OSMANLI ÖNCESİ AKSU

AKSU KÖYÜ

Hüseyin Öztürk

Öncesi bizce bilinmeyen, ancak yakın çevresinde görülen kalıntı ve tesadüfî buluntulardan anlaşıldığı kadarıyla; çeşitli medeniyetlerin yaşadığı bir bölgeyi birlikte tanımaya çalışacağız.

Keşişlerin kümelendiği, yörenin “balkan”, Aksu’nun “balkanlık” olduğu bir zaman dilimi… Tekfurların ve Bizans otoritesinin bölgeye ulaşamadığı dönemler… Güzergâh güvenliğinin sağlanamadığı, gayrimüslim çetelerin kervanları soyup talan ettiği, seyahat edenlerin taciz ve gasp edildiği, zaman zaman canlarına kıyıldığı bir ortamı hayal etmek gerekiyor… Bütün bu olumsuzluklara rağmen, hayatın devam ediyor olması ticaret ve seyahati engelleyemiyor.

Böyle bir gerginlik içinde geçen yolculuk sırasında hiç olmazsa bir noktada oh diyecek dinlenme/konaklama mekânına ihtiyaç duyulduğu muhakkak. Bu anlamda, Osmanlı öncesi alınmış bir tedbir veya düzenlemeye rastlamamaktayız. Ancak, bu konuda araştırma yapma konum ve donanımına sahip olanların verecekleri bilgiler iyi değerlendirilmeli, daha gerilere gidebilmede başlangıç noktası sayılmalıdır.

Örneğin: Aksu Köyü başlığı taşıyan bir raporda; “… Meydandan biraz içeride köy hamamı ve cami konumlanmıştır. Meydanın diğer tarafında tarihi bir han duvarı bulunmaktadır. Yerleşimde eskiden kilise olduğu bilinen alan- da şu anda herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır.” Bilgisi yer almaktadır.

Yine başka bir araştırmada; “Evvelce karayolu nakliyatı kervanlarla yapılırdı. Yolcular ve nakliyeciler bir günde gidebildikleri yolun sonunda konaklamak mecburiyetinde kalırlardı. Bursa ve İnegöl’den karşılıklı olarak çıkan yolcuların bir günde varabildikleri nokta; ormanlık, ıssız fakat akarsuyu olan bir yerdi.

Geceyi burada geçirenler çok zaman soyguna uğrar, bozuk yolda sık sık araba tekerleri, boncurukları kırılırdı. İşlerinin ters gitmesinden dolayı buraya “AKSİ” derlerdi. Yolcular arasında “AKSİ” yerde konakladık sözü, buradan geçen dere ile birleşerek zamanla AKSU olmuştur.” Şeklinde bir anlatıma yer verilmiştir. “Dedelerim anlatmış bende büyüklerimden dinledim. Konakyeri (Köyün doğu çıkışında, sağdaki boş alan) eskiden balkanlıkmış, köydeki evlerin çoğunda buradan kesilerek kullanılmış ağaçların bulunduğu anlatılırdı.” Şeklinde bilgiler vardır.
Yazılı, tevâtür, rivâyet; ama bir gerçek var ki burada, şimdi adı Aksu Köyü olan bu mekân ve çevresinde tarih boyunca yaşayanlar olmuş. Bilinmeyeni bulmak için aramak gerekir. Daha nice bilgi ve belgeye kavuşma hayalimizi yitirmeden Aksu Köyü’nün bugün için bilinenlerini anlatmaya çalışalım.

Aksu Köyü’nün tarihi, Osmanlı’nın Bursa’yı fethetme hayali ile aynı dönemlerde başlar. Çünkü Bursa fethedilmeden önce Osmanlı kuvvetleri tarafından kuşatıldığını görmekteyiz. “Osman Bey, 1288 yılında İnegöl Rum tekfuru Nikola’yı Domaniç Meydan Savaşında yendi ve Bizans ordusunu mağlup etti. 1291’de Karacahisar’ı alıp burasını beyliğine merkez yaptı. 1299’da Bilecik ve Yarhisar’ı alan Osman Bey bağımsızlığını ilân etti, aynı yıl İnegöl’ü aldı. 1301 yılında Yenişehir alındı. 1302’de Koyunhisar Meydan Savaşı kazanılarak Bursa Tekfuru kumandasındaki Bizans Ordusu bozguna uğratıldı ve bir müddet sonra (1306), Ulubat Gölü’nün güney kıyılarına hâkim olundu. 1308’de tekfurlar savaşı sonrası Kestel, 1321’de Mudanya alınarak Marmara Denizi’ne ulaşıldı. 1315 tarihinden itibaren Bursa’nın kuşatılması başladı. 1326’da Bursa, 1330’da İznik-İzmit, 1334’te Gemlik, 1335’te Armutlu fethedildi.”
Osmanlı akıncıları ve ordusu, fethedecekleri yerlerin ikmal ve ticaret yollarını önceden kontrol altına alarak; orada yaşayanların ekonomik, lojistik imkânlarını kısıtlıyor ve kontrol altına alıyorlardı. Bu yollardan biri de Aksu Köyü içinden geçen İPEKYOLU idi. Yukarıdaki kuşatma stratejisi incelendiğinde, Osmanlı savaşçılarının Aksu’ya uğramadan geçmelerinin mümkün olmayacağı kabul edilmelidir.

ÇİÇEK DEDE
Osmanlı silâhlı güçleri savaş meydanlarına koşarken; halk arasında Derviş, Mürşit, Şeyh, Dede, Baba şeklinde isimlendirilen tarikat mensubu inanç sahipleri, öğrencileriyle yola çıkıp ulaşabildikleri en uç noktalarda fikrî birlik, beraberlik ve bağlılığı sağlamaya çalışıyorlardı.

Çiçek Dede’nin kabri

Böyle bir idealle yola çıkan ÇİÇEK DEDE ve Öğrencileri, Gayrimüslimlerin yaşamakta olduğu bu bölgelere yerleşip, gelecekle kaderlerini birleştiriyorlar, sonradan adı Aksu olacak bu şirin yeri imar edip, bizim burada yaşıyor olmamızın sağlam temellerini atıyorlardı.

Genelde rivayete dayalı, ancak yazılı metinlerde de yer alan bilgiler ışığında; Çiçek Dede ile ilgili olarak:
“Burasını en evvel ÇİÇEK DEDE isminde bir zat imar edip, güzelleştirip, yüzünü güldürmüştür.” denilmektedir.
Yine; “Köyü, Göksu deresi üzerinde Çiçek Dede adında bir derviş, müritleriyle kurup, imar edip, güzelleştirip yüzünü güldürmüştür. Şeklinde tarihe not düşülmüştür.

Çiçek Dede Aksu’ya geldikten sonra burada gül bahçeleri yetiştirip gül yağı ürettiği için adının Çiçek Baba olarak anıldığı rivayet edilir. Kendisinin Allah’a yakın bir kul olduğuna, bu inancı destekleyen bazı gelişmelere şahit olunduğuna dair anlatımlar vardır.

Köy halkı tarafından sevilir ve saygı gösterilir. Adına gün tertip edilerek dualarla anılır. Kabri Aksu Köyü mezarlığında olup, mezarlık O’nun adıyla anılmaktadır.

Çiçek Dede’yi anma töreninden bir görünüm. 26/07/2010

Yapılan “DEDE” gününde anma merasimi. 08/08/2010

Aksu Köyü; Bursa’nın güney doğusunda yer almakta olup, şehir merkezine 25 Km., ilçesi olan Kestel’e 12 Km. uzaklıktadır. İnegöl, Eskişehir, Ankara’ya doğru devam eden karayolu üzerinde ve Uludağ’dan çıkıp Gölbaşı gölüne dökülen “GÖKSU” deresinin her iki kenarına paralel olarak sıralanmış, arka plânda sokakları oluşmuş, tabiatla iç içe, güzel, şirin, sakin ve tarihi bir köydür.

Cumhuriyet sonrası idarî olarak önceleri İnegöl İlçesine bağlı iken, sırası ile Gürsu, Merkez ve en son Kestel ilçesine bağlanmıştır. Alternatif yolun olmadığı dönemde; Aksu Köyü’nden geçen İPEKYOLU, Bursa’yı güneydoğusundan Anadolu’ya bağlıyordu. Aksu’nun; Bursa ile İnegöl arasında merkez yerleşim alanı olması, yolculuk edenlerin dinlenme, konaklama, korunma, zorunlu tamir-bakım ihtiyaçlarının burada karşılanabilir olması ve coğrafi konumu nedeniyle önemli ihtiyaçlara cevap veriyordu. 1972 yılından sonra, ulaşım yeni açılan (Gölbaşı) yoldan yapılmaya başlandı. Bu başlangıç aynı zamanda Aksu Köyü’nün önem ve hareketliliğini azalttı. Ayrıca; çevresinde yer alan, sonradan kurulmuş köylerin hızlı gelişim ve değişim göstermesi, Aksu Köyü’nün merkez köy olma vasfını kaybetmesine sebep oldu.

Bursa yönünden Aksu’ya giriş

Aksu Köyü’ne, Bursa yönünden giriş;
Sağa dönen keskin bir viraj sonrası, köyün ilk evlerini görürsünüz. Biraz sonrasında, sağda köy mezarlığı, karşıda çeşme sizi karşılar. Köye girmek istemediğinizde, sola yeni köprüye döner, doğrudan Bursa yönünden Aksu’ya giriş geçip gidersiniz.

Köye girmek istediğinizde ise çeşmenin size göre sağ tarafından devamla iki seçenekli yol ile karşılaşırsınız.
Doğrudan eski köprüye devam ettiğinizde köyün idarî merkezine, sağa giden yolu tercih ettiğinizde köy içine ve mahallelere ulaşırsınız. Hangi yolu seçerseniz seçiniz, köyden çıkış vardır.

Aksu Köyü’ne İnegöl yönünden giriş;

Köyün doğusundan inişe geçen yolu takiben Küçüksu Deresi üzerindeki virajlı köprüyü sağa dönüp biraz ilerlediğinizde, solunuzda 80 tonluk bir yer baskülü ile küçük bir yakıt satış istasyonu görürsünüz. Bu noktadan itibaren, karşınıza gelen çeşmenin size göre sağından ilerlemeyi tercih ederseniz, doğrudan Bursa’ya gidersiniz. Hafifçe sola giden yolu tercih ederseniz, doğrudan köyün idarî merkezine ulaşırsınız. Hangi yolu seçerseniz seçiniz, köyden çıkış vardır.

TARİHTE AKSU KÖYÜ

Aksu Köyü ve çevresi; Osmanlı dönemi ve öncesi dâhil olmak üzere derinlemesine araştırılmalıdır. Bu bölgede çeşitli medeniyetlerin yaşamış olma ihtimali vardır.

Geçmiş dönemden buluntu…

Ancak; Aksu Köyü bizi Çiçek
Dede’den itibaren ilgilendirdiğinden ve bugüne kadar ulaşılan bilgiler ışığında öğrenebildiklerimizi ifadeye çalıştığımızdan bir çok bilgi tekrarlama niteliğinde olmaktadır. Ama bu durum Aksu Köyü’nün, tarihteki yeri ve rolünü asla küçümseme anlamına gelmez. Aksu Köyü, Osmanlı döneminde en hareketli günlerini yaşamış önemli bir kasabadır.

“Cumalıkızık, Fidyekızık, Karahıdır, Gözede, Dere’nin Aksu Bucağına bağlı olduğu, nüfus hareketinden dolayı bir süre Kestel’in de Aksu Bucağına bağlandığı kayıtlarda yer almaktadır.”

Yılların yok edemediği su kaynağı

Zaman zaman sahibi değişmiş, zaman zaman asayiş sorunu yaşamış, hizmet veren hanları, Celâli Hasan isyanında yanmıştır.nYunan işgaline (09/07/1920) uğramış, şehit ve gazi vermiştir.

Sırlarını göğsünde taşıyan kaya…

Hürriyetine kavuşup, sevincini Ülkesiyle birlikte yaşamıştır. Devlet Başkanı, Başbakan, Bakan, Milletvekili, yerli ve yabancı insanları ağırlayıp misafir etmiştir.

Yok olmamak için direnen su pınarı.

Dibek taşı…

Kara değirmen savakları…

OSMANLI DÖNEMİNDE AKSU

14. Asırdan itibaren, Aksu Köyü’nün Osmanlı kayıtlarında yer aldığı okuduğumuz eserlerden anlaşılmaktadır. Burada yaşayanlara verilen görev ve sorumluluk çerçevesinde, karşılığında sunulan menfaatlere bağlı olarak; “

14. asırda padişahın verdiği karar ve yetkiyle SAMİT-SİYAMİ DEDE’ye burada oturma izni verilmiştir.
-Padişahın hüküm ve yönetimine bağlı olup, hiçbir yere kayıt
olmamış, çadırdan evlerde oturanların buraya getirilmeleri,
-Burayı imar edip yenilemeleri, diriltip canlandırıp yeniden
hayat vermeleri,
-Burasını koruyup himaye etmeleri,
-Buradaki kervansarayı tamir edip bakımını yapmaları ve
hizmetini görmeleri,
-Yolları açıp bakımını yapmaları,
Bunların karşılığında bu kimselerin, gelir kaynaklarından emin olmaları ve kendilerinin de bütün vergilerden muaf olacakları yönünde padişah kararı verilmiştir.”
Yukarıdaki bilgilerden anlaşılacağı üzere, Aksu Köyü’nde yaşamını sürdürmek isteyenlere “Derbentçi” görevi verilmiş, bu görev karşılığında elde edilen gelire sahip olma ve devlete ödenecek bütün vergilerden muaf tutulma teminatı sunulmuştur. Bu şartlarda gelişen ve büyüyen Aksu, kısa zamanda küçük bir kasabacık haline gelmiştir. İnsan için gerekli olan yıkanma, dinlenme, konaklama, beslenme, zorunlu ihtiyaçların karşılanması ve günün ulaşım aracı olan hayvan ve arabaların bakımı, onarımı da burada yapılır olmuştur.

DERBENTÇİ: Tanzimat’tan önce geçit yerlerini muhafaza edenler için kullanılan bir tabirdir. Yolların korunması, ticaret yollarının güvenliğinin sağlanması için köprücüler, su yolcular gibi derbentçiler de kullanılırdı. Yaptıkları bir hizmet karşılığı belli bir toprağı kullanma hakkı elde ederlerdi. Tanzimat’ın ilânıyla (1839) bu vazife de devletin görevleri arasına alınmıştır.

AKSU KÖYÜ HAMAMI

Aksu Köyü hamamı ana giriş kapısı üzerine muhtarlık tarafından konulmuş tanıtım levhasında, hamamın yapım Tarihi M.1460 yılı olarak yazılmıştır.
Araştırmam sırasında hiçbir kaynakta hamam ile ilgili bilgi göremedim. Ancak bir kaynakta; “… Köyde Karaçelebizâde Muslihiddin’in yaptırdığı bir mescit vardır.” Bilgisi yer almaktadır. Bir başka kaynakta ise; “…Yavuz Selim zamanında Siyami Dede vefat eylemekle, Aksu Köyü ile daha başka mezralar Ulemadan Şeyh Musluhiddin Efendi’ye…” şeklinde devam eden bilgi bulunmaktadır.
Osmanlı teamüllerine göre cami yanı veya yakınına, camiden de önce hamam yapıldığı bilinmektedir.
Aşağıdaki sorulara cevap verildiğinde doğru bulunacaktır görüşündeyim. Şöyle ki;
1-Karaçelibizâde Muslihittin ile Ulemadan Şeyh Musluhiddin
aynı kişiler midir?
2-Aynı kişilerse; hamam ve mescit aynı döneme ait midir ?
a)M.1460 yılı, F.S.Mehmet (… – … /1451 – 1481) dönemine isabet etmektedir.
b)Yavuz Selim dönemi ise (1512-1520) yıllarını kapsamak- tadır.
NOT: Restore sırasında cami ve hamamın ısıtma sistemiyle birbirine bağlandığı görüldü.

