İbrahim Yüceyılmaz ile sözlü tarih görüşmesi

1927  Tahtakale Fışkırık doğumluyum. Babam da dedem de aynı mahalledeymiş. Okul sokağındaydı evimiz. Evimizi satalı birkaç ay oldu.

Mahallede Veledi Vezir Camii vardı. Eskici Mehmet dedenin yatırı da bizim mahallede.
Mahallede eskilerden kimse kalmadı. Çoğu satıldı evlerin, yıkıldı, taşındı.
Devri kötülemeyelim ama eskinin adabı, hürmeti insanlığı çok daha farklıydı.
Bizim mahalle sofuydu genelde. Gayrimüslüm hiç yoktu. Tekkeden ve Camiden dolayı heralde geneli sofuydu mahallenin.

Eskinin Kazgani ilkokuluydu, medreseydi orası. Sonra Süleyman Çelebi İlkokulu oldu. “Kazgani” tekkenin adıydı. Ben de ilkokulu orda okudum. Tekkeydi, ilkokul oldu. Sonra Süleyman çelebi okulu oldu. Yaşar Benker okul müdürümüzdü. Mahmur Burlu öğretmenimizdi. Süleyman Çelebi’nin hocasıydı. Bir öğretmenimiz daha vardı; Cemile Hızal.

Tekke okula döndüğünde okulun altından üç tane iskelet çıktı. Onları Pınarbaşı’na naklettiler, sonrada okul binasını yaptılar. Kazgani, tekke şeyhiymiş; hatta derler ki: Bu üç iskeletten biri ona aitmiş. Tekkenin şeyhi olması münasebetiyle ölünce oraya gömülmüş dediler.
Süleyman Çelebi’nin tam karşısındaki otoparkta eskiden büyük bir konak vardı;
Urgancıgil’in. Bizim evimizde ona bitişikti. Eskiden belediye başkanlığı yapmıştı Bursa’da. O ev onlarındı. Tekkenin minaresi yıkıldığında taşlarını o evin altına koymuşlardı. Üstüne ev yapılmıştı. Mahalledekiler bu taşlar onlara sıkıntı getirdi, derlerdi ben de işittim. Şimdi otoparkın altında kaldı o taşlar. Çekirge’de orman müzesinin, mektebinin olduğu yerde Urgancıgil villası vardı. Akrabalığı vardı onların Mehmet Urgancıgil’lere. Onların yanında da dere vardı. Daha sonra kapattılar. O zaman karşı çıkmışlardı dere kapanmasın diye. Şimdi binaların yıkıldığı yer, İntamın olduğu yer.

Bizim evimiz çok büyüktü. Bahçesi çok genişti. Yazın bilhassa bahçemizde toplanırdı mahalleli. Mahalleli yufka yapacaksa bizim bahçede açılır; yiyecekler kurutulurdu. Düğünlerde toplanılırdı. Genelde mahalleli bizim bahçeyi kullanırdı. Kutlamalarda, eğlencelerde, sünnetlerde… Hıdırellezlerde kutlama bugünkü ziraat okulunun çamlığında yapılırdı. Hacı tehniyeleri de Üftade de yapılırdı.

Evimizde bir de Pınarbaşı suyu vardı. aktarmalı bir suydu. bizden çıkar Ulucami’ye giderdi. Çeşmecilerimiz vardı. Künklere talaş atarlardı, su açılsın diye. Bu su yazın soğuk akardı. Havuzumuz vardı bahçede. Buzdolabımız yoktu. Karpuzumuz, meyvemiz bu havuza bırakırdık soğusun diye. Pınarbaşı’nın suyu zamanla pislendi. Babam artık bu su kullanılmaz; abdest alınmaz dedi. Terkos suyunu aldık bizde.

1938-39’da Atatürk’ün öldüğü sene ortaokulun 2. sınıfındaydım elektrik geldi okula, Süleyman çelebiye. Ama mahallede yoktu. İki sene sonrada bize geldi elektrik. Ben televizyonu 1964’de aldım evimize. Ondan evvel başkalarının vardı. Lisede okurken 1946 senelerinde de telefon bağlandı evimize. Liseyi de Ziraat Lisesi’nde okudum.

Bizim mahallede dümbelek Ahmet vardı. Fışkırık camiinin yanında otururdu. Enteresan bir adamdı. Bir cebinde köpek yavrusu, diğer cebinde ispirto şişesi ile gezerdi. Hayatı böyle geçmiştir. Bir kış günü elektrik direğinin dibinde ölüsü bulunmuştur.

Helvacı Bacı Tahtakale’den çıkarken fırıncı Musa’nın evinin tam karşısındaydı.

Tahtakale de bir han vardı. Dağ köylüleri gelirdi. Handa mallarını satarlardı. Malı kalan hale giderdi. Pazartesi, Perşembe, Cuma gelirlerdi köylüler. Bizim mahallenin çoğu da Tahtakale’de esnaftı; fırıncı, bakkal, aşçı Emin, bakkal Rıza… Yusuf zıngır; o da bakkaldı. Fırıncılık da yapıyordu hacı Musa’yla beraber.

Hacı Ali Şahin’in hanı vardı. Dağ köylüsüydü kendisi. Köylüler genelde oraya gelirdi. Şimdi Tahtakale’de park gibi yapılan yer. Tamamı pazardı burasının. Yatma yeri orası değildi, mahalledeydi. Hacı Ali Şahin’in büyük bir evi vardı; o da han gibiydi. Köylüler 1 liraya orda kalırdı. Süleyman Çelebi’ye girmeden okul sokağın hemen üstündeki çıkmaz sokağın başında Hacı Ali Şahin’in hanı vardı; çıkmaz sokaktaydı. Şimdi ev oldu orası, çocukları oturuyor.

IŞIK DEMİR 06.10.2010

ARAMA YAP