15.05.1938 Tahtakale doğumluyum. İlkokulu Süleyman Çelebi ilkokulunda okudum. Daha sonra ticaret lisesini bitirdim. Muhasebecilik ve süthanecilik yaptım. Tekstille uğraştım. Şu anda maskem caddesi Manolya apartmanında oturmaktayım. Emekliyim ve iki çocuğum var.
Babam Enes Barışıcı kardeşi Kamil Barışıcı ve Kuzenleri Reşat, İlyas, Arslan, Behçet Barışıcı 90 yıl önce çalışmak için Arnavutluk’tan Türkiye’ye gelmişler. Babam Enes Barışıcı evlendikten sonra Fışkırık caddesinden ev alıp Tahtakale’ye yerleşmiş.
Evimizin arkası Süleyman çelebi lisesine bitişiktir. Okulun olduğu yer önceden Kazgani Tekkesiymiş. Bu köşede bir yatır vardı. Bu yatırın kime ait olduğunu hatırlamıyorum. Bir rivayete göre bu zat ‘Ben burada yattıkça bu mahalleye hırsız girmesin ve yangın çıkmasın’’ diye dua etmiş. O zat orada yattıkça ben bu mahallede bir hırsızlık ve yangın olduğunu hatırlamam.
1970 yılında Süleyman çelebi lisesinin bahçesi yapılırken iş makinesinin kepçesi mezara denk gelince kırılmış. Yıkılan mezarın içine bakıldığında cesedin çürümemiş sadece kararmış olduğu görüldü. Başka yere taşınan mezarın nerede olduğunu bilmiyorum. Ama Pınarbaşı’na taşındığı söyleniyor.
Fışkırığın dik yokuşunun başlarında bulunan evimizin az yukarısında Arap Dede, aşağısında Gözeteci Dede yatırı bulunmaktadır.
Mahallemizde, sünnet düğünleri evlerin bahçelerinde yapılırdı. Sünnette yemekler yapılır; dualar edilir; gizler olurdu. Bunlar, bazen bir hafta sürerdi. Sünnet çocukları mutlaka Emir sultana hazretlerine götürülürdü. Burada dualar edilirdi. Emir sultana getirilen çocuklar, arabadan inmez babasından istekte bulunurdu.
Evlilikler, çoğunlukla görücü usulü olurdu. Tabi kız kaçırma da sıkça olurdu. Düğünden önce evlenecek genç kız bir odaya otururdu. Akrabaları ve mahallenin hanımları gelini ziyaret eder iyi dileklerde bulunurdu. Damadın ailesi gelini arabayla götürmeye geldiğinde arabanın önü kesilip bahşiş toplanırdı.
Düğünlerimizin çoğu evlerin bahçelerinde olurdu. Bahçesi küçük olan komşular ya bizim bahçeye gelir; ya da Rüştü Barışıcı nın fabrikalarının bahçesinde yaparlardı. Düğün gibi telaşlı zamanlarda komşular birbirlerine yardımda bulunur; düğün sahibinin yükü mümkün olduğunca azaltılırdı.
Mahallede etrafımızdakilerin çoğu akrabamızdı. Cenazelerde cenaze evi gece gündüz yalnız bırakılmazdı. Cenaze evinde yedi gün yemek pişmediği için komşular tarafından yemek taşınır; taziyeye gelen misafirlere ikram edilirdi.
Askere gidecek olan delikanlılar yalnız veya babası ile birlikte komşularını gezer; helallik alırdı. Mahalleli de askere gidecek delikanlılara harçlık veya hediyeler verir; onun için hayır duada bulunurdu.
Önceleri gezekler olurdu. Gezek yapılacak evin kapısına fener asılırdı. Fenerli evde gezeğe katılan kişiler şarkılar, türküler söyler hoş sohbetler edilir, hikâyeler anlatılırdı. Gezek yapılan ev sahibi, gelen misafirlere ikramda bulunurdu.
Tahtakale de Pekmez hanı vardı. Kasaba ve köylerden gelenler hayvanlarını buraya bağlar; işlerini görürlerdi. Hanın iç kısmında bakkal Tespihcioğlu vardı. Onun yanında berber ve kasaplar, sakatatçı ve manavlar mevcuttu. Haftanın üç günü Pazar kurulur köylüler getirdiklerini satarlardı. Pekmez hanının tam karşısında başka bir han vardı. Orada askere gidecekler toplanır; oradan sevk edilirlerdi.
Mahalle sakinleri esnaflık yapardı. Bunlar süthanecilik, berberlik, kasaplık ve hayvancılıkla uğraşırlardı. Mahallenin çarşısı da Tahtakale meydanıydı. Burada toptan satışların yanında köylünün kurmuş olduğu pazarlar olurdu. Mahalleli, ev alışverişlerini oradan yaparlardı.
Mahallede Pınarbaşı suyu kullanılırdı. Bu su, evden eve geçerek durmaksızın akardı. Tatlı ve buz gibi bir suyu vardı. Bu akan suyun son durağı Ulu cami idi Bursa da sular kesilse mahallemizde kesilmezdi.
İlk televizyonun kimde olduğunu bilmiyorum ama ilk radyoyunun bizde olduğunu hatırlıyorum Lorenz marka bir radyomuz vardı. Mahallemizde ilk arabayı ise Reşat Barışıcı almıştı. İlk telefonu ise biz almıştık. Komşularımız, telefon etmeye bize gelirlerdi. Hatta yakınlarına bizim evin numarasını verirlerdi. Numarası hala aklımda 17035 di.
Hıdrellezde kapılara çiçekler asılır süslenirdi. Çiçeklerin aralarına paralar sıkıştırılırdı. Mahalleli Temenyeri ne eğlenmeye giderlerdi. Ama biz gitmezdik.
Mahallede benim bildiğim veya hatırladığım ilk modern düğün 1966 da Çelik palas’ ta benim düğünüm olmuştu
Ramazan ayında ise mahalleye başka bir hava gelirdi. Herkesi tatlı bir heyecan sarardı. Hep birlikte iftarlar yapardık. Komşuları iftara davet ederdik. Yemekten sonra evin bahçelerinde sohbetler edilir; çaylar, kahveler içilir hoşça vakit geçirirdik.
Çocukken de mahallede unutmadığım oyunlar vardı. Çok iyi hatırladığım fincan oyunu, el kızartmaca oyunudur.
Fincan oyununda 3 er kişilik guruplara ayrılır; bir tepsiye 15-20 fincan ters kapatılıp bir tanesinin içine yüzük saklanır. Guruplar sırayla yüzüğü bulmaya çalışır. Kaybeden gurup dondurma, çerez vb gibi şeyler alırdı.
El kızartmaca ise 10-15 kişilik bir oyundur. Oyunculardan biri, elindeki yüzüğü gizlice birinin avucunun içine bırakır. Havlu ıslatılır ve ucu topuz şeklinde düğümlenir. Ebe ilk oyuncuya yüzüğün kimde olduğunu sorar ve havlu ile eline vurur. Bu sıra ile devam eder. Yüzüğün kimde olduğu bulan oyuncuya ise iki kere vurulur ve ebe yapılır.
Bayramlarda Pınarbaşı’nda panayır olur; Lunaparklar kurulurdu. Tatlıdan turşuya yiyecekler olurdu. Atlarla gezintiler yapılırdı. Pınarbaşı Bursa’nın bayramlarda eğlence yeri gibiydi.
SEYİT AKDOĞAN 17.08.2010