1948 doğumluyum. Tahtakale’de şimdiki işyerimin olduğu yerde, daha önce dedemin sabunhanesi varmış. Yani çelebi caddesi no 18 ve civarı. Sahibi dedem, Kazım Üstkalkan dı. Sabuncu Kazım derlerdi dedeme. Sabunhanenin olduğu yerde evleri ve bahçeleri varmış. Ev ve bahçeleri Güngörmez Camii’ne bakıyormuş. Annem, bu evde doğmuş. Sabunhane, Tahtakale’nin girişinde, Atatürk caddesine bakan; şimdiki SGK binasının olduğu yerdir. Daha önce Sümerbank’ın satış binasıydı. O sıra dükkânlar da dedemindi. Tahtakale’ye girişteki ilk dükkânı babam marangoz Hasan Okçal çalıştırıyordu. Dedem sabunhaneyi çalıştırırken o dönemin valisi Haşim İşcan Atatürk Caddesi’ni açmak için o bölgeyi kamulaştırırken Sabunhane’yi de yıkmıştı. Böyle olunca Dedem de sabunculuğu bıraktı. Evinin alt kısmına yani Tahtakale iç kısma bakan yere büyük bir zahireci açmıştı. Gıda toptancılığı yaptı. Dedem ve onun büyüklerinden itibaren eski Tahtakaleliyiz.
İşyerimizin tam karşısında, Tahir Sütmen’in yağhanesi ve susam fırını vardı. Büyük, bahçeli bir yerdi; at arabaları girip çıkardı. Zeminden biraz aşağıdaydı
Tahtakale, benim çocukluğumda çok kalabalıktı. Bütün dağ köyleri oraya gelirdi. İnsanlar sabah 6 da mal getirmeye başlar 10 a kadar sürerdi. Bütün Bursa ekonomisinin kalbi, sanki orada atıyordu. Devamlı at arabaları çalışırdı. Büyük bir alışveriş mekânı gibiydi. Kaportacılar sitesi gibi, yan yana birçok semerci vardı. Nalbantlar da vardı.
1968 de lokantaya başladım. Ondan önce babam marangozdu o dükkânda. Erhan Yıldızalp de babamın yanında çıraklık yapmıştı.
Bizim binamızın yanında, peynirci İbrahim Sincan ve kardeşi Mustafa Sincan vardı. Daha sonra Temiz Cadde’ye geçti; yıkama yağlamacı açtı. İsmail Sincan devam etti daha sonra. Onun yanında ağaç tornacısı İbrahim Güzel vardı. Tornacının yanında İbrahim Çağlayan’ın yedek parçacı dükkânı vardı. Bitişiğinde de dayımın zahire dükkânı vardı. Şeref Üstkalkan’ın! Un, kepek, bakliyat satardı.
Karşı tarafta ise köşede, Yusuf Yurtemre’nin çorbacı dükkânı vardı. Şimdi çay ocağının olduğu yer! Bizim ailenin kiracısıydı. Dönüş köşesinde çay ocağı vardı, hemen yanında da Arnavut Muharrem’in manav dükkânı vardı. O da dedeme aitti. Onun yanında Faik abinin pazarcı dükkânı, bitişiğinde de, peynirci vardı Mustafa Ebeoğlu…
Ortadaki hana, Pazar tarafından girişte Hasan Varnalı’nın iki tane dükkânı vardı. Biri kasap, biri sakatatçıydı. Onun yanında peynirci Hüsnü Kaymak, yanında kasap Niyazi vardı. Sağ başta da Hacı Basri’nin kasap dükkânı vardı; damadı Bahri’yle beraber çalışıyorlardı. Ondan sonra sırasıyla zeytinci, bakkaliye ve Fahrettin Tırpancı’nın babası Ali dayı ile beraber işlettiği manav vardı. Yanında kasap Sabri Tolun’un dükkânı vardı; oğlu Ferhan Tolun’du.
Bir de pazarcı Ramiz amca vardı. Abim Mutlu o dükkândan her gün meyve yer; parasını vermez; babam ödeyecek derdi. Erik zamanı abim çok erik yiyince; babam, Ramiz amcaya sandık yapmaya başlamıştı.
Eski Hanın içinde kuzey cephesinde başta berber Osman Efendi, sonra berber Halil Üçyıldız, sonra berber Mustafa Efendi… Sonra da Tesbihlioğlu Bakkaliyesi vardı ki; büyük bir bakkaldı. Köşede zabıta karakolu vardı. Yanında da çeşme vardı.
Tahtakale’nin içine batı tarafından girişte tam karşıda doğu cephesinde marangozlar, ortada da tuvaletler, başta Nazif kalfanın lokantası. Onun yanında iki marangoz vardı. Mehmet Hacıoğlu’nun ve Hulusi kahyaoğlu’nun marangoz dükkânlarıydı. Ondan sonra zeytinci onun da yanında çaycı Nuri’nin İhtiyarlar Kahvesi vardı.
