Cemal Özcan ile sözlü tarih görüşmesi

1937 Bursa doğumluyum. Dükkânımız şimdiki Balık Pazarı’nda Ticaret Sanayi Odası’na ait Kubbeli Han’ın tam karşısındaydı. Büyük bir mağazaydı. Bakkaliye toptancılığı yapardık. Özcan Bakkaliyesi iken daha sonra Özcanlar Kolektif Şirketi’ne dönüştü.

Babam İsmail Özcan Barakfakih Köyü’nden gelmeydi. 1943 yılında şuan ki Gökkurtlar’ın olduğu dükkânda 30 lira kira ile işe başladı. Çok kimse o dükkân işlemez dedi. Kimsede telefon yoktu 1945-1948 yıllarında ilk biz aldık. Herkes dün köyden geldi telefon almış diye söylendi.

1948-1949 senelerinde Kubbeli Han’ın karşısındaki dükkânı aldık. 89.000 liraya… İçinde Gökkurtlar vardı. Bizim boşalttığımız yeri de Gökkurtlar aldı. Mağazayı aldığımız yıllarda çok korunaklıydı. Duvarların kalınlığı 80-100 cm vardı. Dükkan duvarlarının ¼’ünü 15.000 liraya kırdırdık. Taş kemerlerin orta kısmında delik açılmış ve bu deliklerden kurşun dökülmüştü. Duvarı kırdığımızda bilek kalınlığında kurşun çıktı. Duvarları bunlarla bağlamışlardı. Çok sağlam bir yapıydı. Sallanan bir taşı 2 günde çok zorlukla kırdılar. Dükkanın çatısında kiremit bile kırık olsa asla su sızdırmazdı. Biz dükkanı alacağımız zaman Mustafa Lofçalı babamı çağırmış ve her türlü yardımcı oluruz demişti. Çok miktarda zeytinimiz vardı. Bu zeytini Lofçalılar’a satarak, paranın bir bölümünü temin etmiştik.

Babam zamanla memurlara ve öğretmenlere mal vermeye başladı. Memurlar alışverişlerini yaparlar, maaşı aldıklarında da öderlerdi.

1958 yılında Türkiye’de şeker sıkıntısı vardı. İnsanlar evde çocuklarına mama yapacak şekeri bulamıyorlardı. Ben de o dönem İstanbul Yüksek Ticaret okulunda okuyordum. Türkiye Şeker Fabrikaları Umum Müdürü Bursalı idi. Ben kendisinden Bursa için 10 ton şeker aldım. Şeker Bursa’ya Ramazan Bayramı arifesinde geldi. Tabi babam çok sevindi. Öncelikle resmi kurum çalışanları olarak herkese en çok 2’şer kilo şeker sattık. Gece yarısı 3.00’e kadar bu satış devam etti. Kuyruk dükkanın önünden eski vilayet binasına kadar 3’lü sıra şeklinde uzanıyordu. Bu bizim için büyük bir reklam oldu. Bu işte talihsiz bir olay da yaşadık. Gelen 50 kiloluk çuvallardan bir tanesi eksik çıktı. Bir çuvalı sakladılar diye vilayetten zabıt tutuldu. Bu da bizim için acı bir hatıra oldu. Şeker sonra ambardan çıktı. Ambardakiler bir çuval yırtılıp döküldü dediler. Daha sonra denizden ambar motoruyla gelirken bir çuvalı paylaştıkları ortaya çıktı.

O yıllarda Pazar Yeri’ndeki esnaflar şunlardı; sepetçi Abdullah Efendi zenbiller, hasırlar, sepetler, süpürgeler yapardı, süt mamulleri satan Gökkurtlar, tuzcu Faik Akçakaya, Saffet Akçakaya (Mağazanın altında tuz değirmenleri vardı. Tuzu çeker fırınlara verirdik.). Şuayip Kıygı ise aklınıza ne gelirse salamurasını yapıp satardı. Şakacı ve muzip bir insandı. Balık Pazarı’nın karşı köşesinde fırıncı Sami İşbilir, toptan bakkaliye işi yapan Hüseyin Zıngır ve Mustafa Sevi, kasap Cemal Göçet, Abbas Göçet, Abbas Cemal lakaplı biri ve Varnalı’nın dükkanının olduğu yerde Barışıcılar vardı. Çiçek Pazarı’nda berber Mustafa Altındiş, turşucu Rıfat bulunurdu.

Tuzpazarı Camisi’nin önünde balıkçılar vardı. Kışın balık, yazın su dondurması satarlardı. 5 kuruşa bir külah dondurma verirlerdi. 1970-1975 yılları arasında şimdiki yerlerine taşındılar. Eskiden şuan balıkçıların olduğu yerde tavukçular vardı. Canlı tavuk, adak horozları satarlardı.

İzmir yolu üzerinde Uludağ Toptancılar Sitesi bütün gıda toptancılarının desteğiyle kurulan bir kooperatif sayesinde yapıldı. Gıda toptancıları 1985-1988 yılları arasında oraya taşındı.

Gayrimüslim müşterimiz çoktu. Düşkünler evine çok yardım ederlerdi. Bizden ihtiyaç sahiplerine erzak gönderip faturasını kendileri öderlerdi.

Babam İstanbul’a Mudanya’dan vapurla giderdi. Siparişlerini verir arkadan ambarla mallar gelirdi. İstanbul’a vapurla gidişi 4 saat sürerdi. Ambarda bizim markamız İ.Ö. idi. Üzerinde İ.Ö. işaretini gördükleri malları bize getirirlerdi. Bazen yanlışlıkla üzerinde aynı işaret olduğu için başkasının malını da getirdikleri olurdu.

Sizinle bir anımı paylaşmak istiyorum. Sene 1959. Ambar motoru Marmara Deniz’inde batıyor. Bizim de 10 teneke 50 liradan 500 liralık Urfa yağıda motorla birlikte sulara gömülüyor. Bizde bekliyoruz ki siparişimiz gelecek. Sonra haber geliyor sizin mallarda motorla birlikte battı diye. 500 lira zarara giriyoruz. Tam o tarihlerde de babama piyangodan 500 lira ikramiye çıkıyor. Babam neyse hiç olmazsa bu şekilde zararımızı karşılamış olduk diye düşünürken bir hafta sonra 10 teneke yağ geliyor. Meğer tenekelerdeki yağın üzerinde bulunan bir parmak boşluktaki hava, tenekeleri suyun yüzeyine çıkarıyor. Üzerindeki işaretten de bizim malımız olduğunu anlıyorlar ve tenekeleri bize getiriyorlar. İkramiyeden çıkan para da yanımıza kar kaldı böylece.

Sibel Gök tarafından 15.02.2010 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP