1935 yılında Şavşat, Çamlıca Köyü’nde doğdum. İlkokulu orada okuduktan sonra 1948-49 öğretim yılında Kars’ta Cilavuz Köy Enstitüsü’ne girdim. 1955 yılında da mezun oldum. Bizden sonra köy enstitüleri kaldırıldı ve öğretmen okullarına dönüştürüldü. İlk görev yerim 1955 yılında Çanakkale’ydi. Üçüncü senemde aile bağları nedeniyle tekrar Artvin’e gittim. Bir yıl Yusufeli köyünde görev yaptım. Daha sonra Şavşat’a tayinim çıktı ve 18 senemi tamamlayınca 1976 yılında Bursa’ya tayinimi istedim ve geldim. Hatta 1974 yılında Musababa Mahallesi’nden bir arsa alıp ev yaptırmaya başlamıştım. Benim büyük bir şehre gelmem gerekiyordu. Çünkü bir oğlum rahatsızdı, diğer oğlumun ise eğitimi için büyük bir şehirde yaşamayı istiyorduk. İstanbul’u tercih etmedik çünkü orada yaşam şartları daha zordu. Bursa daha sakin, güzel bir şehirdi. Yaşam şartları daha rahattı. Çanakkale’deyken de Bursa’ya gelmiştim ve sevmiştim. Akrabalarım da çoktu. Bir hocam da burada oturuyordu. Onun da yardımı ve desteğiyle Bursa’ya yerleşmeye karar verdim. Bursa’ya yerleşmeye karar verince buradan bir resmi parselli bir arsa almaya karar verdim. Az önce bahsettiğim hocam Piremir İlkokulu’nda öğretmendi ve kendisi de Teleferik’te oturuyordu. O şu anda oturduğum evin arsasını benim için düşünmüş. Ben Bursa’ya geldiğimde bana bütün Bursa’yı gezdirdi ve en sonunda beni buraya getirdi. Piremir Camiine giden yol, aşağıda Musababa Camisi’ne giden sokak, yanda Askeri Lise’ye kadar olan alan komple boş bir araziydi. Bu bölge tamamen boş bir araziydi. Tapuda bu arsanın bulunduğu alan komple Köseleciler olarak geçiyordu. Ben bu 128 metrekare arsayı 27,000 liraya aldım. Daha sonra yavaş yavaş ev yaptırmaya başladım.
Ben geldiğimde Piremir Camisi’ne giden yol hizasında bir iki tane ev vardı. Her yer bomboştu. Aşağıda Topal Rahmi’nin bir evi vardı, onun dışında bizim arkamızda Işıklar Askeri Lisesi’nde çalışan bir başçavuşun tek katlı evi vardı. Ondan elektrik almıştık. Daha başka Askeri Lise’ye doğru sırtta evler vardı. O zamanlar orası henüz askeriyeye ait değildi. Onlar dışında burada hiç kimse yoktu.
Evimizi biraz küçük olduğu için bir ara satmayı düşündüm. Küçük oğlum Tolga, kendisi gıda mühendisidir, buna pek sıcak bakmadı. “Babacım bizim köyde bir evimiz var. Senin evin. Köye gittiğinde bir baktın ki ev yerinde durmuyor, ne yaparsın?” dedi. “Olur, mu oğlum, o ev benim için çok değerlidir,” dedim. “Bu ev de benim için o kadar değerlidir. Çocukluğumuz bu evde geçti, arkadaşlarım burada, beraber top oynuyoruz. Bu evi satma, baba evi olarak kalsın. Belki ileride imkânımız olursa biz başka yerlerden ev alırız” dedi ve beni satmaktan vazgeçirdi. Şimdi rahatsız oğlumda bu eve çok alıştığı için artık buradan başka bir yere gitmemiz mümkün değil. Büyük oğlum Bayhan’ın bazı rahatsızlıkları var ve burada her yere gidebiliyor. Herkes onu tanıyor, burada çok mutlu. Kendi başına çarşıya gidebiliyor. Çarşıdakilerde onu tanıyor ve seviyorlar. Gören herkes halini hatırını soruyor. İmkânım olsa, başka bir yere taşınmak istesem bile oğlum için bu mahalleden ayrılmak istemem. Komşularımızın çoğu Ataevler, İhsaniye, Özlüce taraflarına gittiler. Oralarda ne bulduklarını anlayamıyorum. Burası şehrin merkezine çok yakın. Ulucami, Kapalıçarşı Bursa’nın merkezidir. Başka yerlerden Bursa’ya gelenlerin ilk olarak geldikleri yerler buralardır. Bizim mahallemizden buralara ulaşım çok kolay. Komşuluk ilişkilerine de çok değer veririz. Bizim için komşularımız çok önemlidir. En ufak bir ihtiyacında komşuna gidiyorsun. O yüzden biz buraları bırakıp gidemiyoruz.
Benim geldiğim seneden sonra 10 sene kadar buraya yerleşen pek olmadı. Burası resmi parsel olduğu için pahalı olur diye kimse girmek istemiyordu. Birde askeriyenin buraları da istimlak edeceği söylentisi yayıldı. İstimlak yapılmayacağı anlaşılınca insanlar buralara evler yapıp yerleşmeye başladılar. Artvinliler, Posoflular ve yurdun çeşitli yerlerinden yerleşenler oldu.
Bursa’da ilk öğretmenlik yaptığım okul Davutkadı’daydı. Oraya yürüyerek giderdim çünkü buradan oraya bir vesait yoktu. Orada iki sene kadar kaldıktan sonra şuanda Işıklar Askeri Lisesi’nin bünyesine katılan Piremir İlkokulu’nda göreve başladım. 1981 yılında oradan emekli oldum. Emekli olduktan sonra İhsan Çizakça Özel Okulu’nda Süheyla Hanım’ın yanında görev yapmaya başladım. Ayrıca Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi lisans bölümünü dışarıdan bitirdim. 5 sene de Samanlı köyü girişindeki bir firmada muhasebe bölümünde çalıştım. Okulu bitirince tekrar 3 ay Başaran’da öğretmenlik yaptım. İhsan Dikmen 3’te 1990-1996 yılları arasında müdür yardımcısı olarak göreve devam ettim. Okul için birçok şey yaptım. Çünkü çevremde genişlemişti. Onların desteğiyle okula güzel hizmetlerimiz oldu.
Mahallede elektrik askeriyenin sınırındaki, sırttaki evlerde vardı. Ben de onlardan elektrik almıştım. Sonra belediye elektrik direği alırsan size de elektrik veririz dediler. Sonra ben direk aldım ve elektrik evime bağlandı. Sonrasında da benden ona, benden ona derken herkese elektrik bağlandı. Askeri Lisenin eski yemekhanesinin olduğu yerde evler vardı. Sırt derken orayı kast ediyorum. Suyu da yine oradaki evlerden boru döşeterek almıştık. Bu arada herkesin saati ayrıydı ve faturasını öderdi.
Yolumuz da yine biz taşındıktan beş altı sene sonra yapıldı. Askeriye yine bir inşaat yapıyordu. Sanıyorum yemekhaneleri yapılıyordu. O esnada bazı yerleri kırıp döküyorlar, götürüp başka yerlere atıyorlardı. Biz de dedik ki: “bu malzemeden bizim yolumuza dökün de şu çamurdan kurtulalım.” Onlarda getirip bizim yola döktüler. Ama biraz fazla dökmüşlerdi, koca koca taşlar vardı. Biz o taşları kenara aldık, orta yerden yol açtık. O taşlarla da bahçe duvarımı örmüştüm. Başka taş getirmeye ihtiyaç kalmadı. Asfalt ise daha sonraki yıllarda döküldü.
Muhtarlıktan aşağısı tamamen çayırlıktı. Bir tek cami, türbe ve mezarlık vardı. Piremir Türbesi’nin o tarafta birkaç ev vardı. Camide yıkıktı. Çocuklar oralarda oyun oynardı. Zaten orayı “Yıkık Minareli Cami” diye tarif ederdik. Sonradan cami onarıldı.
