzeyinden Doğu Avrupa’ya ve Balkanlar’a akan Türk boyları bu toprakların sahipleri olan devletlerle önce komşuluk münasebetlerinde bulunmuşlar, daha sonra da çetin bir mücadeleye girişmişlerdir. Her Türk boyu geldiği coğrafyalarda muhteşem bir tarih ortaya koymuş ancak dıştan gelen baskılar karşısında zamanla dayanamayarak bir zayıflama sürecine girmiştir. Bu arada kendilerinden hemen sonra gelen ırkdaşlarının muhalif devletler tarafından kendilerine karşı kullanılmaları da bu zayıflamanın çok kısa bir süre sonra tarih sahnesinden çekilmeleri ile sonuçlanmasına vesile olmuştur. Hâkimiyetlerinin sona ermesinin ardından zamanla bu devletlerin bizzat kendi insiyatifleri ile topraklarına ya kendi istekleri ile yerleşmişler ya da zorla iskân ettirilmişlerdir.

⦁ Hazar, Peçenek, Uz, Berendi ve Kumanların Tarihine Kısa bir Bakış
VIII. yüzyılda Bizans karşısında oldukça güçlü bir siyasi ve askeri güç sergileyen Hazarlar, VII. yüzyıldan XI. yüzyıla kadar Doğu Avrupa sahasında hem askeri alanda hem de devlet teşkilatında büyük bir başarı sergilemekle kalmamışlar ayrıca uyguladıkları dini hoşgörü sayesinde bütün milletleri tek bir devlet çatısı altında birleştirmeyi başarmışlardır. Bu devlet yaklaşık dört asır boyunca hem Kafkaslar’da Araplar ile hem Karadeniz’in kuzeyinde Ruslar ile hem de Doğu Avrupa sahasında Bizans ile iktidar mücadelesine girişmiştir. Hazarlar ile Bizans arasındaki mücadele genellikle ortak düşmanlara karşı yapılan siyasi ortaklık şeklinde cereyan etmiş ve semeresini de iki taraf arasında akrabalık tesis etmekle vermiştir. Ancak bir taraftan ticarete daha çok önem vermeleri; diğer taraftan askerliği ihmal etmeleri devletin gittikçe güçten düşerek zayıflamasına yol açmıştır. Buna birde bu sırada devletin dört bir tarafta verdiği mücadele ve zamanla farklı ırklara mensup milletlerin isyan etmeleri de eklenince devletin sonu gelmiştir.

Hazarlar, Doğu Avrupa’da güçlü bir devlet olarak varlıklarını devam ettirirlerken Bizans ile dostane ilişkiler kurmuşlardır. Bu dostluk VII. asrın ikinci yarısından itibaren gittikçe kuvvetlenerek VIII. yy. boyunca devam etmiş ve her iki tarafın hükümdar aileleri arasında gerçekleştirilen evlenmeler ile pekiştirilmiştir. Yaklaşık 400 yıl süren Hazar-Bizans münasebetleri genelde Bizans’ın menfaatleri çerçevesinde cereyan etmiş, bu yüzden de Hazarlar daima Bizans’a yardım eden, destek veren taraf olmuşlardır.

Devletin yıkılmasından sonra Hazar bakiyelerinin çok az bir kısmı Bizans ordusuna alınarak ücretli asker olmuşlar ve uygun topraklara yerleştirilmişlerdir. Hazarların bakiyelerine ne olduğu sorusu da ilim âleminde geniş bir tartışma zemininin açılmasına sebep olmuş ve ilim adamlarından bazıları Hazarların bakiyelerini bugünkü Doğu Avrupa Yahudilerinin kökeninde aramışlardır. Onlara göre Doğu Avrupa Yahudileri Hazar kökenlidirler ve Kumanların bünyesinde Moğollardan batıya kaçarak Galiçya-Volın Knyazlığı sınırlarına yerleşmişler ve oradan da Polonya ve Merkezi Avrupa’ya yayılmışlardır. Bu görüşün oturtulduğu ilmi temel ise ünlü Kuman başbuğu Kobyak’ın oğullarının isimleridir. Bu isimler İsai ve Daniil’dir. Ancak burada göz ardı edilen bu isimlerin sadece Yahudilik’e ait isimler olmadığıdır. Rus kaynaklarının verdiği bilgilere göre Kumanlar, özellikle Kiev Knyazlığı ile girdikleri sıkı siyasi münasebetler neticesinde Hıristiyan olmuşlar ve bu isimleri de kullanmışlardır. Hazarların asıl bakiyeleri Kırım ve Derbent’e yerleşmişler, Kırım’dakiler varlıklarını Karaimler olarak günümüze kadar devam ettirirlerken, Derbent Hazarları kaynaklarda kendilerine XII. yüzyıla kadar yer bulmuşlardır.

[Kroniği Pictum’dan Bir Minyatür]

Hazarlardan sonra bu coğrafyada gördüğümüz diğer önemli Türk boyu Peçeneklerdir. Türkistan sahasındaki ilk dönem tarihleri hakkında ne yazık ki kesin bilgilere sahip olmasak da Peçeneklerin ana yurtlarının bir zamanlar İli Havzası ile Issık Göl civarında olduğunu ve Sır-Derya’nın aşağı ve orta akımları da dâhil olmak üzere Aral Gölü’nün kuzeyinde yaşadıkları bilinmektedir. Gök-Türk Devletine bağlı boylardan biri olma ihtimali de olan Peçenekler, Batı Gök-Türk Devletinin VII. yüzyıl ortalarında dağılmasından sonra başlayan mücadeleler sırasında bulundukları yerlerden daha batıya doğru itilmişler, özelikle de IX. yüzyıl ortalarında Oğuz boylarının baskıları üzerine yer değiştirerek Cim ve Yayık (Emba ve Ural) Nehirleri boyuna gelmişlerdir. Bu bölgede yaşayan Hazarlar’la komşuluk yapmışlar ve Hazar ülkesinin hilafına bu devletin topraklarına sık sık akınlar düzenlemişlerdir. Hazarlar, bu akınları durduracak kuvvete sahip olamamışlar ve Oğuz (Uzlar)’la bir ittifak kurma yoluna gitmişlerdir. Ancak bu da o anda istenilen neticeyi vermemiş ve Peçenekler bu ittifaka büyük bir başarı ile karşı koymuşlardır. Kısa bir süre sonra ise durum değişmiş, Oğuz baskısı 860-880 yılları arasında Peçeneklerin büyük bir kısmının İdil Nehrinin batı tarafına gitmek zorunda bırakmıştır.

Peçeneklerin Karadeniz’in kuzeyine gelişleri bir yandan Kiev Rusyası diğer yandan da Macarlar üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Peçenekler 860-880 yıllarında sekiz boy halinde İdil’i geçerek Macarların yerine Don-Kuban havalisine; 892’de Don Nehrinden Dinyeper’in batısına kadar olan bozkırlara; 943-972 yılları arasında da günümüzdeki Macaristan topraklarına Macar yerleşmişlerdir. Böylece Peçenekler, Don ve Kuban boyu, Orta ve Aşağı Dinyeper ile Kırım ve Tuna’ya kadar 2000 km’den daha fazla bir alana yayılmışlardır.

Peçenekler, 890’dan 1036’ya kadar Kiev Rusyası’na güneyden komşu olmuşlar ve yaklaşık 130 yıl Ruslar’la münasebetler kurmuşlardır. Yine oluşturdukları tehdit sayesinde Rusların Dinyeper’i takiben Karadeniz’e inmelerine engel olmuşlardır.

X.yüzyıl ortalarında bilhassa 943-972 yıllarında Peçeneklerden bir kısım Macaristan’a giderek yerleşirken, ana kitle Dinyeper’in sağ tarafındaki Dinyester (Turla) boyuna ve bugünkü Besarabya’ya gitmiştir. XI. yüzyılın ortalarına doğru Peçenekler bilhassa Uz baskısı karşısında devamlı batıya doğru ilerleyerek yeni yurtlar aramışlar ve Tuna boyuna gelmişlerdir.


Uzların, Kuman baskısı sonucu Peçeneklere doğru hareket etmeleri ve Dinyeper Nehrinin sol sahillerini ele geçirmeleri Peçeneklerin Aşağı Tuna boyuna doğru ilerlemelerini sağlamıştır. Böylece Peçenekler bir taraftan Macaristan diğer taraftan da Bizans devletinin sınırlarına yaklaşmışlardır. 972’den 1022 yılına kadar her iki taraf aralarında anlaştıkları için Tuna’nın güney sahilleri Peçenek akınlarına maruz kalmamıştır. Ancak 1022 yılında Peçenek-Bizans sınırlarının ortasında bulunan Bulgar Devletinin ortadan kalkması üzerine Peçenekler Bizans ile sınır komşusu olmuşlardır. Bu komşuluk neticesinde Peçeneklerin bundan sonraki akın sahalarını Tuna’nın güneyi ile Bizans toprakları teşkil etmiştir. Özellikle 1048’den 1091 yılına kadar Bizans kaynakları Peçeneklerin Balkanlar’a yaptıkları akınlar hakkında oldukça fazla bilgi vermektedirler. Bu dönem tarafımızdan “Bizans’ın Bozkırla Mücadelesi” olarak adlandırılmıştır. Peçenekler, Bizans sınırlarına geldiklerinde bir ara iktidar mücadelesine girişen iki başbuğ arasındaki çekişmelere şahitlik etmişlerdir. Bu mücadele ve çekişmeye Bizans’ın karışması ise Peçeneklerin oldukça ağır bir bedel ödemelerine sebep olmuştur. Bu durumdan kendine fayda sağlamaya çalışan Bizans on binlerce Peçeneğ’i Batı Bulgaristan’daki Niş ile Sofya (Sardika) arasındaki düzlük arazi ile Makedonya’daki Ovçepoye diye bilinen yere yerleştirmiştir. Böylece ilk defa Peçeneklerden büyük bir grup yerleşik hayata geçmiştir.
Bundan sonra iki devlet arasındaki mücadele Peçeneklerin Bizans’ın Balkanlar’daki topraklarına saldırmaları ile devam etmiş ve sonunda Bizans 1048’den beri sürekli maruz kaldığı Peçenek tehlikesinden Lebedium (Leviniom) zaferi ile kurtulmayı başarmıştır. Bu zaferle Bizans, Peçenek askeri kuvvetini sona erdirmiş ve topraklarına yerleştirdiği Peçenekler’den imparatorun özel kıtalarını teşkil etmiştir.

[Bizans Askeri ile Mücadele Eden Bir Peçenek Askeri]

Peçenekler Bizans ile mücadele ederlerken asıl kuvvetlerini Tuna boyundaki “Yüz-tepe” denilen yerde tutmuşlar ve Tuna boyunda Silistre ve Biçina (Varna yakınlarında Kamçik) Şehirlerini ele geçirmişlerdir. Lebunium yenilgisinden sonra ise Peçeneklerin bir kısmı Tuna boyuna ve Macaristan’a gitmişler ve Peşte çevresi ile Fertö vilayetlerine yerleştirilmişlerdir. Bizans’ın eline esir düşenler ise ya öldürülmüşler veya Makedonya ve Balkanlar’a yerleştirilmişlerdir. Balkanlar’da kalanlar daha ziyade Vardar Nehri boyunda iskân ettirilmişlerdir. Yine Peçeneklerin bir kısmının XII. yüzyıl başlarına kadar Makedonya’daki Moglena civarında yaşadıklarını ve “Megleno Peçenekleri (Ulahları)” diye anıldıklarını biliyoruz. Ayrıca Sofya etrafındaki Şop-Bulgarlarının da Peçenek neslinden oldukları söylenmektedir. Yine Peçeneklerin bir kısmının Uz ve Kumanlar’la karıştıklarını görüyoruz. Anadolu, Sırbistan, Rusya, Macaristan, Romanya ve Kafkaslar’da bazı yer adları ve halk efsanelerinde Peçeneklerin hatıraları hâlâ yaşamaktadır.

Peçeneklerden sonra Bizans kaynaklarında “Uz” adı altında verilen boy, Oğuz boylarının batı kısmını teşkil eden grubundan başkası değildir. Uzlar önce Peçenekleri İdil ötesindeki yurtlarından çıkarmışlar, sonra da bu bölgeyi işgal ederek (860-870’ler) batıya yönelmişlerdir. Peçeneklerin tamamen çekilmelerinden sonra da artan Kuman-Kıpçak baskısı üzerine 1048 tarihinde Don boyundan Dinyeper Nehrine doğru Kiev Rusyası’nın güneyine kadar yayılmışlar ve böylece Ruslar’la komşu olmuşlardır. 1060 tarihlerinde ise Orta Dinyeper boyunu Uz ülkesi haline getirmişler ve bundan sonra Rus bozkırlarını sürekli rahatsız etmeye başlamışlardır. Uz saldırılarından bıkan Rus knyazları toplanarak hep birlikte Uzlara karşı büyük bir sefer açmışlardır. Yıllıklardaki kayıtlara göre, Uzlar Rusların bu hücumlarına karşı durmak cesaretini bile gösterememişler ve Tuna istikâmetine çekilip gitmişlerdir. Tuna boylarına kalabalık bir şekilde gelen Uzlar, Peçeneklerin bulundukları bölgeye gelerek, 1065 tarihinde Bizans ve Bulgar mukavemetini kırmışlar ve Tuna’yı geçmişlerdir. Uzlar’da tıpkı Peçenekler gibi, Trakya ve Makedonya’yı yağmalamışlar, Selanik’e hattâ Peloponnezos (Mora)’a kadar ilerlemişlerdir. Fakat bu Uz hareketi tam bir felaketle neticelenmiştir. Şiddetli soğuk yüzünden çıkan salgın hastalıklar ve öteden beri en amansız düşmanları olan Peçeneklerin hücumları ile Uzların büyük bir kısmı yok olmuştur. Geri kalan bir kısım Uz, Macaristan’a akın etmişse de başarı elde edememiştir (1068). Artık bir kuvvet olmaktan çıkan küçük bir Uz kalıntısı Bizans ordusuna alınırken, diğerleri de çeşitli bölgelerde iskân ettirilmişlerdir. Güney Rusya’ya dönenler ise, Rus knyazlarının hizmetine alınarak sınır boylarına yerleştirilmişlerdir.

