ESKİ BİR GAZETENİN TANIKLIĞIYLA BURSA’DA EKONOMİK FAALİYET

Bedri MERMUTLU

Geçmiş yılların çalışma hayatına ilişkin belge ve anekdot türlerinden biri de dönemin yayın organlarıdır. Şehirlerin toplumsal yaşayışına ait en önemli tarihsel kaynaklar olan Kadı Sicillerinin toplumsal tanıklık görevlerinin sona ermesiyle gazetelerin devreye girmesi arasında bir tür ikame ilişkisi olduğu gözlenebilir. Kadı Sicillerinin resmi tarihsel belgeler olmasına karşın resmi olmayan gazetelerin yansıttıkları haberlerin nispeten daha disiplinsiz olması bu noktada bir güven zaafı doğurmuş olsa bile artık belli bir tarihten sonra gazete toplumsal olayları takip eden ve bu olayların takip edildiği kaynakların başında yerini almıştır. Bursa şehrinin on dokuzuncu yüzyıl sonu ile yirminci yüzyıl başlarındaki toplumsal gelişmelerinin izlenebileceği gazetelerin sayısı sınırlı olduğu gibi koleksiyonları da tam değildir. Buna rağmen bu yerel yayın organları şehir toplumsal hayatı hakkında hâlâ işlenmeyi bekleyen bir potansiyel olarak önemini korumaktadır.

Bursa hakkında araştırma yapanların eski gazetelere yönelmelerinin çok fazla bir geçmişi olmadığı gibi bu gazetelerin Bursa’da yayınlanmış gazetelerle sınırlı olduğu da bir gerçektir. Bir şehirle ilgili haber ve verilerin öncelikle o şehirde çıkan gazetelerden izlenmesi son derece doğaldır. Ancak Bursa şehrinin Osmanlılar zamanından gelen bir gelenekle ülkenin en önemli merkezlerinden biri olarak görülmüş olması onu yaygın basın tarafından da izlenen bir şehir yapmıştır. Bursa’da neşrolunan gazetelerin adları, sayısı ve yılları bilindiği için bu gazeteleri elde ederek bilgi edinmek sınırlı bir çabayla mümkün olduğu halde yaygın basından Bursa şehriyle ilgili bilgilere ulaşmak ya bütün yayın organlarını kapsayan sistematik bir analizle mümkün olacak veya tesadüfe bağlı kalacaktır. Tarafımdan yapılan bir tarama sırasında rastladığım bir ekonomi gazetesinin sütunları arasında Bursa’daki çalışma hayatıyla ilgili oldukça ayrıntılı gözlemlere yer verilmiş olduğunu görmek Bursa adına sevindirici bir gelişme olmuştur. İstanbul’da 1925 yılında 38 sayı yayınlanan Meslek adlı bu gazete kooperatifçilik tezini esas alan bir ideoloji ekseninde yayın yapan haftalık bir gazetedir. Gazetenin kuramsal tezi doğrultusunda kaleme alınan yazılar ülke gerçekleriyle ilgili verilerle desteklenmeye çalışılmaktadır. Gazetede İstanbul haberleri Anadolu’dan verilen haberlerle bütünleştirilmektedir. Bu arada Bursa’dan zaman zaman Meslek Gazetesi’ne yazı yazan Hacı Dervişoğlu ve Ruşen isimli muhabirler verdikleri ayrıntılı haberlerle o günlerin esnafından canlı fotoğraflar naklederek zamanın tanıklığını yapmaktadırlar. Gazetenin bazı sayılarında ise esnafla ilgili orijinal fotoğraflara da yer verilmiştir.

Bilindiği gibi 1925 yılı İstiklâl Savaşı’ndan çıkarak Cumhuriyet’in henüz kurulmuş olduğu, kopuş ve kuruluşun aynı zamanda yaşandığı önemli bir dönemeçtir. Toplumsal ve siyasal dönüşümlere imza atan önemli inkılâpların gerçekleşmeye başladığı bu tarih zamanı, aynı zamanda, düşman işgalini üzerinden atan bir ülkenin adeta yeniden hayata dönüşüdür.
Savaş sürecinde aktif nüfusun bir kısmı cephelerden dönememiş, bir kısmı başka topraklara, başka topraklardan bir kısım nüfus da Bursa’ya yerleşerek şehrin demografik tablosu alt üst olmuştur. Yeni toplumsal şartlara göre şehrin ekonomik hayatı da yeniden şekilleniyordu. Üretici ve esnaf artık eskisi gibi olmayan bir dünyaya uyum sağlamaya çalışıyordu. Aynı zamanda Bursa’nın çalışma hayatının içinde olduğu anlaşılan Meslek muhabirinin keskin gözlemleri o günlerin sorun ve çabalarını gazetesinin sütunlarına cömertçe taşımıştır. Bursa’nın mübadeleyle giden ya da kaçan azınlık nüfusunun bıraktığı boşluk en fazla ekonomi alanında hissedilmiştir. Aynı yıl içinde yer değiştiren on binlerce nüfusun beslenmesi sorunu 1924-25 yılının en acil sorunuydu; çünkü göçen insanlar topraklarını hasat edemeden gitmiş, gelenlerse o toprağı henüz işleyecek örgütlenmeden yoksundular. Gelen mübadillerin bir an önce tüketici konumdan çıkıp üretici konuma geçmeleri yaşamsal bir zorunluluktu. Üretimin örgütlenmesinde yaşanan sıkıntılar Meslek Gazetesinin sütunlarına Demirtaş Köyü’nde yaşanan çelişki örneğine dikkat çekilerek verilmektedir: “Bursa dutluklarının kesilmesi faciası iki cepheli bir istihsal faciasıdır. Bursa’dan firar eden Rum kozacı köylerine mübadil muhacirler iskân ettirilmiş bulunuyor. Bunlar ipek böceği istihsalinde en maruf yerlerdi. Etrafı dutluklarla çevrili olan bu köylerin ipek böceği ve tohumu istihsali mühim bir yekûna ulaşıyordu. Mesela Demirtaş Köyü dünyanın en yüksek özelliklerini haiz ipek kozası yetiştirmekle maruftu. Yalnız bu köyde Rumlar zamanında üretim beş bin pakete yaklaşıyordu. Bugün ancak iki yüz paket istihsal edilebiliyor. Bunun sebebi, yeni iskân edilen muhacirlerin ipekçi olmamalarıdır. Çünkü bunlar Dramalı’dırlar. Tütüncü olan bu muhacircikler ipek böceği işinden anlamazlar ve anlamamakta da haklıdırlar. …Bu yüzden onlara serzeniş etmek haksızlık olur. Zaten işler böyle devam ediyor. Vilâyet emir veriyor: Dutluklar kesilmeyecek, kesilmesin! Jandarma ceza kesiyor. Ama yine dutluklar kesiliyor, çünkü yerine tütün ekilecektir. Bu suretle bir yandan bir istihsal maddesi mahvoluyor, diğer yandan bir istihsal hayatı durduruluyor. Neden? Çünkü muhacir iskân edilirken onların hangi nevi işleri yaptıkları ve hangi madde üzerinden istihsalde bulundukları iyiden iyiye tetkik edilmemiştir.

Bursa Berber Birliği (Meslek Gazetesi, Nu. 12, 3 Mart 1925)

“Bundan dolayı Bursa ipek böceği istihsalinin mühim bir yekûnunu dolduran Demirtaş Köyü gibi köylerin dutlukları yok edilirken diğer taraftan da mütemadi idari tazyiklerle tütün dikmeye çalışan muhacircikler bunalıp kalıyorlar… Yapılacak şey, buradaki tütüncü muhacirlerin tütün mıntıkasına nakilleridir.

Mübadelede Türkiye’den giden azınlık nüfusun önemli bir kısmı kentli unsur olduğu halde mübadeleyle gelen Türklerin önemli kısmı ise tarımda çalışan nüfus olduğu için ayrıca sıkıntılar yaşanmıştır. Buna rağmen Şehirden giden azınlıkların icra etmekte oldukları kunduracılık, berberlik gibi iş kolları yine gelen muhacirler tarafından doldurulmuştur. Bunun en güzel örneği Berberlik mesleğidir. Meslek Gazetesi’nin verdiği bilgiye göre birkaç yıl öncesine kadar Bursa’daki en temiz berber salonlarının Ermeni ve Rumlar tarafından işletildiği görülmekte iken bugün bütün berberlerin Türk olduğunu söylemeye gerek yoktur. Bu hızlı tekâmülde Bulgaristan muhacirlerinin önemli payı vardır. Aynı durum İstanbul’da da müşahede edilebilir. İstanbul yakasının oldukça temiz berber salonlarını muhacir gençler açmıştır. O günlerde Bursa’da ustalığa geçen yeni nesil berberlerin diploma törenleri yapılmıştır. Muhabir bu konudaki haberi de canlı bir anlatımla vermektedir: Bursa’da esnaf arasında gerçekleşen törende berberlik sanatının kıdemli büyükleri meslekte yetişen elemanlara ustalık ve kalfalık diplomalarını vermişlerdir. Törene katılan meslek mensuplarının her biri temiz giyimli, mesleğinden geçinmeye karar vermiş mübarek bir grup olarak karşımızda yer almışlardır. Tören Bursa’nın Abdal Murad mesiresinde icra edilmiştir. Esnaf taamiye dedikleri bu sevinçli merasimi genellikle Abdal Murad’da yapar. Kısmen bir gün öncesinden gidilir, çadır kurulur. Kazanlarla yemekler pişirilir. Ertesi gün meslek evlatları, uluları huzurunda yiyip içer, merasim yapılır, diplomalar dağıtılır. İşret katiyen yoktur. O kadar yürekten bir merasimdir ki dini bir mahiyet alıyor gibidir.

Bıçakçılık eskiden beri Bursa’nın simgesi olan bir meslektir. Bursa’da Bıçakçı esnafının sorunları da gündeme getirilerek mesleğin yeni şartlara göre geliştirilmesinin çareleri gazetede tartışılmaktadır. Adana çevresine ve Mısır başta olmak üzere Arap memleketlerine Bursa destereleri çok miktarda gönderilirken savaş yıllarında bu pazarlar Avrupalılara kaptırılmıştır. Şimdi esnaf kaybettiği bu pazarları yeniden kazanma çabasındadır. 1925 yılında elli kadar dükkâna sahip olan bu esnaf usta, kalfa, çırak olarak yüz elli kişidir. Bıçakçılar ve desterecilerin birleşerek bir cemiyet oluşturdukları ve Cemiyet’in 1925 yılındaki başkanlığının desterecilerde olduğu bildirilmektedir.

Rum ve Ermenilerin Bursa’yı terk etmelerinden dolayı en çok boşluğu hissedilen iş kollarından biri de inşaatçılık olmuştur. İnşaat sektörü neredeyse tümüyle bu kesimlerin elindeydi. Ermeniler bu bölgeden gidince, insanlar “artık bizim evlerimizi kim yapacak?” diye üzülmüşlerdi. Özellikle Ermenilerin bu iş kolunda bıraktığı bu boşluk kısa zamanda Türkler tarafından doldurulmaya çalışılmıştır. Böylece bu önemli iş kolu Türklerin elinde devam etmeye başlamış bulunuyordu. 1925 yılında inşaat sektöründe çalışan esnaf bir araya gelip yeniden örgütlenerek yapılanmaya karar vermiştir. Meslek Gazetesi’nde bu konudaki gelişmeler yakından izlenmektedir: Bursa’da inşaatçılık yapan ve daha çok dülger ve duvarcı esnafı olarak anılmakta olan bu esnafın mevcudu 300 kişiye ulaşmıştır. Her sanatta kalfalık ustalıktan daha alt kademede yer alırken ilginç bir şekilde dülgerler arasında kalfalık ustalığın üstünde bir mertebe olarak kabul edilmektedir. Savaştan çıkarak yeniden yapılanmakta olan Bursa’da şu sıralarda önemli bir inşaat faaliyetine tanık olunmaktadır. Bu inşaatlar arasında 48 000 liraya ihale edilmiş olan Özel İdare ile 55 000 liraya ihale edilen Maliye binalarının temelleri atılmıştır. Bu önemli inşaat yatırımları karşısında memnun olmaları gereken inşaat esnafının tam tersine şikâyetçi oldukları görülmektedir. Çünkü inşaatlarda ecnebi ustalar istihdam edilerek yerli ustalara yer verilmemektedir. Esnaf, ecnebi ustaların istihdamından şikâyetini hükümete bildirmiş; ancak, “ne yapalım, onlar ecnebidir; bir şey yapamayız” denmiş. İnşa işini yüklenen firmaların şüphesiz ki istedikleri elemanları çalıştırma yetkileri vardır. Ancak neden bu inşaatları kendilerinin taahhüt ederek bu soruna başından el atmadıkları sorulduğunda söz dönüp dolaşıp yine sermaye meselesine gelmektedir. Yabancı mallarına karşı yerli mamulâtı savunan Cumhuriyet hükümetinin avans vermek suretiyle milli esnafı himaye etmesi gerekir. Gerçi ustalar için ötede beride iş bulmak şimdilik zor değilse de gelecekte daha feci sıkıntılar yaşanabilir.

Bursa Pazarında Kadınlar (Meslek Gazetesi, Nu:13 10 Mart 1925)

Bu yazıdan iki hafta sonra Bursa Dülgerler Esnafı Cemiyeti Reisi Mustafa imzasıyla gazeteye bir yazı gönderilir. Daha önceki haberi kısmen düzelterek bazı ilavelerde bulunan bu açıklama o günlerdeki dülger esnafının durumunu açıklığa kavuşturmuş olması bakımından önemli bir belgedir. “Bursa Dülger Cemiyeti Hakkında” başlığıyla yayımlanan bu yazı şöyle devam etmektedir:
“… Bizim gibi her suretle unutulmuş ve terk edilmiş bir kitleye dair herhangi bir mecmuada bahis açılması fevkalade memnuniyet ve iftiharımı mucip oldu. Bazı hususlarda isabet olmadığını da arz etmek isterim. Bir kere cemiyetimizin ismi doğru olarak “Bursa Dülger Cemiyeti”dir. İkincisi üç yüze varan üyemizin tümü denebilecek surette iş bulmakta olduğu da doğru değildir. Yirmi – otuz kişi ancak iş görmekte, diğerleri kahve parası bulamayacak derecede işsizlik içinde boğulmaktadır. Binaenaleyh ecnebi ustaları istihdamı, belirttiğiniz gibi daha az şayan-ı ehemmiyet değildir. Mamafih şunu da temin ederim ki bu resmi inşaatların sorumluları olan mühendis (Ekrem Bey) Bursa’daki meslek erbabı hakkında bilgi sahibi olmadıkları için betonarme gibi işlerde istifade edilecek kimselerin aramızda bulunduğunu bilmemektedir. Durum kendisine açıklanınca memnuniyetle yerli ustaları çalıştırabileceğini bildirmiştir. Bursa ustalarının inşa ettikleri çok sayıdaki resmi daireler bu yanlış kanaati geçersiz kılacak olan örneklerdir. Kârgir umumi hapishane binası, kârgir ve henüz inşa halindeki Deveciler Mektebi, kârgir Hoca Alizade Mektebi, Ulucami önündeki medrese, Hoca İlyas Mektebi, ahşap Darülmuallimin Mektebi, keza Kız Muallim Mektebi, Sanayi Mektebi, hastahaneler kâmilen Bursa’mızın Türk ustaları tarafından inşa edilmiştir. Her nedense düşmanlar tarafından, mübadele suretiyle güya açılan yokluğu Türklerin dolduramayacağı hakkında yapılmakta olan propagandaya Türk gazeteleri bile yardakçılıkta ısrar etmektedir. Esnafımız duvarcılık, dülgerlik, seyyar marangozluk ve betonarmecilikte kâfi meleke sahibidir. Seyyar marangozluktan özellikle bahsimiz sabit marangozların ayrı bir teşekkül olmasındandır. Yoksa onların da büyük bir varlık gösterdikleri kabil-i inkâr değildir.”

Dülger Cemiyeti Reisi bu yazı ile birlikte “cemiyetin hey’et-i idaresini havi bir fotoğrafını da” gazeteye göndermiştir. Dülger Esnafının bu fotoğrafı Meslek Gazetesi’nin 19. Numaralı nüshasında yayınlanmıştır.

Meslek Gazetesinin her vesileyle dile getirdiği konu esnafın ve üreticinin birleşmesi gereğidir. Bursa’dan mektup yazarak düşüncelerini bildiren saraç esnafından bir okuyucuya verilen cevapta aynı noktaya bir kez daha vurgu yapıldığı açıkça görülebilir: “… yapılacak iş nasihat değil, ya gümrük himayeciliği yahut da ucuz mal istihsalidir. Birinci çare her zaman kabil-i tatbik değildir; bazı işler vardır ki fazla himaye edilirse memlekete mazarrat verir. Ucuz istihsalin çaresi de dağınık değil, toplu çalışmaktadır. … Eğer siz, bütün saraç esnafı birleşir, aranızda bir istihsal kooperatifi yapabilirseniz o zaman daha ucuz istihsal imkânı hasıl olduktan başka, daha güzel mal da çıkarabilirsiniz. Hükümetin himayesine gelince; şimdilik, sözün doğrusu, hükümetten böyle işler beklemeyiniz. Hükümet bu işleri anlayamaz. Nasıl siz memurluktan anlamazsanız, hükümet adamları da – çünkü memurdurlar – sizin işlerinizden anlayamazlar. … Her işin başı yine sizdedir: Siz esnaf arasında sıkı bir tesanüt ve ittihat yapınız; bir yandan kooperatif sahibi olmaya çalışırken bir yandan da Millet Meclisinde “şahsen” değil, mesleken söz söz sahibi olmayı isteyiniz. O zaman fikirler yavaş yavaş sizin hakimiyetiniz altına girmeye başlar…”.

Bursa’da Bir Havlu Atölyesi (Meslek Gazetesi, Nu: 4 6 Ocak 1925)

Bu tür memur aleyhtarı düşünceler Birinci Meclis görüşmelerinde hararetli biçimde tartışılmıştır. Meslek Gazetesi bu görüşün bir yayın organı olarak İkinci meclis döneminde de bu fikirlerin yaşama geçmesi için çalışmaktadır. Mecliste “meslekî temsil” sisteminin faziletlerinden söz edenler, fikirlerini halkçılık esasına dayamakta ve halkı temsil eden meclislerin kurulmasını istemekteydiler; buna karşın yeni devlet bir memur devleti olarak kurulacaktır.

Bu tür telkinler sonucunda 1926 yılına gelindiğinde kurulmuş yirmi bir Esnaf Cemiyeti bulunmaktaydı. 1926 yılında, özel kanununa göre cemiyetlerin çoğu yeni kurulmuş ya da kuruluşunu yenilemiştir. Bıçakçı ve Destereci Esnafı Cemiyeti, Perukâr (berber) Esnafı Cemiyeti, Koza Tohumcuları Cemiyeti, Dülger Esnafı Cemiyeti, Kabzımal Esnafı Cemiyeti, Debbağ Esnafı Cemiyeti, Çalgıcı Esnafı Cemiyeti, Havlucu Esnafı Cemiyeti, Kunduracı Esnafı Cemiyeti bu yıllarda faal olan esnaf cemiyetlerinden bazılarıdır. Aynı yıl Bursa’da küçük esnaf, tacir ve sanatkâr olarak 1815 kişi tescil edilmiştir. Bu sırada Bursa Ticaret ve Sanayi Odasına kayıtlı şirket, ticaret ve sanayi erbabının ayrıldığı sınıflar içindeki dağılımı şöyledir: Fevkalade sınıf: 9, Birinci sınıf: 43, İkinci sınıf: 67, Üçüncü sınıf: 306, Dördüncü sınıf: 1158 kişi.

Haziran sonunda kozacılığın yaşadığı hareketli günler gazetenin sayfalarında heyecanlı tasvirlerle yer almaktadır. “Bursa’nın bu günlerde ipek harmanı yapmakta olduğu”; hanların, yolların altın gibi sarı, elmas gibi parlak koza yüklü arabalarla dolu olduğu yazılmaktadır. Haberin devamında “otomobillerde, mahsulünü doldurup bir köşesine de kendileri sıkışmış rüzgâr gibi giden çiftçiler var. Piyasa herhalde üreticinin keyfine uygun görünmektedir. … Ancak tüccar şikâyetçidir. … Fiyatların tabii ve mantıki olmadığını söylüyorlar. Bu yüzden büyük alıcılar beklemede bulunuyor. … Her gün ilgili makamlar Avrupa ve İstanbul piyasasını aldıkları için piyasa üzerinde oyun oynanamamaktadır. Sabahları mizandan önce dellâllar nida ederek piyasa haricinde halkın aldatılmasına engel olmaktadırlar. … Koza satışlarının muayyen günlerde behemehal satış edilmesi iyi yönetilirse daima üretici lehine sonuç vereceği anlaşılmaktadır. … Şimdiye kadar mizana yüz bin kilo kadar mahsul gelmiştir. Sekiz yüz bin kıyye kadar daha gelmesi beklenmektedir.

