Ali Yazıcıoğlu ile sözlü tarih görüşmesi

1946 Bursa doğumluyum.  Dedem Ali Yazıcıoğlu 1917 yılında Rize’den Bursa’ya gelmiş ve şu an ki Aynalı Çarşı’da İstikamet Mağazası adıyla, aynı tarihte bir dükkan açmış. Dedemden öncede orası aynı şekilde bir mağazaymış. Daha sonra adını Aynalı Çarşı olarak değiştirmiş. Şu an ki Aynalı Çarşı’nın tamamı bize ait tek bir yerdi. Dedem orayı Vakıflardan kiralamıştı. Bizim zamanımızda Aynalı Çarşı’nın hamam olduğuna dair hiçbir kalıntı yoktu. Benim öyle bir bilgim yok. İlk zamanlar mağazanın her iki kapısı da açıktı. Babam daha sonra arka kapıya duvar örmüş, bir tane küçük bir kapı yaptırmıştı.

Dedem İstanbul’dan gelinlik alırken oradaki toptancılar dedeme astar yapmasını önermişler. Çünkü gelinlik malzemelerini Bursa’dan alıyorlarmış. “Sen astar üret senden alalım” demişler. O da 1921 yılında Maksem Köprüsü’nün yanında küçük bir dokuma atölyesi açmış ve astarcılık yapmaya başlamış.

Dedem Ali Yazıcıoğlu’nun üç oğlu vardı. Babam Necmi Yazıcıoğlu en büyükleriydi. Diğerleri Nuri ve Sebahattin Yazıcıoğlu’ydu. Dedem genç yaşta ölünce en yetişkin babam olduğu için dedemin işlerine de babam devam etmiş. Babamın askere gittiği dönemde de babaannem işin başına geçmiş.

Mağazada manto, gelinlik, ceket, sünnet takımı, tuhafiye malzemeleri satardık. Düğüncülerin %90’ı bizden alışveriş ederdi. Köylerden gelenler önce bize gelir alışveriş yapar, emanet olarak da aldıklarını bize bırakırlardı. Kasanın yanı emanet poşetleri ile dolardı. O zamanlar naylon poşet yoktu. Alınan eşyaları paketler, iplerle bağlardık. Çünkü bantta bulunmazdı. Benim ilk işim tatillerde mağazaya yardıma gidip çorap, fanila, başörtüsü paketlemekti. Babamın kalfaları bana öğretirdi. Çünkü ipi ipe kestirmezseniz eliniz kesilebilirdi. Kapalıçarşı terbiyesi farklıydı. Ben ticarete ilk orada başladım.

1950 yılında babam Aynalı Çarşı’yı kardeşlerine bıraktı ve kendisi Maksem’deki dokuma işine devam etti.

Çocukluğuma ait bir anımı paylaşmak istiyorum. Aynalı Çarşı’nın altı tahta kaplıydı. Bir gün amcam Nuri Yazıcıoğlu tahtanın arasına 50 kuruş düşürdü. Telle uğraştı çıkaramadı, parmağıyla uğraştı çıkaramadı. Ama kafasına takıldı o 50 kuruş. Ertesi gün bir tane marangoz getirdi. Marangoz 50 kuruşun sıkıştığı yerdeki tahtaları komple kesti. Amcamdan 5 lira aldı ama 50 kuruşu da oradan çıkardı. Amcamı tanıyanlar bunu okuduğunda, “Evet, Nuri bunu yapmıştır” diyeceklerdir. Amcam çok ilginç bir adamdı. Kafasına koyduğu şeyi mutlaka yapmak isterdi.

Sebahattin amcamın da bir jipi vardı. Hatırlıyorum dükkanın içine kadar sokardı. Jipin yeri dükkanın içiydi. Çarşıda herkes bilirdi.

Mağazamızda pirinçten büyük bir mangal vardı. Sabah kalfa gelir dükkanı temizler, mangalı yakardı. Mangalda kahve bile pişirirlerdi. Mağazanın duvarları kalın olduğu için çok soğuk olmazdı. Mangalın etrafına toplanırdık. Büyükler sigaralarını mangaldan yakarlardı. Her Cumartesi günü yerler mazotla silinirdi. Pazar günü de kokusu giderdi. Pazartesi temiz temiz işe başlardık.

Kapalıçarşı’da yanımızda İhsan İpeker’ler vardı. Ragıp Güvenç dericiydi. Saatçi Nurettin Bey vardı. Aynı zamanda bisiklette satardı. Emin Sındırgı’da saatçiydi. Osman Ter kumaşçıydı, Bezzaz Osman derlerdi. Vodinalı Mustafa’da kumaş satardı. Babamların Kemal Azuz adında bir kalfaları vardı. Yahudiydi. Hala aileden kopmadı. Çok dürüst bir insandı.

1958 yılında Kapalıçarşı yangını öğleden sonra 14.00-15.00 gibi çıkmıştı. Gece 23.00’de mağazamızda hala bir hasar yoktu. Çok büyük kapılarımız vardı. O kapılar yangının içeri girmesini engellemişti. Ama sıcak, kapıları da eritmeyi başardı ve Aynalı Çarşı’da yangına teslim oldu. Öyle ki mağazanın çelik kasasının içinde bulunan dedem Ali Yazıcıoğlu’na ait Lonjin marka saati, bozuk paralar hepsi sıcaktan eridi. Eriyen demir paralar kasadaki kağıt paraların üzerine damlayarak hepsini bozdu. Aslında yanan paralar Merkez Bankası’na bildirilip, bankadan yenileri alınabiliyordu. Çünkü paralar yansa bile kalıp halinde kalıyordu. Üzerindeki seri numaraları falan okunabiliyordu. Fakat bozuk paraların eriyerek paraları bozması seri numaralarını okunmaz hale getirince paraların çoğunu alamadık. Hatırlıyorum amcamlar cımbızla kağıt paraları bir araya getirerek seri numaralarını okumaya çalışmışlardı.  Daha sonra Vakıflar çarşının onarımını yaparak turistik çarşı olarak antikacılara kiraladı.

Benim çocukluğumdan hatırladığım bir Deli Ayten vardı. Artık Bursa’ya mal olmuş sayılan bu kişi çarşıya geldiği zaman benim ödüm kopardı. Hemen saklanırdım. Taşını çıkarır mağazanın içindeki büyük taş aynalara döner “Kırayım mı?” diye bağırırdı. Birkaç kuruş para verirlerdi, giderdi. Çarşının bir de hafızı vardı. Kızdı mı, çarşının ortasında soyunurdu.

Çarşının birde meşhur su börekçisi vardı. Lakabı Pehlivan’dı. Köftesi ve su böreği meşhurdu. Bir de kestaneci amca vardı. Kestane zamanı gelirdi. Yazında şerbetçi ibriği ile limonata satardı. Yavuz ismin de gazetecimiz vardı. Kolunun altına kayışla bağladığı gazete tomarını koyar, sırayla herkese gazete dağıtırdı.

Çarşıda senet sözdü. Bakkal defteri gibi bir defterimiz vardı. Veresiye satılan mallar deftere yazılırdı. Yangında o defterde yandı. Ancak amcamdan duymuştum; defterde yazan alacakların %95’i gelmiş.

Yangından sonra Kapalıçarşı’da başka bir dükkanda, amcam Sebahattin Yazıcıoğlu Aynalı Çarşı ismiyle yeni bir dükkan açtı. Amcamın oğlu da yakın zamana kadar mağazayı işletmeye devam etti.

Süleyman Yazıcıoğlu arşivi

Sibel Gök tarafından 05.02.2010 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP