Hasan Bolat ile sözlü tarih görüşmesi

1929 doğumluyum. 1955 yılında Tuz Pazarı civarında seyyar olarak başladım. Sabit bir yerimiz yoktu ama devamlı olarak çarşıda gezerdik. İpekçilik ve Yenişehir otelinde yatardık. Çarşı yangının da Çancılar’daki otelde kalıyordum. Yangın esnasında yangın buraya gelecek diye balyaları bağladım, nerdeyse kaçacaktım. Çok büyük bir yangındı.

1958 yılında Eylül ayında Tuz Pazarı’nda 21 numaraya halıcı olarak dükkân açtım. Yakın çevremde esnaf olarak Bisküvi lakaplı eski bir kavaf olan Ahmet abi, Onun yanında komiser Şerafettin amca vardı. Şerafettin amca, Eski Tahıl Çarşısı’nın içindeki karakolun baş komiseriymiş. Emekli olduktan sonra burada dükkân açmış. Herkes tarafından sevilen, sayılan bir esnaftı ve geniş bir çevresi vardı.

İki üç dükkân geride kalan, çarşımızın eskilerinden gayrimüslim olan Yanto Yanti diye bir komşumuz vardı. Komşuluğunu özlediğimiz ve hatırladığımız çok değerli biriydi. Manifaturacılık yapardı. Hatta onun bir eniştesi vardı. O çocuklarını topladı İsrail’e gitti. Ona da gidelim dediğinde ‘ben gitmem, ben bu toprakların, bu çarşının ekmeğini yedim ve burada öleceğim’ dedi. Ve de öyle oldu.

Çarşımızda esnaf türü olarak daha çok yemenici ve ayakkabıcılar vardı. Tuz Han’ın için de tuzcular, köseleciler ve urgancılar vardı.

Esnafın yardımlaşması çok mükemmeldi. Komşuluk ilişkilerimizde komşu senin var gününü bildiği gibi yok gününü de bilirdi. Bir komşu sabah dükkânını açmadığı zaman altındaki üstündeki esnaflar “Neden açmadı? Neyi var? Bir hastası mı var? Bir sıkıntımı var?” diye merak ederlerdi. Şimdi on gün dükkânınızı açmayın kimse merak etmez. Dönüp bakmaz. Maalesef böyle bir döneme girdik.

Cenazelere her kez katılmaya çalışırdı. İşlerini bırakırlar dükkânlarını kapatırlardı. Cenazeye katılmanın yanında maddi konularda da yardım yapılırdı. Şimdi bir cenaze olduğu duyulsa da önce esnafın işi geliyor, çok yakın biriyse cenazeye gidiliyor.

Çarşımızda Ramazanlar bu döneme göre daha şenlikli daha hareketli geçerdi. Komşularla geç saatlere kadar oturulurdu. Camilerin kahvelerin etrafına hasırlar atılır, oralarda sohbetler edilirdi.

Alış verişlerimizde dürüstlük vardı. Önceden senet sepet yoktu daha samimi ilişkiler vardı. Paradan evvel güven vardı. Biz işimiz gereği veresiye satış yapardık. Yazardık deftere gelirdi. Hiçbir zaman güven problemimiz olmazdı.

Seyit Akdoğan tarafından 03.05.2010 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP