1922 de Tahtakale çarşısındaki evimizde doğdum.Ailem savaş yıllarında Yunanistan’dan göç etmiş.Tahtakale de komşuluk çok güzeldi.Merinos’un olduğu yerde 17 bahçemiz vardı.Meyve doluydu.Toplayıp; komşulara göz hakkı olmasın diye dağıtırdık.Para ile satılmazdı.Fakirlik çoktu o zamanlar.Tahtakale de şimdi ev kalmadı,her yer işyeri oldu.Oralarda tabakhaneler vardı; 1935 de yıktılar. Etrafı kale olduğu için Tahtakale denmiştir.4 kenarı kale ile çevrili iken 3 tarafı yıkılmış; hala 1 kenarında kale bulunmaktadır.
Mahalledeki düğünlerde at arabaları kullanılırdı. Evlerinde kına geceleri yapılırdı. Ve bir gün sonra “gelin paçası”denilen eğlenceler düzenlenirdi. Düğünden sonra damat, sadıç denen kişiyle hamama giderdi. Düğünler genellikle ev bahçelerinde yapılırdı. Komşunun evi daha genişse o evde yapılırdı. Evlenmeden önce anlaşma sevme yoktu. Düğünlerde silah atılmazdı; bu gelenek sadece köylerde vardı. Rahmetli babamın da silahı vardı; Kurşunlu ya giderken başına bir şey gelmesin diye kullanırlardı. Babam öldükten sonra o silahı sattım.
Çocuk doğduğu zaman mendil, yazma verilir; beşiğine yumurtalar konulurdu. Çocuğa imam isim koyardı. Sadece 2 sünnetçi vardı! Beni süpürgeci Mehmet Efendi sünnet etmişti. Aynı gün 20 sünnet yapar; faytonla ev ev gezerdi. Eğlence yapılmaz; sadece yemek verilirdi.
İlk elektrik 1938 senesinde geldi. Aynı yıl biz de evimize aldık. Hatta aynı sene Bursa ya Atatürk gelmişti O’nu da görmüştüm.
Hıdrellezlerde, eğlenceler olurdu. Kır bahçelerinde eğlence tertip edilirdi. 10 kuruşa kır bahçesine gidip gelirdik. Mahalle arasında menekşeler toplanır; çömleğin içine para atılır; karıştırılır; sonra çekilirdi! Kimin parası çıkarsa dilek tutardı. Yenilip içilirdi o gün akşama kadar. Evlerde ikramlar yapılırdı.
1942 yılında asker oldum. Beni, Yahudilik istasyonuna kadar götürdüler. Trenle Mudanya’ya kadar gittik. Mudanya da 1 gece kaldık. Oradan İstanbul’a gittik. Sonra da kömür vagonlarında Ankara ya yollandık. Önce hamama yollandık ve birliğe teslim edildik. Tam 36 ay askerlik yaptım.
Eve gelen misafirlere yemek, tatlı ikram edilirdi. Meşrubat olarak da kızılcık suyu ikram edilirdi. Şimdiki gibi, içecekler çeşitli değildi.
Tahtakale çarşısına eşekçiler çarşısı denilirdi.15 tane han vardı. Köylüler, eşeklerini oralara bağlarlardı. Orhaneli, İnkaya gibi bir sürü köylü ürünlerini orada satardı.1 tane kabzımal vardı. Köylünün mallarını pazarlardı. Sattığı için de köylülerden komisyon alırdı.
İlk elektrik 1931 de geldi. Mahallede ilk biz almıştık. İlk gramafonu da biz almıştık; herkesten önce biz alırdık. İlk radyoyu 1936 senesinde babam aldı. Pencereye koya; sesini açar; bütün çarşı ajans dinler; savaştan haber alırdı.1967 senesinde televizyon almıştık. O zaman sadece 4 tane vardı Bursa da! 1 tanesi bizdeydi; diğerleri de Doktor Saniye Ergezer de, Doktor Adnan Türkî, eczacı Arda da idi. Çarşı da 1 kişide telefon vardı. Herkes o kişiyi arardı; O da başını camdan çıkartıp seslenerek çağırırdı. 1960 yılında ilk arabayı ben aldım mahallede.
Mahallede iplikçi, marangoz, boyacı, kahveci, pazarcı, helvacılar vardı. Genelde esnaf ve çalışan insanlardı. Eskiden göç olmazdı; orada doğar; orada ölürlerdi. Bir tane dişçi vardı Kamber Bey! Babam biz O’na götürürdü. Deli Azize vardı mahallede. O’na kimse zarar vermezdi.
Giyim kuşam şimdiki gibi değildi. Çarıklar vardı, topukları eskirdi. Topuğuna keçe yerleştirirdi; yere sürtmesin diye!
Eski ramazanlar şimdiki gibi değildi! Bursa çarşısında şekerciler, simitçiler, börekçiler vardı. Şekercilerin önünde yaz gününden kalmış reçeller olurdu. Orası akşamları panayır yeri gibi olurdu. Hacı Musa fırını vardı; fırınlardan ekmek alınırdı. İftar yemeklerinde herkes birbirini çağırırdı karşılıklı! Varlıklı olanlar fakirleri de çağırırdı. Teraviden sonra Ulucami’nin önünde kahveler vardı; orada hasırlar serilir fasıllar yapılırdı.
SEYİT AKDOĞAN 15.09.2010