Tahir Işıkgil ile sözlü tarih görüşmesi

1923 doğumluyum. Tüm çocukluk hayatım Tahtakale’de geçti. Arnavut bir pazarcı vardı; dayım hep orada çalışırdı; ben de bütün yazı dayımın sayesinde Tahtakale’de geçirirdim. Tahtakale’nin en büyük adamlarından biri Kantarcı Ahmet idi. Satılan mal Kantarcı Ahmet’in yerinde dağıtılırdı. Tahtakale’nin üst kısmı handı. Orası son zamanda satış mekânı haline getirildi. Pazarlar orada kurulurdu. Yahudiler mal getirip satardı. Pazara gelen köylüler paraları olmadığı için; ekmeklerini yanlarında getirirdi.
Tahtakale’nin en meşhur insanı “Püskülsüz” lakaplı bir şahıstı. Yunanlılar ilk önce Bursa’ya geldiklerinde 200 kişilik çeteyle Bursa’da ilk direnen kişidir. Tahtakale’nin hanları, hamamları vardı.
14 sene boyunca 1944 senesine kadar Halk Partisi’nin sinema makinistliğini yaptım. Daha sonra Şafak Sineması’nda makinistlik yapmaya devam ettim.

Düğünlerde kadınlarla erkekler ayrı kutlamalar yapardı. Anneler evlatlarına kız bulabilmek için hamamlara gidip kız bakardı. Damat için damat hamamı vardı, kadınlar için de ayrı bir eğlence olurdu.
Sünnetimde annem bana İngiliz kumaşı almıştı. Dedem Settar, sünnet hediyesi olarak bana o zamana göre yüklü bir miktar olan 1 kuruş vermişti. Sünnet düğünlerinde Emir Sultan’a gitmek şarttı.
Hıdrellez için 1 hafta önceden annemle beraber, Abdal Murad ve kireç ocağında piknik yapmak için hazırlık yapardık.

Eski semtlerde ahbaplık komşuluk çok samimiydi. Artık bu ilişkiler günümüzde pek kalmadı. Muradiye, Araplar gibi mahallelerin komşuluk ilişkileri çok sıkıydı. Dağdaki köylüler bizim mahallelere inip, apartmanlarda yaşamaya başladılar. Tahtakale’de Sarı Kasap, Çarıkçı İlyas amca, güzel çay yapan Hasan ağabey vardı. Hepsine Allah rahmet eylesin. Bizim mahallede çok samimi ilişkiler vardı. Karşı komşumuzun oğlu askere giderken 3 gün davul çaldırdık. Bu gelenek olmuştu.
Hacı uğurlarken hacı duası okunur, hacılar salâvatla uğurlanırdı. Hacı karşılama ve hacı yemeği eski geleneklerimizdi.

Biz küçükken bisiklet görmedik. Çelik çomak oynardık; top yoktu; bezleri sıkıştırıp top yapar oynardık. Misafirler gelmeden önce haber verirlerdi; biz de elimizden geldiğince ağırlardık. Eskiden gezekler vardı, muayyen bir topluluktu. Gezeklerde ilahiler okunur, çaylar içilir ve sohbetler edilirdi. Dini müzisyenler çok geç saatlere kadar dinlenirdi.

Çocukken Tophane’de Hisar’da oturuyorduk. Zeki Müren’in babası komşumuzdu. Zafer Meydanı’nda 48 senedir dükkânım vardı. Tophane Endüstri Meslek Lisesi’nden öğrenciler benim dükkânıma gelip staj yapardı.

Hisar Mahallesi’ne Pınarbaşı’ndan topraktan yapılmış borularla su gelirdi. Hatta bizim evimizde Hisar’da, şadırvan vardı, Pınarbaşı suyundan gelirdi kaynağı. Muradiye’de hastaneden aşağı inerken bir tane odun deposu vardı, orada ben lisede okurken üç sene elektronikçilik yaptım.
Bursa’da camilere ilk elektronik ezan tesisatını yapanlardan biri bendim. Lisede riyaziyeden ikmale kalmıştım, Tophane Bahçesi’nde sinema oynatıyordum, Cumartesi akşamıydı, bir gün evvel riyaziye sınavına girmiştim. Bu sınava çok hazırlanmıştım, Halkevi’ndeki eğitim merkezindeki kitaplara çok çalışmıştım. Rükneddin vardı; Allah rahmet eylesin, babası riyaziyeciydi, haber verdi 4 kişi geçti diye. Ben ilk başta kaldığımı sandım fakat Tahtakale’deki okuluma gittiğimde bir de baktım ki geçenlerden biri benmişim. O sene 8. sınıfta okuduğumuz fen kitabının aynısını yazdım, rahmetli İhsan Hoca vardı; ona 35 kuruşa satmıştım bu kitabı.

Eski radyoların dalgalarını bozmadan FM dalgaları yerleştirebiliyordum. 1937 senesinde anti-reaksiyon sisteminde bir radyo yaparak ilk radyo yayınımı dinledim. Frekans Avrupa’da vardı, bizde yoktu. O zamanlar elindeki radyonun şase numarası yoksa içeri atarlardı.
Lise’de en çok korktuğum ders fizik dersiydi. Erkek Lisesi’nde okurken okulun elektriklerini tamir etmiştim. 1948 senesinde Almanya’dan parça parça televizyon parçaları getirip ilk televizyona sahip oldum. Almancayı bildiğim için yansımalar vardı onlarla anten direkleri yaptık ve yayın dalgalarını yakaladık. 1958’de bundan dolayı ağır cezaya çağrıldım, komünist Rus ihtilali vardı o devirlerde.

Eskiden benim diyen insanın elinde telefon yoktu. 10-15 sene önce bile Bursa telefon almak için sıraya girerdik. Almanya’da, Avusturya’da böyle bir sıra bekleme yoktu. Telefonunda hayatımızda önemli bir yeri yoktu.

1942 senesinde bir tane arabam vardı. Muradiye’deki karakola gidip arabamla eğer ihtiyaç olursa yardıma koşabileceğimi söyledim. Paris’i gezin gördüğünüz arabaların çoğu eskidir bizde ise arabaların çoğu yenidir. Ben Murat marka arabayı 38 sene kullandım. Almanya’ya gidip geliyordum bu arabayla. Dükkânımda 30-40 sene Bulgaristan’dan aldığım eski televizyon parçaları var, onları müze gibi bir bölüme koydum.

Dükkânımda eskiye dair birçok şey bulunmakta. Muradiye’ye doğru çıkarken şu an Ziyafet denilen yer, eskiden Rum zamanında değirmendi; çalışıyordu. Aynı güzergâhta Yeni Sokak’ta benim dükkânım bulunmaktadır. Babamın doğduğu yer İbralı/Manavlı’da babam sülalesi Çırahan diye geçermiş soyismi kanunu gelince çıra-ışık anlamına geldiği için Işıkgil soyadını almışız.

Eskiden Bursa’da benim çocukluğumda 2 doktor vardı. Biri Selman Pak’tı biri diğerini hatırlamıyorum. Dişçilik gibi muayeneleri berberler yapardı. Kırıkçı-çıkıkçı pek yoktu, Araplar Mahallesi’nde bir şahıs vardı bu işe bakan; ama adını hatırlamıyorum.
Eskiden, deliler feveran etmesin diye korurduk, kollardık; lakin şimdiki zamanlarda taşlanıyor deliler. Eski Bursa’nın en zengin muhiti Araplar Mahallesi idi. Tüm fabrikatörler, işadamları bizim mahallede otururlardı. Yunan işgali sırasında rahmetli babamı malzeme taşımak için çağırmışlar Mudanya tarafına. Babam bir akşam Eski Konserve Fabrikası’ndan geçerken Yunan askerleri babamı durdurmuşlar ve ceza evine atmışlar. İçerdeyken de dövüp saatini kırmışlar. 3 gün sonra babamı serbest bırakmışlar.

Bakın şunu söyleyeyim; Bursa’daki Türklere Yunan askeri hiçbir şey yapmamıştır, Bursa’daki Türklere Türkiye’de doğmuş Yunan kökenli insanlar kötülük yapmışlardır. Bursa’da Yunanlılar kişilere hiç eziyet yapmamıştır ama burada doğup yetişen Rum asıllılar çok kötü davranmışlardır.
Püskülsüz diye bahsettiğim şahıs Yunanlılar giderken yaklaşık 200 kişilik bir çete ile dağdan aşağı iniyor; Rumlar da kaçmaya başlıyor. Mudanya’da Yunanlıları bekleyen gemilere yetişebilen yetişmiş yetişemeyenler ise öldürülüyor. Pazarcı Hüseyin Dayı, Ahmet Amca (Mevlevi), Çarıkçı İlyas, Kahveci Hasan, Sabuncu Kazım, Sarıkasap, Süleyman ağa, oğlu İbrahim torunu Cengiz bunlar eski Tahtakalelilerdi. Şimdi pazardaki tüm Tahtakaleliler dağıldı.

Hanlar, Pekmez Hanı, Çerkez Hanı hep dağlılara aitti. Şimdi tüm hanlar dağlıların elinde. Esnaf dükkânlarını sabah erkenden, güneş doğumuyla beraber açardı. Tahtakale Bursa’nın kalbi gibiydi.

Bayramlarda Ulucami’ye giderdik. Bayram eğlenceleri Pınarbaşı’nda olurdu. Güreşler, eğlenceler, şenlikler düzenlenirdi. Bayram yerinde satmak için salatalık turşusu yapardık. Çok lezzetli olurdu. Yaşım 89 olmasına rağmen ömrüm boyunca hep çalıştım; çalışmaya da devam etmeyi düşünüyorum.

SEYİT AKDOĞAN

ARAMA YAP