Ben 1923 Bursa doğumluyum. Babam İsmail Altınoluk Tuzpazarı Çarşısı’nda urgan satardı. O’na da dedemden intikal etmiş ama daha eskisini bilemiyorum. Dükkanımız Tuz Han’ın yanındaki şu an kuyumcu olan 225 numaralı dükkandır.
İlkokulu Demirtaş İlkokulu’nda okudum. Kısa bir süre Sanat Okulu’na devam ettikten sonra 1. Ortaokul’a geçtim. Babamın hastalığı nedeniyle küçük yaşta çarşıya, babama yardım için gidiyordum. 1942-1946 yıllarında Ankara’da askerlik yaptım. Bandoda görevliydim. Keman ve trombon çaldım. Haftanın belirli günlerinde İsmet İnönü’nün köşkünde çalıyorduk. Ayrıca Anıtkabir’in temellerini de biz attık. Anıtkabir’in yapıldığı bölge o yıllarda boyumuza kadar otlarla kaplıydı. 1946 yılından beridir de Tuzpazarı Çarşısı’ndayım.
Az önce bahsettiğim gibi biz dededen itibaren urgan ticareti yapıyorduk. Bursa ve civarına mal gönderirdik. Biz malımızı İstanbul’dan alırdık ama onlarda Kastamonu Tire’den temin ederlerdi.
Tuzpazarı Çarşısı’ndaki eski esnaflar şunlardı:
Çarşının başından başlayacak olursak ilk dükkan Çiçek Kolonyaları’ndan önce bezzaz diye hatırlıyorum Faruk adında birinindi. Daha sonra yerine Çiçek Kolonyaları’nın sahibi Ertuğrul Gürbüz geldi. Diğer dükkanlar sırasıyla; Aziz Bey’in bakkal dükkanı, Sus Arabaları’nın Otobüs yazıhanesi (şimdiki saatçi Turgut Bursalı’nın yeri), aktar dükkanı, yine aktar Cemil Bey’in dükkanı, kırtasiye malzemeleri satan Abdullah Akdiş ve yanında Lofçalılar vardı. Lofçalılar çarşının en saygın kişilerindendi. Sabunhaneleri bulunmaktaydı. Sabunlarını dışarıya ihraç ederlerdi. Ayrıca zeytin ve zeytinyağı ticareti yaparlardı. 10-15 tane Buzink arabaları vardı. Nakliye için kullanırlardı. Lofçalıların yanında boş bir arazi vardı. Kime ait olduğunu bilemiyorum. Ondan sonra aktar Atıf Seventürk, bakkal Mehmet Uslu, babam İsmail Altınoluk’un urgancı dükkanı, kebapçı Selahattin, urgancı Tevfik Kaleli ve yine onların devamı bir dükkan ile Tuz Han geliyordu. Tuz Han’ın içinde sağ kısımda Tevfik Kaleli’nin deposu bulunmaktaydı. Ondan sonra çuvalcı İbrahim, fıçıyla şarap satan bir esnaf, İbrahim Uslu’ya ait dükkanda çuval ve kanaviçe üzerine çalışan Tevfik Demiryakan, bir depo ve Ömer Uslu’nun varislerinin bir kebapçı dükkanı vardı. Onlarında yanında tuvaletler ve daha sonra da yanlış hatırlamıyorsam şekerci Muhsin Berke’nin dükkanı geliyordu. Tuz Han’dan çarşıya çıkınca köşede zannediyorum Sambaylar’ın havlu dükkanı, eski evkaf müdürü Hamdi Bey’e ait kırtasiye dükkanı, bakkal Mehmet Efendi ve Ömer Lütfü Uslu’ya ait dükkanlar vardı. Toptan bakkaliye malzemeleri, sabun imalatı yaparlardı. Bursa’daki ilk Aygaz bayiliğini almışlardı. Onlarında yanında urgancı Mahmut, kadayıfçı İbrahim bulunmaktaydı.
Tuz Han’ın karşı tarafında bulunan dükkanlar da sırasıyla; köşede kadayıfçı Hüsnü Piliçer, Ömer Lütfü Uslu’nun kirada ki dükkanı (sonradan halıcı oldu), örgü iplikleri satan Varoğulları, Hilal Kaleli’nin dükkanı, halıcı Durmuş, kuruyemişçi Hilmi Canat, kuruyemişçi Mehmet ve Cemal Alanyalı’nın dükkanı bulunmaktaydı. Alanyalı toptan ve perakende gıda işi yapıyordu. Sonraki dükkanda Cemal Alanyalı’nın babası Hasan Alanyalı’ya ait küçük bir dükkandı. Onunda yanında sırasıyla; zücaciye dükkanı, çantacı Hamdi, zücaciyeci Hasan, boya toptancısı Turgut, kırtasiye işi yapan Akdişler, zücaciyeci Mehmet Göçmengil, yine köşede Göçmengil’in zücaciye dükkanı vardı.