Uzlardan sonra bu topraklarda varlık gösteren diğer bir Türk boyu ise Berendilerdir. Haklarında sadece Rus Yıllıkları ile çok azda olsa Macar kroniklerinde bilgiler bulabildiğimiz Berendilerin, kadim bir Türk-Oğuz boyu olduğu kabul edilmektedir. Berendi adına ilk defa Rus yıllıklarında 1097 yılına ait bir kayıtta rastlıyoruz. Kaynaklarda Berendiler güçlü oldukları dönemlerde de dâhil kendi başlarına hareket eden bir Türk boyu olmaktan ziyade komşuları ile birlikte hareket eden bir Türk boyu görüntüsü vermektedirler. Özellikle zayıf oldukları dönemlerde idaresi altında yaşadıkları milletlerin kendi aralarındaki iç mücadelede başvurulan en önemli askeri unsur olarak kabul edilmişlerdir. XI. yüzyıldan itibaren Rusya ve Macaristan’a yerleşerek, daha sonraki yıllarda bu topraklarda esaslı bir güce sahip olmuşlardır. Rusların ve Macarların güçlü bir devlet olarak tarih sahnesine çıktıkları sırada, askeri güç olarak hem düşmanlarına karşı; hem de kendi aralarındaki mücadelelere bir fiil katılmışlardır. Böylece X. yüzyıldan başlayarak XIII. yüzyıla kadar her iki ülkenin sınırlarındaki savunma sistemi içerisinde yer almışlar, stratejik bölgelere yerleştirilmişler ve sınırları korumuşlardır. Berendilerin Kiev Rusyası’nda Uzlar’la; Macaristan’da ise Peçenekler’le beraber hareket ettiklerini görüyoruz. Bu sebepledir ki XIII. yüzyılın ortalarına doğru Rus Yıllıklarında Berendiler de tıpkı Peçenek ve Uzlar gibi Kara-Kalpak adı altında verilmişlerdir. Macar kaynaklarında ise XV. yüzyıla kadar hem şahıs ismi hem de yerleşim yeri ismi olarak yer almışlardır. Berendiler hem Rus hem de Macaristan’da kendilerine has hayat tarzları, bozkıra özgü savaş tekniklerine sahip atlı-okçu askeri bir kesim olarak kabul edilmişlerdir.

Berendiler Rusya, Slovakya, Macaristan ve Romanya topraklarına yerleşmişler, zamanla yerli halkla karışmışlar ve milli kimliklerini kaybetmişlerdir. Ancak günümüze kadar gelen yer isimleri ise bu coğrafyadaki varlıklarını belgelendirmeye yetmektedir.

Osmanlı Öncesi Doğu Avrupa ve Balkanlar’da önemli rol oynayan son Türk boyu ise Kuman-Kıpçaklar’dır. Batı Gök-Türk topluluklarından olan Kumanlar, Balkaş’tan İrtiş’e kadar hâkim bulundukları sırada çeşitli sebepler yüzünden İdil üzerinden batıya yönelmişler ve önlerindeki Uz kütlesinin 1048’de Balkanlar’a çekilmesi üzerine, Güney Rusya sahasına gelmişlerdir. Kumanlar, ilk defa 1055 tarihinde başbuğları Boluş’la girdikleri Güney Rus bozkırlarında 1224 yılına kadar kalmışlardır. Yaklaşık 250 yıl bu topraklar Rus-Kuman mücadelesine sahne olmuştur. Bu mücadelede kazanan taraf çoğunlukla Kumanlardır. 1080’lerde Kumanlar hâkimiyetlerini, Don-Dinyester ağırlık merkezi olmak üzere, Balkaş Gölü-Talas havalisinden Tuna ağzına kadar yaymışlardır. Bu devirde Kuman-Kıpçak ülkesinin Türkistan, Yayık- İdil, Don-Doneç, Aşağı Dnyeper, Tuna olmak üzere 5 bölgeye ayrıldığını görüyoruz.


Kumanlar Doğu Avrupa’da Rus kaynaklarının ifadesine göre ilk defa 1030-1060 yılları arasında görülmüşlerdir. 1064’de Transilvanya (Erdel)-Macaristan yönünde ilerlemişler, Güney Rusya, Moldova ve Eflak bölgelerini tamamen ele geçirerek daha sonraki yıllarda Lehistan ve Macaristan (1091)’a akınlar düzenlemişlerdir. Kumanlar Tuna’nın güneyine ise ilk defa Peçeneklerin müttefikleri olarak o sıralar (1078) Edirne’ye kadar giden Bizans imparatoru VII. Mikhail Dukas (1071-1078) zamanında gelmişlerdir. Daha sonra ise Aleksi Komnenos (1081-1118) döneminde bu gelişi Peçenekleri tarih sahnesinden silen Lebedium savaşı ile pekiştirmişler ve bundan sonra bu topraklara kök salmışlardır. Kumanların Tuna ve Balkanlar’daki varlıkları XII. yüzyıl boyunca gelişerek devam etmiştir. 1185-1237 yılları arasında Tuna’nın güney bölgesinde kalabalık yaşayan Kumanlar, Bulgarların Bizans’a karşı giriştikleri bağımsızlık mücadelesinde ve II. Bulgar Devleti’nin kurulmasında büyük bir rol oynamışlardır. Bunda II. Bulgar Devletinin başına geçen Çar Asen (1187-1196)’in Kuman menşeili olmasının da büyük rolü vardır.

Yine bu yüzyılda bazı Kuman grupları yerleşik hayata geçerek Bulgar topraklarında yaşayan halklarla karışmışlardır. Nitekim zamanla Kumanların Bulgaristan topraklarının geniş bir bölümüne mesela Makedonya, Sofya, Tırnova bölgesine, Vratsa etrafına, Vidin ve Kotel’e, Vit Nehri yakınlarına, Silistre bölgesine yerleştikleri çok açıktır. Bilhassa Plevne, Vidin, Vratsa, Pernik ve Sofya’nın etrafındaki yerleşme yerlerinin adlarının büyük bir kısmı Türkçe menşelidir.

Moğol istilâsına karşı birlikte durmak isteyen Kumanlar ve Ruslar, askerî ortaklıklarının semeresini 1224 yılında Kalka savaşında Moğollar karşısında aldıkları büyük yenilgi ile sonuçlandırmışlardır. Kumanlardan geride kalanların bazıları başbuğları Köten’in (1239) idaresinde Macaristan’a iltica etmiş, bazıları İdil Bulgarlarının topraklarındaki ormanlık sahaya gitmiş, bazıları da Moldovya, Romanya ve Bulgaristan topraklarına yerleşmişlerdir. Özellikle Macarların, Romenlerin ve Bulgarların tarihinde hem önemli bir yer edinmişler hem de her üç milletin devletlerini kurmalarında ve şekillendirmelerinde önemli roller üstlenmişlerdir. Macaristan’a yerleşenlerden Macar Kralı Kuman başbuğu ile yakınlarını Peşt’e yerleştirirken geride kalan diğer Kumanları Macar topraklarında çeşitli yerlere yerleştirmiştir. Buraya gelenlerin hepsi Hıristiyanlığı kabul ederek Katolik mezhebine girmişler ve evlenmeler yolu ile sıhrî akrabalıklar tesis etmişlerdir.

Bulgaristan’a gelenler XIII. Yüzyılda Bizans tarafından Trakya, Makedonya ve Batı Anadolu’nun (Menderes Vadisi gibi) sınır bölgelerine yerleştirilmiştir. Bu yerleştirilme zamanla Kumanların, Bulgaristan’da güçlü sülaler kurmalarına ve bu sülalerin iktidarı devralmalarına sebep olmuştur. Nitekim Kuman asıllı Terter sülalesi 1323 yılına kadar Bulgaristan’da iktidarda kalmıştır. Yine bu tarihten sonra iktidarda Kuman aslından gelen Şişman sülalesi vardır. Bu arada XIV. yüzyılda diğer bir Kuman komutanı Balık (Balika)’da Dobruca’da hâkimiyet kurmuştur. 1393 yılında bölgede Osmanlı hâkimiyeti kurulmuş ve II. Bulgar Krallığı sona ermiş böylece de Bulgaristan’daki Kuman-Kıpçak hâkimiyeti sona ermiştir. Ancak Kumanların torunlarının veya bakiyelerinin zaman içerisinde Bulgarlaşma temayülü gösterdiklerine şahit oluyoruz. Ama yine de dillerini ve geleneklerini unutmadıklarını Osmanlıların Balkanlar’a geldiklerinde Türkçe konuşan Peçenek, Uz ve Kumanların torunları ile karşılaşmalarından anlıyoruz.
Peçenek, Uz, Berendi ve Kuman-Kıpçakların yerleştiği diğer önemli saha hiç şüphesiz bugünkü Romanya topraklarıdır. Romenler değişik dönemlerde Türklerle ilişkiler kurmuşlardır. Bu ilişkiler Moldovya, Eflak, Transilvanya (Erdel) ve Dobruca’da IX-XIII. yüzyıllarda olmuştur. Romen kaynaklarına göre Peçenekler Moldovya’nın güneyine IX. yüzyıl sonu ile X. yüzyıl başlarında gelmişlerdir. Romanya topraklarına ilk yerleşenler ise yukarıda da belirttiğimiz gibi Peçeneklerdir. Peçenek ve Uzlardan sonra bu bölgeyi ele geçirerek Dobruca’nın güneyine, Karadeniz bölgesine ve Deli-orman taraflarına kadar gelenler ise Kumanlar olmuştur. Kumanların Karpat-Tuna bölgesindeki hâkimiyetleri Moğol istilâsına kadar (1241) yaklaşık iki asır sürmüştür. Ancak Dobruca’da yaşayan Kumanların dışında burada yaşayan Kumanlar diğer Türk kavimlerinin aksine hâkimiyetlerinin sonuna doğru kitleler halinde Hıristiyan olmuşlardır.

Kumanların yaşadıkları bu coğrafya o dönemlerde “Kumania” olarak adlandırılmıştır. Ayrıca Romen devletinin teşekkülünde Türklerin büyük rolü olduğunu Romen şahıs isimleri de açıklamaktadır. Nitekim Romen devletini kuran kişi bir Kuman’dır. Moğol istilâsından sonra bugünkü Romanya topraklarında Romenler sayıca Kumanlardan daha az idiler. 1330’da Basaraba anında bir Romen prensi çıkarak siyasî ve askerî başarılar elde etmiştir. Basaraba Romen Hükümdar sülalesinin ilk kurucusu olarak kabul edilmektedir. “Basaraba”nın Kıpçak Toktemir Han’ın oğlu olduğu veya Türk ya da Türkleşmiş Moğol olduğunu ileri sürenler vardır. Basaraba ismi o dönemde Türk bölgelerinde ve bilhassa Altın Orda’da en çok verilen isimlerden biri idi. Nitekim bugün Romanya’nın kuzey bölgesi Basarabya adını taşımaktadır. Yine bugün Romanya’da, açık sarı saçları ve mavi gözleri ile etraftaki topluluklardan ayrılan Çangoların da Kumanlardan geldikleri görüşü ileri sürülmektedir.

⦁ Peçenek, Uz, Berendi ve Kumanların Yerleştirilmeleri
Yukarıda Balkanlar’daki tarihlerini kısaca verdiğimiz Türk kavimlerinden Hazar, Peçenek, Uz, Berendi ve Kumanlar, görüldüğü üzere Osmanlı devleti bölgeye hâkim olmadan çok önce Balkanlar’a yerleşerek, bölgenin etnik, sosyal ve kültürel yapılanmasında önemli roller oynamışlardır. Bu kavimlerin yerli halklara gösterdikleri tesir bölgenin âdetlerine, geleneklerine ve günlük yaşamın bütün alanlarına yansımıştır. Özellikle Peçenek, Uz (Gagavuz Türkleri) ve Kumanlar Türk kültürünü bölgede yaşatmış ve yaygınlaştırmışlardır.

İlim âleminde özellikle 13. yüzyıldan sonra Türk kavimlerinin bu topraklara yerleştirilmeleri ile bu dönemdeki tarihleri çok araştırılmamıştır. Bu kavimlerin Bizans İmparatorluğu’nun Balkanlar’daki sınırına kadar olan tam ve genel bir tarihine henüz vakıf değiliz. Bu Türk kavimleri hakkında geniş bir çalışmaya ortaya koyan Macar ilim adamı István Gyárfás’dır.

Bilindiği gibi yer isimleri bir milletin o bölgedeki varlıklarının tapusudur. Doğu Avrupa coğrafyasında özellikle bugünkü Polonya topraklarında yaşayan Hazarlar, XII. yüzyılda Peçenek, Uz, Berendi ve Kumanlar başta Macaristan olmak üzere Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Bosna-Hersek, Arnavutluk’a yerleştirilmişlerdir.

Bu yerleşimlerin üç türlü olduğunu görüyoruz:
⦁ Her Türk boyu, halkını komşu devletlerin sınırlarında istediği yere yerleştirmiş veya kendi istekleri ile yerleşmelerine izin vermiştir.
⦁ Hâkimiyeti altına girdikleri devletlerin kendilerine gösterdikleri yere yerleşmişlerdir.
⦁ Savaşlarda esir alınanlar zorla istemedikleri yere yerleştirilmişlerdir.