Tahtakale iç kısmının güney cephesinde İki katlı hurdacılar vardı. Alt kat demir hurdacıları, üst katta terlik ve yemenici dükkânları vardı. Bakkal Celil Mercan’ın bakkal dükkânı vardı. Bir de aşçı Vahit vardı. En işlek lokantalarından biriydi Tahtakale’nin. Aşçı Vahit’in karşısında Niyazi Özçakır’ın kuruyemişçi dükkânı vardı; köşesinde ise toptancı dükkânı vardı. Oradan yukarıya Çelebiler Caddesi’ne geldiğinizde; köşede eşekçi İbrahim’in dükkânı vardı. Yılın on iki ayı 2 oğluyla beraber, ne mahsul varsa; onu satardı.
Atatürk Caddesinden Çelebiler caddesine çıkarken; girişte sağda Tahir Bey’in süthanesi vardı. Buraya çiğ susam gelir; içeride kavrulup satılır; bir de susam yağı çıkarılırdı. Tahin yapılır; süt ürünleri satılırdı. Orası fabrika gibi bir yerdi. Daha sonra Asya Oteli oldu. Sonra da yıkıldı Arada, Yağcılar Sokağı vardı. Bu sokakta İsmail Karyağmaz’ın semerci dükkânı vardı. Yıllar sonra orası süthane oldu. Bu süthanenin peynirlerini koymak için tenekeleri Yahudi Natan lehimlerdi. Orada, sabahtan akşama teneke leğimlerdi. Onun yanında, camiye gelirken Hafız Halil Konu’nun evi vardı. Bilgili bir insandı. Aynı zamanda kabakulak tedavisini de duayla geçirirdi Hafız Halil Efendi Tomrukönü kahvehanesini işletirdi Onun yanında Hafız Yunus Efendinin evi vardı, Mecnundede Camii nin müezziniydi. Caminin hemen üstünde semerci hacı Ahmet Bayram’ın dükkânı vardı. Bitişiğinde Nalbant Eşref’in hanı vardı. Nalbant Eşref orayı Soğukpınarlı Rüstem’e verdi. Rüstem ağanın hanı oldu. Gündüz hayvan bağlanan bir handı. Bitişiğinde terzi Faik Efendi’nin dükkânı vardı. Ondan sonra büyük bir lokanta vardı; Osman genc’in lokantası. Bakkal âli Osman Bagi’nin dükkânı vardı. Oğlu balcı Celal hala Tahtakale’de… Onun yanında Pekmez hanı vardı. Çelebiler caddesinden yukarı çıkarken sağda. Şimdi Akarsu İşhanı’nın olduğu yer. Büyük bir kapısı vardı. Şimdi köşesinde eczanenin olduğu yerde hanın kahvehanesiydi; içeri girildiğinde büyük bir bahçesi ve ortada nalbant vardı. Arka kısımda ahırlar vardı. İki taraftan yukarı çıkılırdı. Yukarıda odalar vardı. Otel odaları gibi… Dağ köylüleri geldiğinde orada kalırdı. Her odanın fiyatı farklıydı. Pekmez hanında zamanında askerler toplanırmış dağıtım için. 1960 a kadar devlet askere toplayacağı zaman dağ köylerinde haberleşme zor olduğu için, dağ köylerinin muhtarları köylerindeki asker adaylarını Pekmez hanına gönderirmiş. Subaylar hangi köyden, kimler geldiyse kaydını yaparlarmış. Askerler yukarda odalarda kalırlar; 2-3 gün sürerdi. Oradan, topluca sivil elbiseleriyle yıldız kahvenin altında Taş Kışla denen büyük kışlaya götürülür; orada asker elbisesi giydirilir; bir gece orada yatarlar; sonra dağıtım yapılırdı. Pekmez Handan köşeyi döndüğümüzde derici Mehmet’in dükkânı vardı. Bakkal ve muhallebici vardı.70li yıllarda bu hanı yıktılar. Aynı ebatlarda yaptılar yine. Ahşap bir handı. Pekmez Han’ı 1960 lardan sonra, dağ köylülerinin daha az gelmesinden dolayı çağlayan garajı oldu. İçinde yıkama yağlamacı vardı. Üstünü de çağlayan oteli yaptılar. Ondan sonra semerci Hacı Mehmet Efendi’nin hanı vardı. Hanın içinde semer yapar; solda da hayvanlar dururdu. Tam karşısında da nalbant vardı. Şimdiki Akarsu İşhanı’nın olduğu yer, Veledi Vezir Camii’nin karşısı. Tek katlı, hayvanların kaldığı, ahşap bir handı. Ön köşesinde Hacı Musa Ulusdoyuran’ın fırını vardı. Bitişiğinde gözlüklü İsmail’in bakkal dükkânı vardı.
Tahtakale’de fabrikalarda vardı. Cemal Karabıyık’ın dokuma fabrikaları vardı. Şimdi otopark olan yer imamevini geçtikten sonraki. Tam karşısında şimdi Diasa’nın olduğu yerde fabrikaydı. İki fabrika arsında demirden köprü vardı. İkisi de Karabıyık’ındı. Çakırhamam’a doğru inerken, horoz dövüşü yaptırırlardı. Karabıyık’ın fabrikasının karşısında Ali Tezel’in fabrikası vardı; yanında bir fabrika daha vardı. Tabakhaneler vardı. Ufak bir derecik vardı. Küçük bir değirmen vardı. Yukarıda da şimdi süthanenin olduğu yerde değirmen vardı. Palamut değirmeniydi.
Işık DEMİR 08.08.2010