1941 doğumluyum. 1960 yılında Tuz Pazarı’nda seyyar satıcı olarak mesleğe başladım. Çoğunlukla Turan Pastanesi’nin aralığında sergi açıyorduk. 1967 yılında Titiz Izgara’nın hemen üstüne dükkân açtık. 20 sene orada bohçacılara toptan mal sattım.
1985’de hacca gittiğim o sene Tuz Pazarı’nda ki 135 numaralı dükkânı satın aldım. 1986’da oraya taşındık. Ama diğer dükkânda da işimize devam ettik. Bu gün sahip olduğumuz her şeyi gece gündüz çalışarak kazandık. Dürüstlüğümüz ile çarşıda herkes tarafından sevilirdik.
Çarşıda esnafın bir biri ile olan ilişkisi de çok iyi idi. herkes bir biri ile kardeş gibi geçinir, kimsenin arkasından fesatlık düşünülmezdi. Gördüğüm kadarıyla halen öyle. Esnaf, komşuları ile yardımlaşır, kimse zor durumda kalmazdı.
Ben 1986 da ki dükkânı satın alırken mülk sahibi Mehmet Balkeser peşin olarak satmak istediği dükkânı bana vadeli olarak sattı. Bunu duyan diğer alıcılar çok şaşırdılar. Ben bu mülkü satın alırken çok az birikimim vardı. Oda 3’te birini bile karşılamıyordu. Komşum Metin Göçmen kardeşim, bana bu dükkânı sana satın alalım dediğinde ona gülmüştüm. “Neden gülüyorsun” dediğinde ise, “nasıl alayım, hem peşin hem de o kadar para bende nerede?” demiştim. Oda “Ahmet’ciğim, benim bir evim var onu satalım, sana bu dükkânı satın alalım. Daha sonra paran olunca, durumun düzelince bana başka bir daire alırız” demişti.
Mülk sahibi Mehmet Balkeser vadeli sattığı dükkân için diğer alıcılardan yüksek teklifler gelirde vazgeçerim diye kendini frenlemek adına bir kontrat yaptı ve bu kontrata şöyle yazdı. Ahmet Koç’a bu dükkânı vadeli, şu fiyata sattım. Eğer vazgeçersem, Ahmet Koç’a dükkânın yarı parasını vermeyi kabul ediyorum. Bunu kendisi ve eşi imzaladı.
Çarşıda birde lakabım vardı. Saf Ahmet derlerdi bana. Bir gün çarşıda el arabamla dolaşırken bir dolmuş taksiyle çarpıştık. Şoför arabadan inerek, arabasının zarar gördüğünü söyledi. Bende “tamam bey efendi, zararınız neyse vereyim” dedim. Tam parayı verecektim ki komşu dükkânın sahibi geldi. “Ne yapıyorsun Ahmet abi hem suçlu o, hem de arabanın vurulan yeri daha önceden zarar görmüş baksana pas tutmuş” dedi. Öyle söyleyince araç sahibi hiçbir şey demeden gitti. O zamandan beri saf Ahmet derler bana…
Çarşı esnafı Ramazanlarda ve bayramlarda bir biri ile bayramlaşır, kapı önü sohbetleri yapardı. Esnaf bir biri ile aile gibiydi. İftarlara davet edilir, davet ederdik. Ramazanlar her açıdan bereketli geçerdi.
Çarşıda usta çırak ilişkisi ise, öğretmen öğrenci ilişkisi gibi idi. Adeta çarşı bizim okulumuzdu. Biz tahsilimizi soranlara hayat üniversitesini bitirdik deriz. Çünkü bırakın işi hayatın kendisini, mücadeleyi burada öğreniyor, insanları burada tanıyorduk. Usta çırak arasında ise bir baba oğul ilişkisi vardı. Saygıda kusur olmaz, ekmeğini yediğiniz yere ihanette bulunulmazdı. Şimdi ise o günleri arar olduk. 70 yaşındayım ama halen çarşıdan kopamadım, bu gün oğlum ile birlikte işime devam etmekteyim.
Seyit Akdoğan tarafından 22.04.2010 tarihinde görüşülmüştür.