Esnaf birbirine yardımcı olan insanlardı. Bir esnaf o gün siftah yaptıysa, ikinci müşterisini siftah yapmayanlara gönderirdi. Çok erken kalkılır, çarşıya çok erken gelinir ve Tuz Han’ın içindeki kahve ocağında erken saatte çay-kahve içilirdi. Orada sohbetler yapılır sonra dükkanlar açılırdı. Maddi manevi herkes birbirine yardımcı olurdu. Hoşgörü ve saygı çoktu.
Esprili günler geçirilirdi. Bakkal Şuayip Efendi adında bir esnaf vardı. Çok güzel sarhoş taklidi yapardı. Hıdrellezde geç gelen esnafın dükkanının önüne at, eşek getirip bağlardı.
1950-55 yıllarında arkadaşımız Kemal Bozkurt ile ben Altınbozkurt adıyla bir sabunhane kurduk ve ticaretine beraberce başladık. Bir müddet işimizi sürdürdük. Krizler sebebiyle fesh ettik.
Çarşıda Takvimci Rasim adında takvim hastası biri vardı. Bütün dükkanlara gider saatli maarif takviminin yaprağını koparırdı. Ayrıca Silo lakaplı biri vardı. O da kendi halinde birisiydi. Esnaf böyle kişilere sahip çıkardı.
Tuzpazarı Caddesi’nin ortası komple seyyar satıcıydı. Sonradan kaldırdılar. Pazaryeri de açık bir pazaryeriydi. Köylüler bütün mallarını getirir burada satarlardı. Ortasında belediyeye ait bir kantar vardı. Malın ölçülmesi gerektiğinde kantar çağrılır, ölçme işi yapılırdı.
1968-70 yıllarında Kemal Bengü belediye reisi iken dükkanımın ortasından artezyen gibi su fırladı. Dükkanımı su bastı. Bütün yukarıdaki Köylü Pazarı’nın olduğu bölgedeki evlerin kanalizasyon teşkilatı çok dar borularla döşenmiş. O binaların kanalizasyon gideri benim dükkanıma isabet etti. Belediyeye müracaat ettim. Ertesi gün bir itfaiye geldi. Köylü Pazarı’ndan renkli su verilmek suretiyle dükkanıma dolan suyun nereden geldiği tespit edildi. Küçük künkler Pazar yerinden belediyeye doğru, Köylü Pazarı’nın içinde de değişti. Gümüşçeken Caddesi’ne ulaştırıldı, oradan da Tuzpazarı’na bağlandı. Yani o bölgenin artezyen boruları yenilenmiş oldu.
Ulucami’nin bütün etrafında seyyar satıcılar vardı. Bunlar kuruyemiş ve grafon kağıdından yapılmış, içinde mum bulunan fenerler satarlardı. Oranın çok büyük ahengini teşkil ederlerdi.
Ramazanda orada hasırlarda oturur; nargile, çay içer, sahura 15-20 dakika kala evlere dağılırdık.
1940’larda bizim dükkanın karşı aralığından inildiğinde köylü pazarına varılırdı. Oralar komple açıklıktı. Köylü Pazarı’nın olduğu yerlerde evler vardı.
Yunan işgali sırasında babam Bursa’nın sayılı tüccarlarındanmış. Bir gün Yunan askerleri evimize gelmişler. Konsollarda at aramışlar. Hiç konsolun içinde at bulunur mu? Bunu bahane etmişler işte. Olmadığını görünce babamı götürmek istemişler. Ufak bir çantaya para koyup kendilerine verince babamı serbest bırakmışlar. O zamanlar evimiz Haşim İşcan Caddesi ile Fomara Meydanı arasındaymış. Atatürk Bursa’ya yaptığı bir ziyareti hatırlıyorum. İlkokul talebesiydim. Bir bayram günüydü. İş Bankası’nın karşısında, postanenin olduğu yerde eski Zevk Sineması’nın oraya açık bir arabayla gelmişti. Görebilmek için kalabalığı yardım geçtim. Kendisi ayaktaydı, saniyelerle görebildim.
Çocukluğuma ait hatırladığım bir şeyde idam cezalarıdır. Yine ilkokuldayken Heykel’in karşısında şu anki Ziraat Bankası’nın olduğu yerde idam hükümlülerini asarlardı. Biz okuldan koşar gelir bakardık. 2, 1 bazen 3 kişi birden asılırdı. Önlerine işledikleri suçlar yazılırdı. Önlükleri beyazdı. Millete örnek olsun diye meydanda asarlardı.
Sibel Gök tarafından 11-12.02.2010 tarihinde görüşülmüştür.