Köylü pazarları Bursa ekonomisinin sevimli simgelerinden biridir. Üreticiyle tüketicinin aracısız olarak karşılaştıkları bu geleneksel ortamın kendine mahsus bir hareketliliği vardır. Yüzyıllardan beri devam ettiği bilinen bu alışveriş ortamının 1925 yılındaki görünümünü Meslek Gazetesi’nin muhabiri son derece canlı tasvirlerle aktarmakta ve Pazara ait iki fotoğraf göndermektedir. Muhabirin yazısıyla birlikte bu fotoğraflar da gazetede yayınlamıştır. Aynı zamanda Bursa’nın folklorik bir sayfasını da dile getiren bu satırlar zevkle okunmaya değerdir. Muhabirin anlatımıyla Bursa pazarındaki köylü kadınlar yedi yüzyıldan beri şu topraklar üzerinde yetiştirdiği mahsulünü şehirlilere sunmaya devam etmektedir. “Kış olur yağmur çamur altında, yaz olur kızgın güneş altında kaymak, yoğurt, yağ, yumurta, yaş ve kuru sebze satar. Onun ne terazisi vardır ne de dükkânı. Alanlar tartar, alanlar hesaplar. İbret almak, ilim ve akıl toplamak isteyenler bu tozlu aralığa gelsin. Ovalılar başka elbise altında muayyen şeyler satıyor, Keşişliler muayyen renk altında hususi mahsuller arz ediyor.
“Bursa’nın köylü pazarları müteaddittir. Henüz hal gibi medeni müesseselere liyakati kabul edilmeyen bu satıcılar Pazartesi, Perşembe günleri kimisi erken, kimisi daha geç Bursa’ya koşarlar. Kendilerini ilk ziyaret eden Rüsum Tahsildarı’dır. Kuru meyve satan şu yeknesak elbiseli hatunlar Keşiş’lidir. Ovalılar daha sabahtan gelip mallarını satmışlar. Görüyorsunuz, elbiseler hep bir takımdır. Sanki bunlar bir ailedir. Bütün üstleri başları aynı toptan giydirilmiştir. Filhakika aynı toptandır. O toptan ki Keşiş’li kadın onun ipliğini, bildiği otlarla boyamış, devasa meşgalesi arasında fırsat bularak dokumuştur.

“Ben bunlara, pazarları sokulurum. Onlar farkında olmaksızın, kendilerini dinlerim. Bizi kaymakla besleyen bu halk üzerinde kendim için küçük bir hak ararım; maatteessüf bulamam. Tavuklarının hastalığından öyle vukufla bahsederler ki baytar sanırsınız. Kuluçkalarının mufassal hazırlıkları insana bir ziraat mütehassısı çeşnisi verir. Şuradan birkaç turp aldım. Ya Rabbi ne tabirler işittim!.. Bahçesini sulayan dereciğin tarihinden, sebzelerin şekil ve tadından ne kadar fasih bahsediyor! Lisan hususundaki irfanlarına şaştım. Ara sıra konuşulan tabirlerdeki cehlimi de itiraf etmeliyim. İki kadın kısaca bir şey konuştular. “Benim tavuklar kötüşledi, artık yumurta kesilir” dedi. “Kötüşlemek lügatini tefsir için ancak kendilerine müracaata lüzum görmekte muztar kaldım.

“Gerek bu pazar dolduran mahsulat, gerek bunların mübadelesi bizim için bir meseledir, değil mi? Köylü kadını için bu bir spordur. Daha doğrusu eğlencedir. İneğiyle meşgul olmak; sütünden yoğurt, yağ, kaymak yapmak; bahçesinde her türlü sebze yetiştirmek, sonra bunları açıkgöz şehirlilere, bir sevk-i tabii denecek safvetle satmak onun için işten bile değildir. Onun asıl ağır yükünü, köyde, bizzat giderek zapt ettiğim gün insan sayıldığıma utandım. İstanbul’daki müteşebbis hemşirelerinin, bu kahraman sa’y ve sebat timsallerini Meclis-i Millî’de temsile olan cesaretlerini pek yerinde buldum”

Bursa’da dülger Esnafı (Meslek Gazetesi, nu:19 21 Nisan 1925)

Ticaret Vekâleti tarafından Bursa iktisadiyatı hakkında hazırlanan bir raporun Meslek Gazetesi’nde uzun uzadıya bir değerlendirmeye konu olduğu görülmektedir. İstanbul Mıntıkası Ticaret Müdürü merkezden aldığı emir üzerine Bursa’ya kadar gelerek mahallinde yaptığı incelemelere dayanan bilgileri rapor halinde ilgili makama sunmuştur.

Meslek Gazetesi bu raporun yüzeysel olarak hazırlandığını söyleyerek Bursa bölgesi hakkında araştırılması gereken soruların cevabını vermekten uzak olduğunu ifade etmektedir. Raporun eleştirilen yanlarından biri Ticaret Odası hakkında ileri sürdüğü önerilerdir. Bursa Ticaret Odası’nın cansızlığı kabul edilmiş olmakla birlikte bunu iyileştirmenin yolu tam bir memur zihniyetine uygun çözümle gösterilmektedir. Rapora göre Ticaret Odası’nın hareketliliği ancak gelirini artırmakla mümkündür. Bunun için de önerilen kaynak, yeni açılan ve üreticiden tahsil edilen yüzde yirmi paralarla ayakta duran Zahire Borsası’nın gelirinden Oda’ya ayrılacak. Meslek’in mütalaasına göre, halbuki Ticaret Odası’nın üyeleri varlıklı kişilerdir; Oda’nın sermayeye ihtiyacı varsa bu sermayedarlar onu vermekten aciz olmadıkları gibi kendi aralarında bu sermayenin temini çarelerini pek güzel bulabilirler. Zahire Borsa’sının elindeki gelir zavallı köylüden kesilen paralarla toplanmıştır; eğer bu paranın fazla olduğu düşünülüyorsa Ticaret Odası bu paraya göz dikeceğine, bundan ancak yine köylünün yararlanacağı bir formül üzerinde durulmalıdır. Zaten başka bir yerden gelecek bir gelirle canlanacak bir Ticaret Odası’nın hiçbir değeri yoktur.

Ayrıca “Ticaret hayatında birinci derecede önemli olan kredi” kurumu hakkında raporda hiçbir ifadeye yer verilmemiş olması gazetenin eleştirdiği diğer bir husustur. Bu yüzden toptan piyasasıyla perakende piyasası arasındaki farklar üzerinde durulmaması da bir eksiklik olarak değerlendirilirken Bursa’da perakendeciliğin, özellikle dükkâncılık ve ayak satıcılığının akıllara hayret verecek derecede ilerlemiş olduğuna dikkat çekilir. Bundan da şu sonuç çıkarılmaktadır: Bursa’da köy hayatı ölüyor, fakat şehir iktisadiyatı da dirilemiyor…
Zahire Borsası hakkında derinlemesine bir inceleme yapılsa burada da iç açıcı bir durum olmadığı anlaşılacaktır. Köylü gerek Zahire Borsası’nda gerek Tahıl Hanı’nda tüccar, tefeci, komisyoncu, simsar ve Belediye tarafından ayrı ayrı soyulmaktadır. Türk köylüsü asırlardan beri olduğu gibi bugün hâlâ şehir tufeylileri tarafından soyulmaya devam ediyor. Buna rağmen Bursa Raporu’nda Zahire Borsası’yla ilgili bu durumlara değinilmeyip, aynı memur zihniyetiyle kadro meselesi üzerinde durulmakta olduğu görülmektedir.

Sanayi kolundaki çalışma hayatı ile ilgili olarak da Rapor’da verilen bilgilerin yüzeysel ve basmakalıp istatistiki malumattan ileri gitmediği ifade edilerek bu iş kollarıyla ilgili gerçek meselelere dikkat çekilmektedir. Örneğin Bursa değirmenlerinin işsiz kalmasının nedeninin İstanbul değirmenleri olduğu bilinmektedir. İstanbul değirmenlerinin Rumlar ve Ermeniler elinde olmasına karşın Bursa değirmenleri şimdi tamamen Türklerin elindedir. Ancak İstanbul değirmenlerine uygulanan müfrit himayeciliğin Anadolu’da inkişafı çok mümkün Türk değirmenlerini batırmakta olduğu da bilinmektedir. Ancak Rapor’da bu konuya da değinilmiş değildir.

Rapor’da araba imalatıyla ilgili birkaç kelime dışında Bursa’daki küçük sanayi ile ilgili de bir temasta bulunulmaması Meslek Gazetesi’nin dikkatini çekmektedir. Oysa gazeteye göre Bursa’da her şeye rağmen hâl-i hazırda Türkiye’nin büyük kuvvetlerinden birini teşkil eden bir küçük sanayi gerçeği vardır. Devlet adına hareket edenlerin büyük tüccarlar, fabrika sahipleri ve bankalarla yetinmeyip küçük esnafla ilgili sorunlarla da ilgilenmeleri gerekmektedir.

Bursa tarımının sorunlarına da rapor’da yer verildiği görülürken hiç de olumlu bir tablo ile karşılaşılmaz. Çünkü hububat ziraatının yarıdan yarıya azalmış olduğu ve daha da azalacağı beklentisi egemendir. Bursa’nın ancak üç aylık hububatını yetiştirebildiği belirtilmektedir. Tütün üretiminde gelişmeler beklenmekteyse de bu yıl para edeceği şüpheli görünüyor. Eğer tütün Borsa’ya girebilmiş olsa köylünün tarlada mal satmaktan kurtulacağı ifade edilmektedir. Ne yazık ki yabancı tütün şirketlerinin Bursa’daki şubeleri yarınki nafakaya muhtaç insanlardan gelecek senenin mahsullerini şimdiden toplamaktadır.

Rapor’da ele alınan hususlardan biri Bursa’nın Anadolu demiryollarına bağlanması gereğidir. Bu hususun Bursa’nın iktisadi hayatına şüphesiz ki olumlu katkıları olacaktır.
Bu Rapor vesilesiyle Bursa’nın o yıllardaki iktisadi meselelerinin devlet görüşüyle şu maddeler altında gündeme getirilip çözüm önerilerinin tartışıldığını görmek mümkündür:
1.Bursa Ticaret Odası’nın, sermaye yönünden, Zahire Borsası’ndan alınacak payla desteklenmesi
2.Sanayi Mektebi’nin ıslahı ve bir Ticaret Mektebi’nin açılması
3.Demiryolunun geliştirilmesi
4.Tüccar ve sanayi sahiplerini ezen vergilerde iyileştirme yapılması
5.Koza üretimini artırmak için ihracın önlenmesi değilse bile aşardan istisna edilmesi
6.Fabrikalara kredi temini ve ipliğin ülke içinde imal edilmesi
7.Tütün mahsulünün ıslâhı ve Tütün Borsası kurulması
8.Zeytinliklerin mütehassıs ellere verilmesi ve bunların fenni ve mali olarak desteklenmesi
9.Konserve ve İspirto fabrikalarının açılması
10.Elektrikli tramvay imtiyazının bir an önce gerçekleştirilmesi

BİBLİYOGRAFYA
  • - Meslek, Nu. 20, 28 Nisan 1925, s. 6.
  • - Meslek, Nu. 12, 3 Mart 1925, s. 12.
  • - Meslek, Nu. 4, 6 Kânun-i sâni 1341, s. 6.
  • - Kaplanoğlu, Raif, Bursa’da Mübadele, Avrasya Etnografya Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999, s. 124-125.
  • - Meslek, Nu. 17, 7 Nisan 1925, s. 4.
  • - Meslek, Nu. 19, 21 Nisan 1925, s. 11.
  • - Meslek, Nu. 11, 24 Şubat 1341, s. 14.
  • - Selek, Sabahattin, Anadolu İhtilâli, 5. Baskı, Örgün Yayınları, İstanbul, 1981, s. 490-491.
  • - 1927 Bursa Vilâyeti Sâlnamesi (Defa 35), Bursa Vilâyet Matbaası, 1928, s. 258.
  • - Sâlname, s. 297-299.
  • - Sâlname, s. 252.
  • - Meslek, Nu. 29, 30 Haziran 1925, s. 4.
  • - Meslek, Nu. 13, 10 Mart 1925, s. 15.
  • - Meslek, Nu. 11, 24 Şubat 1341, s. 6-7.
ARAMA YAP