Aksu Köyü hamamı dış görünümü.

AKSU KÖYÜ HAMAMI YAPISI:

Ön giriş kapısı kemerli kesme taş ve sonradan yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Duvarların dere taşı ile örüldüğü görülmektedir. Üç bölümden oluşturulmuştur. Kuzeyinde giriş ve soğukluk, ortada yıkanma odaları, güneyinde külhan yer almaktadır.

Aksu Köyü Hamamı içten görünümü.

Giriş/Soğukluk: Kemerli giriş
geçilip, geniş bir alana açılan kapıdan girilir. Geniş alanın ortasında mermerden oyma elips şeklinde bir şadırvan vardır. Çevresinde soyunma-giyinme için yapılmış setler bulunmakta, ayrıca helâ ve temizlenme kabini bulunmaktadır. Batı tarafından cami bahçesine çıkan birkaç
basamak merdiven ve oraya açılan küçük bir kapı vardır. Bu kapının, hamamın kadınlara tahsis edildiği zamanlarda açık tutulduğu bilinir.

Yıkanma bölümü: Soğukluktan yıkanma bölümüne,
kendini kapatması için üzerinde tokmak ağırlığı bulunan kalın bir ahşap kapıdan girilir. Sağ ve solda tek kurnalı iki hücre oda vardır. Buradan açılan bir kapı ile odalara göre daha ılık ve ferah olan bölüme ulaşılır. Sağ ve solda
mevcut kurnalarda terlemeden yıkanmak mümkündür.
Bu bölüme açılan iki adet kapı görülür. Bunlar yan yana yapılmış büyükçe odalardır. Her odada ikişer adet kurna bulunmaktadır. Geçilen diğer bölümlere göre daha sıcak ve buharlıdır. Bu odaların kapıları da ahşap ve kendini kapatması için üzerin- de asılı ağır tokmakları vardır. Soldaki odanın içinden külhan
kazanına açılan bir pencere vardır.

Eşekterleten

Bu pencereye halk arasında “eşek terleten” denilmektedir. Buraya üşüterek hasta olanlar veya terlemek isteyenler çıkar ve geniş duvarına oturur. Yıkanma alanlarının tamamı kubbelerinden aldığı ışıkla aydınlanır. Geceleri aydınlatma için ise her bölümün duvarının üst köşelerine mumluk /kandillik işlevi görmesi için girintili setler yapılmıştır.Kurnalar ve zemin kaplamaları mermerdir.

Külhan: Yakılacak odun ve kaynatılacak su kazanı aynı kapa-
lı alan içinde yer almaktadır. Ocakta yanan odun dumanının bacadan çıkması sağlanırken, kor ve alev sıcaklığının odaları alttan, duvarları içten ısıtması için kanallar konulduğu bilinmektedir.

Külhan (ocak ağzı)

Kubbeden aydınlanma.

AKSU KÖYÜ CAMİİ

Aksu Köyü Camii’nin kuzeyinden ve batısından olmak üzere iki kapısı vardır. Şu anki kuzey kapısı önüne ek olarak altlı

üstlü cemaat yeri yapıldığından ilk yapılan kuzey kapısı iç kapı olarak kullanılmaktadır. Ek ola-rak yapılan kuzey cephedeki cemaat yerinin üst kısmını, cemi- yetlerde veya ramazan aylarında kadınlar kullanır.

Kuzey kapısından girildi- ğinde sağlı sollu cemaat yeri ve ayakkabılıklar vardır.
İç kapıdan tekrar girildiğinde ferah bir mekân sizi karşılar. Karşınızda mihrap, sağ ön köşede minber, sol ön köşede kürsü yer alır. Önceleri mihrabın iki yanın- da şamdanlara oturtulmuş kalın büyük mumlar, tavandan sarkan çember etrafına sıralanmış kandil yağdanlıkları vardı.

Aynı kandil yağdanlıklarından minare şerefesinde de mevcuttu.

Mihrabın üst kısmındaki geometrik şekiller rengârenk
boyalı olup, ayrı bir güzelliği yansıtmaktaydı. Çatının yağmur suyu alması ve bu nedenle tavanda çürümelerin oluşması sonucu tamir edilmesi gerekmiştir. Yine çürümeler nedeniyle pencere kasaları değişmiş, döşemeler yenilenmiştir. Ancak rutubet nedeniyle döşeme tahtalarında kısa zamanda tekrar çürümeler olmuştur.

Ş A D I R V A N

Orijinalliği tamamen kaybolmuştur. Köşelerdeki kolonlar ve kirişler ahşap, çatısı kiremitle kapalıydı. Havuz yan duvarları daha alçak ve üstü açık, ortadaki fıskiye kısmı daha gösterişsiz, şimdiki tahliye tapası tarafında ve havuzun iç kısmında, yan duvar derinliğinden biraz aşağı- da fazla suyun tahliyesini sağla- yan içi delik mermer silindir su gideri görülmekteydi. Buradan taşan su fazlası cami helâlarına giderdi.
Geçen zaman içinde cami helâlarının yeri de değişmiş, bugün kullanılan alana götürülmüştür.

AKSU’DA HANLAR

II. Bayezid (1481-1512) dönemine tesadüf eden yıllarda Aksu Köyü merkezine “Beylik Han” ismiyle ikinci bir han daha yapıldığını öğrenmekteyiz. İlk hanın ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı hakkında bilgi bulunmamaktadır.
“… Bu han yapılmadan önce, bu köye YAHYA FAKİH hâkim ve sahip (mutasarrıf) ti. 1498 senesinde İstanbullu Mehmet Oğlu HOCA DURSUN, Beylik Han denilen büyük kervansarayı Allah rızası için yaptırmayı istemiş, Âdem-i Hacı Turhan Padişahtan yazılı izin ve emir aldıktan sonra kervansaray yeri belirlenmiştir. (…ki bu yerin bir tarafı yol, handan çınar ağacına, handan eski kervansaraya, handan Sadreddin elinde bulunan evin sınırına, ondan dereye varır.) Bu arsaya kervansaray yapıp iki dönümden fazla kalan yerlerde kervansaraya ait kapalı alan örtüsü yapıldı.”(Bursa Sicilleri:16-156) Şeklinde bilgi verilmektedir.
Kervansaraya İpekyolundan girişi sağlayan kemerli kapının üzerindeki alında kitâbe bulunmaktadır.

Zeki saâdet anın ki adını
Âlemde sana havâs cân-ı hayırla
II
Sahibi hâzâ bina hayrün mefharüt
Ticare Hoca Dursun bin
III
Mehmet Beldetün Konstantiniyye
Tarih sene fî ettemâm şehri Muharrem
Erbâ ve tis’a mie

Adının mutluluk ile anılması ne güzel, insanlar sana dostça duygular besleyip hakkında iyilik düşünürler.
Hanı yapıp vücuda getiren, bunun için de hayırla öğünüp iftihar eden; ticaretle uğraşan Hoca Dursun,
Mehmet oğlu, İstanbul şehrinden. Bitim tarih, sene; Şöhret kazanmış hicri yıl: 904, 1. Ay (Milâdi:1499) (H.Ö.)

İlk olarak yapıldığı bilinen han duvarları kalıntısı

İlk olarak yapıldığı bilinen han duvarları kalıntısı

İlk defa yapılan “han” ile ilgili olarak bilgi bulunma- maktadır. Temel kalıntıları geniş bir alanı kapsamaktadır. Doğruluk derecesi test edilmemekle birlikte, tevatüre dayalı bilgilere göre buraya “DEVECİ HAN” denildiği söylenmektedir.

Beylik Han’a gelince:
Kemerli giriş kapısının üzerindeki kitâbesinin durması, bu hanı kim, ne zaman yaptırdı sorularının cevabını vermek- tedir. Beylik Han, kayıtlardan sorgulandığında İnegöl’e ait envanterde görülmektedir. Bu durum Aksu’nun önceleri İnegöl ilçesine bağlı olmasından kaynaklanmıştır.

Konumu ve önemine binaen Osmanlı yönetimi Aksu’ya karşı hiçbir zaman ilgisiz kalmamış, sahipsiz bırakmamıştır. Yolların bakım ve emniyeti, yolcu ve kervanların burada ikmal yapabiliyor olması, mal ve can emniyetinin sağlanıyor olması önemli görülmüştür. Bu nedenle burayı yöneten ve burada oturanlara birçok muafiyet sağlanmış, nüfusunun artması için teşvikler verilmiştir. Bu tahminimizi destekleyici bir tarihi notu buraya aktarmamızda yarar var.
“Yavuz Selim (I. Selim/1512-1520) zamanında Siyâmi Dede vefat ettiğinden, Aksu Köyü ile daha başka mezralar Ulemadan ŞEYH MUSLUHİDDİN Efendi’nin kendisine, oğluna ve oğlu oğluna bütün sınır ve hukuku ile kendilerine bu taşınmazlar mülk olarak verildi. Bu evleri ve geniş arazileri istediği gibi idare etmekte ve kullanmakta olan Şeyh Musluhiddin Efendi’nin ölümüyle bu taşınmazlar oğlu MEVLÂNÂ ŞEMSEDDİN Efendi’ye miras olarak intikal etti. Daha evvel buradaki insanlar, derbentçilik hizmetiyle görevli olduğu gibi aynı görevi sürdürmeye devam etmeleri emir olunmuştur.” Şeklinde döneme ait bilgi bulunmaktadır.

AKSU KÖYÜ CAMİİ BAHÇESİ

Bazı söylemlerde camiyi yaptıran kişi olarak ifade edilse de, cami ve hamamın M.1460 yılında yapıldığını kabul ettiğimiz takdirde, bu zât’ın 130 yılı aşan bir ömrü yaşamış olması gerekir ki, sorgulanmalıdır.
Caminin kuzeyinde bulunan bahçe önceleri mezarlık olarak kullanılmakta iken, “…meskûn mahaldeki mezarlıklar kaldırılsın…” mealindeki yazı üzerine, sahibi bilinen mezarlar vârisleri tarafından, bilinmeyenler muhtarlık tarafından meskûn mahal dışındaki mezarlıklara kaldırılmışlardır. Ancak, bugün cami bahçesinde bulunan HACI MURAD ad’lı zât’ın mezarı ile ilgili bir anlatıma göre; Meskûn mahaldeki mezarların kaldırıl- ması emrinden sonra, Hacı Murad’a ait mezar da muhtar Ahmet Öztürk tarafından kaldırılmak istenir. Ancak, kabrin yerinin değiştirilmesi kararı sonrasında muhtar geceleri uykuda uzun süre rahatsız edilir. Bu nedenle kabrin yerinde kalmasına karar verilir.
Kabrin şimdiki görünümü eskiye göre çok farklıdır. Son düzen- lemeyle tamamen yapay bir görünüm kazanmıştır.
Önceleri mezar taşları birbirine biraz daha yakındı. Taşlar tam görünmekte ve her iki mezar taşının arasında dik- dörtgen bir mermer vardı. Bu mermerin ortası elips şeklinde oyulmuş, toprak görünmekteydi.

Merhûm-el Mağfûr el hac Murad İbn-i pîrî. ( 1 )

Fî âhir ve şehri Zilhiccetullah ez sene semanVe tis’in ve tis’amie.( 2 )

BİBLİYOGRAFYA
ARAMA YAP