1936 Bursa doğumluyum 1953 senesinde Keles’ten gelip Kuzgunluk mahallesine ev yaptım ve oraya taşındım. Tahtakale ye ise 1958 kapalı çarşı yangınından sonra geldim. Orada gazete bayii dükkânı açtım. Uzun bir süre orada çalıştım daha sonra dükkânı oğullarıma devrettim.
Eskiden Tahtakale de üç katlı bir bina vardı. Orada Sadık Bey, Hakkı bey, Baraklı İsmail diye kabzımallar vardı. Dağ köylerinden gelen köylülerin mallarını bunlar satarlardı. Dağ yöresinin köy minibüsleri de Tahtakale den kalkardı.
Tahtakale de komşuluklar bambaşkaydı. Herkes, komşusuyla aile gibiydi. Hiç kimse komşusu hakkında kötü düşünmezdi. Darda kalanların yarına koşulurdu. Şimdiki gibi öyle ayrı gayrı yoktu. Çünkü herkes bir aileydi.
Mahallede yatır ve dede olarak Gözede Dede var. Bize anlatılan; zamanında bu dede düşmanı gözetler içeriye bilgi verirmiş. O yüzden gözeteci dede olarak anılmaktadır. Bir de helvacı bacı var. Onun hakkında bir bilgiye sahip değilim.
Mahallede, düğünlerin çoğu evlerin bahçelerinde yapılırdı. Vakti durumu iyi olanlar ise az sayıdaki salonlarda yaparlardı. Damat gezmeleri olurdu. Bir de damat hamamı vardı. Düğünden önce damat arkadaşları ile hamama gider; orada eğlenirdi.
Mahallede kız kaçırma olayı pek yaşanmazdı. Evlilikler görücü usulü yapılırdı. Flört etmek ayıplanırdı.
Sünnet düğünlerinin çoğu evlerin bahçelerinde olurdu sünnet eğlenceleri olurdu. Sünnet sabahı çocuklar arabalara bindirilir; konvoy eşliğinde Emir sultana götürülürdü. Hatta bizim oğlanın sünnetinde kendim de dolmuş şoförlüğü yaptığım için bizim konvoyda 70 e yakın araba vardı. Bu gelenek hala devam etmektedir.
Hıdrellez zamanında samandan ateşler yakılır; üzerinden atlanırdı. Sabahları geç kalkan esnafın ve mahalle sakinlerinin kapılarına yeşil dallar asılırdı. Pınar başında eğlenceler olurdu. Yumurtalar renkli renkli boyanıp tokuşturulurdu. Eski Çingeneler çeri başı seçerlerdi.
Cenazelerimiz olduğunda herkes katılırdı. Cenaze defnedildikten sonra 7 mevlidi dediğimiz mevlitler olurdu. Burada gelen komşulara helva ve şerbet dağıtılırdı.
Mahallede ilk televizyon Ahmet Doğu ve kasap Emrullah’ta vardı. Çocuklar televizyon izlemeye onlara giderlerdi. Bizim çocuklar sık sık oraya gitmesinler diye bir televizyonda ben aldım. Benim hatırladığım kadarıyla radyo ve gramofon da herkeste vardı. Olmayan çok azdı.
Hatırladığım kadarıyla da ilk otomobilde benim tanıdığım Orhan Kebir ve Kelesli deli Bekir de vardı. Köye yolcu taşırlardı. Eskiden araba lastikleri de çok yoktu karaborsaydı. Bursa dan Keles’e gidene kadar en az 5 defa lastik patlardı.
Mahallemizde dişçi Mehmet vardı. Öyle okumuş bir doktor değildi. Kaçak dişcilik yapardı.
Mahallede ve Tahtakale çarşısında ramazanlar çok güzel geçerdi. Bütün lokantalar kapanır; herkes oruç tutardı. Ulu orta yemek yenmezdi. Esnaf olarak akşamları iftar yemekleri düzenlerdik.
Bayramlarda pınar başında eğlenceler olurdu. Bütün Bursa eğlenmeye oraya giderdi. Cambazlar gelir, salıncaklar kurulurdu. Şimdi bu eğlenceler kültür parkta oluyor herhalde.
Mahallede ne eski bayramlar kaldı nede eski komşuluklar herkes birbirine karşı yabancı oldu. Zaten eskilerden de kimseler kalmadı.
SEYİT AKDOĞAN 16.08.2010