Ben mahalleye ilk geldiğimde inşaatları beraber devam ettirdiğimiz Nazim Turalı Şavşat’ta Yavuz köyünde benim okul müdürümdü. Nazim abiyle evleri yaparken serinleyecek bir yerimiz yoktu. Piremir Camisi’ne giderken bir, iki tane ev vardı ama içlerinde oturan yoktu. O evlerin arka tarafında oturur, bizim inşaatları izlerdik. O zamanlar her yer boştu ve oradan bizim evlerimiz görünüyordu. Bir diğer komşumuz İlker Özcan’dı. O da Erkek Lisesi’nde matematik öğretmeniydi. Şimdi Beşevler’de oturuyor. Erzurum’dan gelen Süleyman Ceylan vardı. Bir bakkal dükkânı işletiyordu. Ben geldiğimde bu civardaki tek bakkal yolun karşı tarafındaki Nazım Bakkaldı. Ondan birkaç sen sonra da İsmet bakkal dükkânı açtı. Uzun yıllar öyle devam etti. Kasabımız yine aynı kasaptı. Yolun karşısında Akgün Kasabı, halen faaliyetine devam ediyor. Bizim evin biraz aşağısında Veysel Akbulak ev yaptılar, karşımıza Mehmet Amcalar taşındı. Bir arkadaki sokağa Hacı Süleyman Amcalar ev yapmaya başladılar. Sonra Trabzonlu bir öğretmen ev yaptı, sattı. Onun yanındaki evi yine emekli polis Yaşar Bey ve Fatma Hanım yaptılar. Köşedeki evi Bitlisli Fırat Beyler aldılar. Muzaffer Genç en eski komşularımdandı. Böyle böyle gelenler, satanlar, gidenler, yerine gelen yeni komşular; bir sürü insan geldi geçti bu mahalleden. On sene kadar üç beş kişinin dışında buradan yer alan fazla olmadı. Bir istimlak korkusu, ikincisi de burası resmi parseldir buradan arsa alınmaz diye düşünüyorlardı. Çünkü insanlara pahalı geliyordu. Teleferik’ten ileride Akçağlayan Camisi’nin oralarda yol bile yoktu, oralar arsa olarak satılıyordu. Ben Piremir İlkokulu’nda öğretmenken çocukları oraya geziye götürürdük. Yola uzak yerler 3 bin lira, yolun kenarındaki yerler ise 5 bin liradan satılıyordu. Ben buradaki küçücük arsaya 27 bin lira verdim. Ama benim bir çocuğum okula gidecekti. Buralarda ortaokul veya lise yoktu. Çelebi Mehmet Lisesi’ne gitmesi gerekiyordu. Bende Erkek Lisesi’ne gitmesini istiyordum. Bazı eş dost sayesinde çocuğumu Erkek Lisesi’ne gönderebildim.
Bizim evlerimizin olduğu yerler eskiden tütün tarlalarıydı. Arsayı biz Mustafa Özkaya’dan aldık. Toplamda 16 hisseli bir yerdi. Buraya 93 Harbinde gelmişler. Kendileri de Teleferik Cami’nin oralarda oturuyorlardı. Kardeşler, amca çocukları falan 16 hisseydiler.
Işıklar Askeri Lisesi ile mahalleli arasında hiçbir sürtüşme olmamıştır. Ben bu evi yaptırırken onlarında yemekhane inşaatı vardı. Askeri Lise öğrencileri çok disiplinli yetiştikleri için kimseyle diyaloğa girmezler. 80 öncesinde sağ sol çatışmalarında her evin sağına soluna yazı yazarlardı bir tek benim evime bir şey yazmadılar. Dediler ki: “hayrola sen onlardan mısın? Neden senin evine bir şey yazmıyorlar?”. Ben de onlara “benim evim koruma altında, sabaha kadar nöbet tutuyorlar” derdim. Çünkü tam benim evimin karşısında asker nöbet tutardı. Bir nevi koruma altındaymışız gibi hissederdim. Bir sene benim evin alt katına bir hırsız girmiş, askeriyedeki nöbetçiler bunu fark ederek polisi aramış. Bizim bir şeyden haberimiz yok, evinize hırsız girmiş diye polisler kapımıza gelmişlerdi. Böyle olumlu yanlarını gördük.