Burada üzerinde durmamız gereken konu hâkimiyetlerini tanımak zorunda kaldıkları devletlerin uyguladıkları yerleştirme politikasının temel esaslarıdır.

Doğu Avrupa ve Balkanlara yerleşen veya yerleştirilen Türk kavimleri yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ya kendi istekleri ile yerleştirilmişlerdir ya da zorla iskân ettirilmişlerdir. Burada dikkati çeken husus henüz kuruluş aşamasında olan devlet veya beyliklerin önemli bir askeri unsur olarak gördükleri Türk kavimlerinden yardım sağlama istekleri ile yerleştirilmelerini bizatihi desteklemeleridir. Bunu Macar ve Romen tarihinde bariz bir şekilde görüyoruz.

Bütün bu Türk boylarının Güney ve Batı Rusya, Romanya, Macaristan, Slovakya, Moldovya, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, Kosova, Arnavutluk’a yerleşme süreçlerinde izledikleri yol güzergâhı, vadileri ve ırmakları izlemeleri sonucu şekillenmiş ve Tuna önlerindeki Türk varlığı aşama aşama gerçekleşmiştir. Türk boylarının birbirlerini daha ileri püskürtmeleri ile XI. yüzyılın 40-60’lı yıllarından itibaren Bizans ve Macaristan topraklarına girilmiştir. Bu yılları kesin olarak tasnif etmek zordur, zira o dönemde konar-göçer bir hayat tarzı yaşayan boylar düşmanın dehşetinden sakınmak için Macaristan ve Bizans’ın derinliklerine dalmışlardır. Macar kaynakları bunları karıştırarak Kun ve Bessi adları altında anarlarken, Bizans kaynakları tüm bunları klasik bir tasnif olarak İskit adı altında toplamışlardır. Bu yerleşimler iki şekilde olmuştur: Sınırda ve iç topraklarda.

Türk yerleşimciler yoğun ve kesif bir şekilde süren akınlar neticesinde oldukça fazla gruplar halinde Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyasının çeşitli yerlerine yerleştirilmişlerdir. Bunlar askerî yönleri ile temayüz ettiklerinden bu bölgedeki devletlerin güçlenmeleri aşamasında ücretli asker olarak kullanılmışlardır. Bu yerleşimlerin bölge devletlerinin bizzat kendi insiyatifleri ile olduğunu da belirtmeliyiz. Ancak XII-XIII. yüzyıllarda bölge devletlerinin baskın bir politika izleyerek güçlenmeleri, kendi başbuğları tarafından idare edilen Türk yerleşimcilerin sayılarının aşama aşama azaltılmasına ve milli kimliklerinden uzaklaştırılmalarının karar verilmesine sebep olmuştur. Bu karar uygulamaya konulmuş ve böylece Türk yerleşimcilerinin ve başbuğa bağlı boyların Macar, Bulgar, Slavyan ve Romenleştirilmesi sağlanmış ve bunlar bir müddet sonra daha az ama daha teşkilâtlı vazgeçilmez askeri güç haline gelmişlerdir. Böylece bir taraftan askeri güç olarak önemli yerlere gelip etkili olmuşlar; diğer taraftan da ne yazık ki zamanla yerli halkla karışarak milli kimliklerini kaybetmişlerdir.

Kendi istekleri ile gelenlerin sınır boylarına yerleştiklerini gözlemlerken, esir olarak yerleştirilenlerin yani zorla iskân ettirilenlerin iç bölgelere yerleştirildiklerini görüyoruz. Bu bölgeler coğrafi şartlar yönünden hiç de Türkler’in hayat şartlarına uygun yerler değillerdi. Meselâ Slovakya’nın dağlık ve ormanlık batı tarafı bir yandan, nehir akımlarındaki bataklık bölgeler diğer yandan bu topraklar onların yarı-göçebe hayat sürdürmeleri için hiç de müsait şartlara haiz değildi. Sadece Slovakya’da bazı nehir kenarlarında veya ormanlık bölgelerde tek tük de olsa Peçenek-Berendi yerleşim veya karakollarına rastlanmıştır.

Bu Türk boyları yaşadıkları coğrafyalarda varlıklarını günümüze kadar taşıyan yer adlarını verirlerken şu esaslara dikkat etmişlerdir:
⦁ Anayurtları Türkistan coğrafyasındaki nehir, dağ, tepe, ova, mevki isimlerini bu topraklara da vermişlerdir: Demirkapı, Karagöl, Akkerman gibi.
⦁ Kendi kavim adlarını vermişlerdir: Avar, Peçenek, Uz, Berend, Kuman gibi.
⦁ Büyük boyların, sülalelerin, ailelerin veya hükümdarın isimlerini vermişlerdir: Terteroba, Baragan, Dobruca, Basarabya, Tuna gibi.
⦁ Bazı önemli kişilerin isimlerini vermişlerdir: Çekan, Ciutureşti, Belçireşti, Ciaparia.

Bu esaslara dikkat ederek Osmanlı öncesinde bölgede güçlü bir varlık ve hâkimiyet sergileyen Türk boyları bıraktıkları yer isimleri ile bu topraklara hem damgalarını vurmuşlar, hem de gelecek nesillere kendilerinden bir hatıra bırakmışlardır. Ancak buradaki tek problem çok sayıdaki Türk yerleşimlerinden hangisinin hangi Türk boyuna ait olduğunun tespitidir. Kaynaklar bu karışıklığı XIV. yüzyıldan başlayarak sıralamaktadırlar. Bu yerleşim yerlerinin Peçenek, Uz ve Berendiler’e mi yoksa daha sonraları buralara gelip yerleşen Kumanlar’a mı ait olduğu sorusu tam bir cevap kazanamamıştır. Balkan yarımadasının topografik adları Türkçeleşmiş ve bu yer adlarının büyük bir çoğunluğu korunarak zamanımıza kadar ulaşmıştır. Ancak bir kısmı zamanla hangi devletin toprakları içerisinde ise o devletin diline uygun telaffuz şekilleri alarak gelmiştir.

[1200’lü Yıllarda Macaristan’daki Peçenek ve Kuman Yerleşimleri]

Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyasındaki Türk boylarına ait Türkçe yer adlarından bazı örnekler:

Peçeneklere Ait Yer Adlarından Bazı Örnekler:
Macar kaynaklarında Peçenekler Bessi, Besenyö isimleri altında anılmışlardır. Macaristan’da geçmişten günümüze Peçenek ismini taşıyan yer adlarına birkaç örnek verecek olursak:
Besenyőtarlo: Raba Nehrinin sağ kıyısında, Dör bölgesinde 1234’de kurulmuştur;
Hontbesenyőd (Slovakçası Pecenice): Estergon’dan kuzeye doğru Sekenitsa Nehrinin üst akımlarında, Gron’un kolu, Bátovce bölgesinde XIII. yüzyılda zikredilmektedir.
Felsőbesebyő (Slovakçası Dubrava): Gron’un orta akımlarında Sväti Kriz’de bulunmaktadır.
Beschene (Zsitvabesenyő; Slovakçası Besenov): 1209 yılından itibaren villa Beschene (şimdiki Zsitvabesenyő; Slovakçası Besenov) anılmaktadır, Vrablev çevresinde, Tekov jupasına (valiline) bağlı idi.
Bessne (Slovakçası Besa): 1298 yılından beri bilinmektedir, günümüzdeki Barsbese’dir.
Beseneu: Nitra Nehri havzasında 1217 ve 1272 yıllarında görünen “villa Beseneu”dür. Bu nehirden biraz daha batıya doğru kayınca Peçeneklere ait 1316’da ortaya çıkarlan Récsény yer alır. Burası günümüzdeki Slovakya’daki Risnovce Dolné’dir (Macarcası Alsorécsény), kendine has bir nüfus yapısı vardır, zamanımıza kadar Besenyő olarak adlandırılmıştır.
Pecenady (Pecnany) köyü, (Macarcası Pecsenyéd ya da Besenyőpetőfalva): Vag’daki Peçenek izleri Besné dolaylarında, Vag’ın üst akımlarında, Mariková köyünde, daha güneyde ise, 1216 yılında görünen Dudvaga’daki villa Byssenorum da görülür ki burası günümüzde Pecenady (ya da Pecnany) köyüdür ve Macarcası Pecsenyéd ya da Besenyőpetőfalva’dır.
Besenova (Macarcası Besenyőfalva): Vag’ın üst taraflarında, Rujomberok dağında bulunan günümüzdeki Besenova’dır (Macarcası Besenyőfalva’dır). Burada bölük pörçük Peçenek yerleşimleri görülmüştür.
Besenyőlád (ya da Lád-Bessenyő): Slana’nın akımında, zamanımızda Macaristan’ın Barşod bölgesinde Edelen çevresinde Besenyőlád (ya da Lád-Bessenyő) köyü bulunmaktadır.
Peçenek,-Peçenak: Lofça (Loveç) şehrinin Lukovit ilçesi yakınlarında bir mevki. Bilindiği üzere Peçenekler 1026-1122 yılları arasında Bulgaristan’da hâkimiyet sürmüşlerdir.
Ayrıca, Bulgaristan’da Filibe yakınlarındaki Peçenek-Peçinska, Doğu Rodop dağlarında önemli bir tepe olan Peçenek-Peçinsko ile Razgrad şehrinin Silistre ilçesi yakınlarındaki Peçenek-Peçenyaga köyünü de sayabiliriz.
Peçenek (Beenov): Romanya ile eski Yugoslavya’nın arasında bulunan bir köy.
Peçenek- Ağa (Peçineaga): Romanya’da Kuzey Dobruca’da bir köy adı.
Baragan: Romanya’nın en büyük ovasının adıdır. Bu yer adı Kırım’da da mevcuttur. Baragan Altay Türklerinin efsanelerinde rol oynayan bir kahramandır.
Balkan Yarımadası: Avrupa’nın güney-doğusunda bulunan coğrafi bölgenin adıdır ve adını buradaki Balkan dağlarından almıştır. Türkçe’de Balkan kelimesi “dağ” ya da “ormanlık sarp dağ” anlamına gelmektedir.
Bejan,-Bejan ova: Bulgaristan’ın Sofya şehri yakınlarında bir köydür. Bejan, Peçenek isminin Macarca’daki şeklidir. Bejan ismi 1965 yılında haritadan silinmişse de Bejan-ova günümüze kadar ulaşmıştır.

Berendilere Ait Yer Adlarından Bazı Örnekler
Berendiler: Macar kaynaklarında ve Macar yer adlarında Berende ismine Berény, Berencs ve Berend şeklinde rastlanmıştır. Özellikle Berend kelimesi Rus yıllıklarındaki Berendi adıyla özdeşleştirilmiş ve bu da Macar dil bilimcilerinin Berény adının Rus yıllıklarındaki Berendi adından türemiş olabileceği fikrini ileri sürmelerine sebep olmuştur. Burada dikkati çeken önemli husus Macaristan’da da Rusya’da olduğu gibi bu kabilenin iki türlü adlandırılmasıdır: Rusya’da Berendiler ve Berendiçler; Macaristan’da Berénd ve Beréncs. D.A.Rasovskiy, Berény ile Berencs ve Berend’in kuvvetli bir tayin ediciliğinin olmadığını söylemektedir.

Macaristan’da Berendilerin yerleşim yerlerinin izlerine oldukça fazla rastlanmaktadır. Bunlar Macaristan’ın doğu sınırı ile özellikle Slovakya’dadır. Berendilerin yerleşimlerinin izleri hakkında hüküm verilirken onların Macaristan’a Karpatlar’ın güneyini aşarak girdikleri ve Macaristan’ın kuzey ve doğu sınırına yerleştikleri sonucu çıkarılabilir.
Slovakya’daki çeşitli yer isimlerinin adlarında Berendiler, Berench şeklinde görülmüşler ve bu da Slovakça bilim adamlarını Berench kelimesinin kökenini Slovakça’da aramaya sevk etmiştir. İlim adamları bu kelimenin Slavca bir kelime olan “brana” yani “kapı”dan geldiğini öne sürmüşlerdi. Macar âlimleri de eski Slavca brana kelimesinin Macarca’ya borona olarak geçtiğini, Slovakça branc kelimesinin ise Macarca barancs kelimesine dönüştüğünü ve nihayetinde Slovakça Berenc’in Macarca Berencs halini aldığını ileri sürmüşlerdir. Berendiler, Slovakya’da Vag ve Morava arasına yerleşmişlerdir.

Berencsbukócz (Slovakça Bukovec): Slovakya’da Mıyyava bölgesinde günümüze kadar gelmiştir.
Berencsváralja (Slovakça Podbranc): Slovakya’da Brezová’ya doğru yaklaştıkça Mıyavsk bölgesindeki Nitransk köylerinden biri.
Berencsróna (Slovakça Rovensko): Slovakya’da Senitsk bölgesinde bulunmaktadır.
Berenc köyü: 1283 yılında Nitra Nehri yakınlarında “Berench” adlı bir yer zikredilmektedir. Göründüğü kadarıyla bugünkü Berenc köyü Nitra şehrinin önlerinde ve Nitra nehrinin kıyısında olmalıdır.
Berend köyü: Kaynaklarda XV. yüzyılda Macaristan devletinin toprakları olan ama günümüzde Romanya topraklarında bulunan Nagy-Bánya çevresinde, Satmarsk bölgesinde, Szinyér-Váralja’dan batı’ya gidildiğinde varılan Satmar bölgesinde 1463 yılında bir Berend köyünden bahsedilmektedir.
Berendmező: Romanya 1490’da Berendmező (mező- Macarca tarla), günümüzdeki Berencze (Berenczét) köyü bulunmaktadır.
Berendest ya da Berenfalya: Romanya Nagy-Bánya’dan güneye gidildiğinde, Kővárkőlcse çevresinde, eski Satmar bölgesinde; daha doğuda Besterts-Nasod’da Berendest ya da Berenfalya vardır.
Berendia: Romanya Arad bölgesinde, Borosjenő çevresinde, Feher-Körösa’da bugüne kadar gelen Valaş köylerinden birinin adı Berendia’yadır.
Berendefalva: Daha güneyde, Temeş ve Krasov bölgelerindeki Hodos kalesinde 1471 yılı için Berendefalva köyü zikredilmektedir.
Berente köyü: Bukov Dağları bölgesinde (Bugün Çek Cumhuriyeti topraklarında) diğer Peçenek yerleşimleri arasında, Slan (Şayo) Nehrinde, Barsod bölgesinde Berente köyü vardır. Kaynaklarda 1454 yılında geçmektedir.
Berench: Macaristan’nın güney sınırında Drava kıyılarındaki Peçenek kabilelerinin yakınlarında Berendi yerleşimlerinin izlerine rastlanmıştır: 1347-1493 yıllarında zikri geçen Berench, bu sırada Dombalar kabilesine aitti. Bugün burası Szigetvar’dan kuzeybatıya doğru boşaltılmıştır.
Berenth: Romanya Dör bölgesinde 1500 yılında bahsi geçen Berenth yerleşimi vardır.
Berende: Eski Yugoslavya’nn Dimitrovgrad iline bağlı bir köy
Berende: Bulgaristan’da Sofya şehrine bağlı bir köy .

Macar kaynaklarına göre Peçenek, Uz, Berendi ve Kumanlardan özellikle Berendi ve Peçeneklere ait yerleşimler yan yana olmuş ve birkaç bölgeye ayrılmıştır. Bunlar: Feyervar-Toln ya da Sarviza, Kemey, Batı Körös, Chanad (ya da daha kesin olarak Arank). Berendi yerleşimlerinin Macaristan’da ortaya çıkışı göründüğü kadarıyla şu şekilde olmuştur: Uzlar ve Berendiler, Kemei, Kőrős ve muhtemelen Aran gibi yerlere büyük Peçenek kütlesinin peşine takılıp Karpatlar’ın kuzeyini ve güneyini aşarak gelmişler ve yerleşmişlerdir. Böylece Macar Devletinin sınırlarına yerleşmişler ve ilelebet burada kalmışlardır. Ancak adım adım bu yerleşimciler Macaristan Devleti tarafından çeşitli hizmetlere alınmışlardır.

L. Rásonyi, Feyervar ve Baran bölgelerinde ayrıca Börgönd, Bergengye adlı iki Macar köyünden bahsederek, bunları Türkçe kişi adı olan Bergen’den türetmekte ve böylece Macaristan’da kişi adı olarak Beren’in yayıldığını belirtmektedir. Beren’den ise Berény, Berencs ve Berend adlarını istihsal etmektedir. Bergen ile ilgili bu ilgi çekici makalesinde yazar Rusça’daki Berendi ile Berény arasında bir bağ kurmamıştır.
Macar Türkolog Gy. Németh’de, Berény kişi adının kesinlikle Türk olduğu görüşündedir.
Berendi adına Bulgaristan topraklarında da rastlıyoruz. Buna göre Bulgaristan’da Niş ve Sofya arasındaki Tsaribroda ve Breznika bölgelerinde Berendiler’e ait iki köy vardı. 1438-1142 yılları arasında Moldavya’ya hükmeden kişinin adıda Berindey (Beryndej) idi.

Oğuzlara ait yer adlarından bazı örnekler:
Oituz (Ouz?): Romanya’da bir şehirdir.
Othas: Macaristan’da Küçük Kumaniya diye adlandırılan Tuna ve Tisa Nehirleri arasındaki araziye verilen isimdir. Ayrıca şahıs ismidir. Uzlara mı Kumanlara mı ait bir isim olduğu tartışmalıdır.
Uzlar,-Uzovo: Bulgaristan’da Dobriç şehri yakınlarında bir köydür. İsmi Uz (Oğuz) Türklerinden gelmektedir. Uzlar da Peçeneklerin arkasından XI. asırın ikinci yarısında bu topraklara gelmişlerdir.
Kokarca: Romanya’da Köstence’ye bağlı bir köy. Halkını Gagauz Türkleri oluşturmaktadır.
Türk-ova: Romanya’da kuzey Dobruca bölgesinde bulunmaktadır.

Kumanlara ait yer adlarından bazı örnekler:
Romanya özellikle Peçenek ve Kuman Türklerinin hâkimiyeti altında kalmış ve bunlardan Kumanlar, bu topraklarda bir prenslik kurmuşlardır ki bu prensliği kuran kişinin ismi Basarab, Basarabya, Besarabya şeklinde kullanılarak günümüzde kadar ulaşmıştır. Yine Kuman şahıs isimlerinden teşekkül ettirilmiş oldukça fazla yer ismi vardır. Bunlardan Romanya’da kullanılan köy isimlerinden bazıları şunlardır: Akbaş, Bars, Edümer, Kaba, Şişman, Temirtaş, Tokman, Toloba, Tut-tarkan, Yaruk vb.
Kumanya: Orta Avrupa’da Tuna ile Tisa Nehirleri arasındaki bölgeye verilen isim.
Aşağı Kumaniç (Kato-Komninion): Yunanistan’da Ber şehrinin Aşağı Luzica beldesine bağlı bir köy adı.
Kumana (Cumana): Romanya’da Kuzey Dobruca’da bir köy adı.
Kumaniç (Dasoton): Bulgaristan’da Drama iline bağlıdır.
Kumaniç (kumanicion, Komninion): Bulgaristan’da Veria (Ber) iline bağlı bir köy adı.
Kuman-Komensko: Bulgaristan’da Lofça (Loveç) şehrine bağlı bir köy.
Kumanovo-Kumanova: Makedonya Cumhuriyetinin üçüncü büyük şehridir ve Makedonya’nın Sırbistan sınırında bulunmaktadır.
Kuman (Kumanets): Lofça (Loveç) ilinin Teteven ilçesine bağlı bir mevki.
Kuman (Kumaniçevo): Bulgaristan’da Tatar-Pazarcık şehrinin Otluk-köy (Panagürişte) ilçe merkezi yakınlarında bir mevki.
Kuman-çayırı (Kumanişka-lıka): Bulgaristan’da başkent Sofya yakınlarındaki Vidrare köyü civarında bulunan bir yer adı.
Kuman-koyak (Kumanin-dol): Bulgaristan’da Sofya iline bağlı Verdikal köyü yakınlarında bir yer.
Kumanlar (Kumanite): Bulgaristan’da Gabrova şehrine bağlı bir köy
Kuman-mezarı-Komensko-grobe: Bulgaristan’da Filibe şehrinin Selime ya da Dövülen ilçesine bağlı bir köyün yakınlarındaki mevkiinin adı.
Kuman-tepe,-Kumanova-çuka: Bulgaristan’da Vratsa şehrine bağlı Krikovo-dol köyü yakınlarında çıplak ve taşlık bir tepenin adı.

Osmanlı Devleti, XIV. yüzyılda Anadolu’da hâkimiyetini sağladıktan sonran batıya doğru fetih hareketlerine başlamış ve başarılı seferler neticesinde bu yüzyılın hemen başlarında Rumeli topraklarına ayak basmıştır. Asrın ortalarına doğru Osmanlı topraklarında yaşayan Türkmenler, başta Trakya olmak üzere Balkan topraklarına yerleştirilmiş ve böylece Osmanlının Rumeli’deki varlığı kalıcı hale getirilmiştir.

Osmanlı Devleti, Rumeli’ye geçtiği andan itibaren yerli halkla iyi geçinme politikası uygulamış ve bu politikaya “İstimalet” adını vermiştir. Bu sayede de yerli halkın Osmanlı’ya meyletmesi sağlanmıştır.

Güçlü bir fetih siyasetine sahip olan Osmanlı devleti, Balkanlar’a “Rumeli” adını vererek, bölge halkının daima birlik ve düzen içerisinde istediği gibi yaşamasını sağlamaya çalışmıştır. Fransız tarihçi, J.P.Roux’un da ifade ettiği gibi “Türkler, genel olarak kendilerinden olmayanları ne Müslümanlaştırmaya, ne de Türkleştirmeye çalışmışlardır”.
Osmanlı devletinde de Anadolu’dan Rumeli’ye geçen Osmanlı Türkleri, geldikleri yerlere tıpkı ataları Hun, Avar, Bulgar, Peçenek, Uz ve Kuman Türkleri gibi ana yurtlarındaki yer adlarını vermişlerdir. Yine boyların, oymakların, beylerin adları ile geldikleri yerlerde eskiden yerleşmiş ve orada kalmış halk varsa onların koydukları yerlerin adlarını değiştirmemişler ya olduğu gibi bırakmışlar ya da Türkçe telaffuza uydurmuşlardır. Özellikle eski yerleşim yerlerinden şehirlerin isimlerine hiç dokunmamışlar, sadece kendi ağızlarına, söyleyişlerine uygun duruma getirmişlerdir. Bazen de bunlara Türkçe sıfatlar eklemişlerdir. Mesela eski bir şehir olan Paza (Bazar)’a yeni sıfatını ekleyerek Yeni-Pazar (Novi-Pazar: Sırbistan-Sancak Bölgesi, Bulgaristan); Yunan Makedonya’sında eski bir şehir olan Vardar’a yenice sıfatını ekleyerek Yenicei Vardar; Bulgaristan’daki Zağara (Zağra) kasabalarına Yeni-Zağra ve Eski Zağra isimlerini vermeleri bunun en güzel örnekleridirler.

Balkanlar’daki Latince ve Yunanca menşeili yer adları da Osmanlı Türkleri tarafından Türkçeleştirilmiştir. Bu kelimeler halk tarafından benimsenerek kullanılmış ve zamanımıza kadar gelmişlerdir. Mesela Niko-polis’in Niğ-bolu olması gibi.

Anadolu’dan Rumeli’ye göç eden büyük bir oymak ya da boy bir bölgeye yerleştiğinde; bunların küçük grupları köyler kurmuşlar ve bu köylere ya içlerindeki önemli kişilerin adlarını ya kendi boy ve oymak adlarını ya da bu yeri tarif eden, betimleyen duruma göre isim vermişlerdir. Arazi bayırda ise Bayır-köy, yokuş veya tepe de ise Tepe-köy gibi. Yine pınarlara çeşitli sıfatlar ekleyerek yer adları oluşturmuşlardır. Mesela Batı Trakya’da Gümülcüne ilinin Sofulu ilçesine bağlı olan Kara-pınar (Gliponerion) köyü.

Balkanlar’daki pek çok Türkçe yer adının sonuna Slavca ekler ve takılar konulmuşsa da bu adların Türkçe oldukları çok açıkça görülmektedir. Zaman zaman bu isimlerin fonetik ve morfolojik yapıları bozulmuştur. Mesela, Slav dillerindeki -evo eki, yer adlarına eklenmektedir. Saray-evo (Saray Bosna). Yine Belgrat’ın birçok caddesinde, lakaplarında, ad ve soyadlarında Türkçe kökenli kelimelerin bulunduğu ünlü tarihi şahsiyetlerin isimleriyle karşılaşıyoruz: Uzun Marko, Çolak Ante, Çardakli-ya, Çamci-ya gibi.

Türkçe’de isimden isim yapma eklerinden biri olan -lik, -lük eki, Sırpça ve Hırvatça’da -luk şekliyle bulunmaktadır. Lopov-luk, Bezobraz-luk, Prostak-luk gibi. Bu dillerde -ştina anlamına gelmektedir: nema-ştina (yoksu-luk) gibi. Bu durum yer adlarında da kendini göstermiştir. Belgrad’ın girişindeki alanın Ekmek-luk (Ekmek-lik) adını taşıması bunun en güzel örneğidir.

Bir kelimenin kökünün Slavca, Yunanca, Romence ya da Arnavutça olması Türkler için çok önemli olmamış ve o kelimeyi kendi dili ile yoğurarak uydurmasını bilmiştir. Bu yüzdendir ki Servia: Serfiçe, Sozo-pol: Süze-bolu, Şumen-Şumla: Şumnu olmuştur.

T.Acaroğlu, tespit edebildiği kadarı ile Bulgaristan’da Osmanlı Türklerinden kalma 8000 kadar yer adının olduğunu belirtmektedir.

Osmanlı ile beraber en eski ve en değişmez yer adlarının dağ ve ırmak adlarında olduğunu görüyoruz: Balkan, Karaca, Tuna, Tunca gibi.

Türkler, yeni kurdukları veya imar ettikleri şehir ve kasabalara, yakınlarında bulunan daha büyük yerleşim merkezlerinin adına Yenice sözü ekleyerek yeni bir isim vermişlerdir. Bal-pınar-yenicesi, Kızıl-ağaç-yenicesi gibi.

Sonuç
Osmanlı öncesi Doğu Avrupa ve Balkanlarda esaslı bir güç oluşturan Türk boyları gerek kendi istekleri gerekse zorla iskân ettirilmeleri sonucu bu topraklara Türkçe yer adları vermişler ve böylece kendilerini gelecek nesillere taşımışlardır. Ama ne yazık ki özellikle XX. yüzyıldaki siyasî politikalar ve zaman zaman zorlamalar sonucu 1500 yıldır bu topraklarda Türkçe kullanılan yer adları değiştirilmiş ancak arzulanan hedefe halkın bu yer adlarını ifade veya deyiş farkı olmadan benimsemiş olması nedeniyle ulaşılamamıştır.

BİBLİYOGRAFYA
ARAMA YAP