Ali Fuat Sarıeren ile sözlü tarih görüşmesi

1850 senesinde dedem Hafız Seydi’nin çarşı içerisinde tuhafiyeci dükkânı ile çarşıya sıkıca bağlandık. 1855 depremini de yaşamış olan ailemden aktarılarak birçok bilgi bana kadar ulaştı. Babamın ninesi, deprem ile ilgili olarak, akşam ezanından sonra siniyi kaldırırken, verandadan bahçeye nasıl indiğini bilemediğinden, büyük bir gürültüyle birlikte, her yerin yerle bir olduğundan bahsedermiş. 1895 doğumlu olan babam Tevfik Sarıeren, 1914 İstiklal Harbi’nde Suriye cephesinde düşmanla çarpışmış. Bursa’ya döndüğünde tuhafiyeciliği devam ettirmiş.  Yunanlıların Bursa’yı işgal ettiği dönemde de dedemin kalfası bir Rum idi. İşgal zamanında hiç sadakatsizlik yapmamıştı. Dedem de Türk askerleri Bursa’ya girince çalışanına kıyamamış ve onu İstanbul’a yollamış. O kişinin ölene kadar dedeme kart yolladığını bilirim.

1946 senesinde abim Ekrem’in kuyumculuk alanında ustalık belgesi alması ile tuhafiyeci dükkânımızı kuyumcu olarak değiştirmeye karar verdik. Böylelikle benim ustam da abim oldu. Burası eski Kuyumcular Sokağı olarak ta bilinir. Eskiden bütün dükkânlarda üretim ve tamirat yapılırdı. Ürettiğimiz malı vitrine çıkarırdık. Ancak şimdilerde dükkânlar sadece satış işinin yapıldığı sıradan vitrinler haline geldi.  34 kuyumcu vardı. En iyi müşterimiz köylüydü. Birde Ramazan’ın 15 inden sonra çarşıda hareketlenme olurdu. Özellikle çoğu kişi eşine, bütün bir Ramazan sahurda kalkıp sofra kurmalarının bir karşılığı olarak,  pilavlık denilen hediyeler alırdı. Bu hediyeler kimi zaman bir eşarp, kıyafet ya da bir altın takı olabiliyordu.

1958 Bursa çarşı yangınında her esnaf gibi bizde etkilendik. Yangın sonrasında, küllerin içinden hem yerimizi hem de mallarımızı tespit ettik.

Esnaflıkta usta-çırak ilişkisi çok önemli idi. Çıraklar erkenden dükkana gelir, soba olmadığı için kömürcüye gider, mangal kömürü alırdı. Çıra Pazarı girişinde ve Pirinç Han’da mangal kömürü satarlardı. Çıraklar, mangalları dükkanların önüne çıkarırdı. Mangallar çarşı içinde uzun bir sıra oluştururdu. Sonra, kendi aralarında mangalı kimin önce yakacağı konusunda iddiaya girerlerdi.  Genellikle ustalar dükkana saat 8.00’de gelirdi. 8.30’da gelene “Vali bile geldi” diyerek takılırlardı. Bu günkü gibi dijital tartı ve hesap makinelerimiz de yoktu. Eksik tartmayalım, yanlış hesaplamayalım diye akla karayı seçerdik. Çıkarttığımız bir hesabın defalarsa sağlamasını yapardık. Kocaman sarı defter 1 haftada biterdi.

Çarşımız tek katlı ve ahşaptı. Ayakkabıcıların olduğu yerde, deri ve kösele satan tacirler vardı.

1950 den sonra dernekler kurulmaya başladı. Derneklerin o dönemde faydası çok büyüktü. Ürünün kalitesini, fiyatını belirlemek açısından numuneler alınır, kontrolleri yapılırdı. Böylelikle üretimin kalitesi de artmış olurdu.

Ekrem Sarıeren’in Atölyesi-1965

Esra Çobanoğlu tarafından 18.03.2010 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP