1936 senesinde Gemlik’te doğdum. Babamın adı Kamil, annemin ki ise Saadet Saker’dir. Aslında; dedem Mustafa 1889’da Kırımdan gelerek Bursa’ya yerleşmiş. Soyadı Kanunu ile birlikte Babam, Saker soyadını almış.
İlkokul öğretmeni olan babam, uzun yıllar Gemlik’te görev yaptı. Babamın Umurbey’e tayini ile birlikte biz de Tahtakale’ye yerleştik. Ancak Harp zamanı babamın görevlendirilmesiyle, kendisi Tahtakale’de bakkallık yapan bir yakınımızın yanında kaldık. Babamın dönüşünden sonra, yine Tahtakale’den ayrılmayarak, İnebey Hamamı civarında ahşap bir eve taşındık. Fırıncımız, Sütçü Kazım’ımız çocukluk anılarımın birer parçaları oldu. Tahtakale Meydanı olarak bilinen alan ise çocukluğumda, sebze ve meyve hali idi. Dağ köylerinden gelen en taze sebze ve meyveler burada satılırdı. Öyle bir hareketlilik yaşanırdı ki, hele Pazar günleri, köylerden gelen fasulye ve barbunya yine burada tartılarak, tahta sandıklara doldurulur; Mudanya’ya gönderilirdi. Oradan da Siyah Mavnalarla İstanbul Haliç’te ki hale taşınırdı. Ayrıca yaz-kış Uludağ’da ki otellere mal verilirdi. 1999’a kadar Tahtakale Hali canlı idi…
Tahsil hayatıma, o zamanlar ilkokul olan Süleyman Çelebi’de başladım. Ben ve benim kuşağımdakiler birçok şeyi okullarda öğrendik. Öğretmenlerimiz okullarda sadece ilim dersleri ile değil; aynı zamanda birtakım aktivitelerle öğrencileri hayata da hazırlıyorlardı. Örneğin; Okulun arkasında kocaman bir tarla vardı; öğrenciler orada zamanına göre sebze eker ve onlardan sorumlu olurlardı.
Ortaokul ve Liseyi Bursa Erkek Lisesi’n de okudum. Lisem yatılı olduğundan, evime yakın olmasına rağmen 1 sene yatılı okumak zorunda kaldım. Üniversite tahsilimi de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği’nden mezun olarak tamamladım.
Gemlik’ten Bursa’ya geldiğimizde 2. Cihan Harbi zamanıydı. Tahtakale’de askerlerin katırları bağlanırdı. Evimiz, avlusu olan ahşaptan bir evdi. Bahçemizde çiçekler, meyve ağaçları, üzerine merdivenlerle çıktığımız bir kilerimiz; bir de ocağımız bulunurdu. Babam hevenklerle soğan ve sarımsak taşırdı. Küfe ile Bursa’nın meşhur ferik elmalarından alır, kilere koyardı. O zamanlar mahallenin fırını, evlerimizin büyük mutfağı gibiydi. Babam kasaptan etini alır; güvece koyar üzerini bir hamurla kapatarak fırına verirdi. Akşam verilen bu güveç; sabah fırından çıkan çok lezzetli bir yemeğe dönüşürdü. Ramazanlarda ise; herkes, yumurta ve susamını yanına alır, fırının yolunu tutardı. Pazar günleri komşularımızla bir araya gelerek; kahvaltılar yapardık. Evde hanımlar pide içlerini hazırlar; beyler ise bu içi Kayhan’da Pidecioğlu’na götürerek, pide yaptırırlardı.
Mahallemizde çok değerli kişilerinin kabirleri de bulunmaktadır. Bunlardan biri Hacı Sevinç olarak bilinir. Birçok kişi, dileğinin gerçekleşmesi için Hacı Sevinç’in kabrini ziyaret eder; helva ve ekmek alarak buraya bırakırdı. Bizlerde çocukluğumuzda buraya bırakılan helvaları dört gözle beklerdik. Kişi gider gitmez arkadaşlarla helvaları alır afiyetle yerdik. Arkadaşlarımız, ailemizin bir parçası gibiydi. Seksek oyunu çok bilindik bir oyun idi. Kazanana koleksiyonunu yaptığımız sigara paketlerini verirdik. O zamanlar her erkek çocuğunun Sipahi, Gelincik Sigarası vb. gibi markalardan oluşan bir dizi sigara paketleri koleksiyonu vardı. Üftade Camii’ne çıkan merdivenin üzerinde, bugünde görebileceğimiz kaya, bizim buluşma ve sohbet yerimizdi.
Hamamlar o dönemlerde çok rağbet görürdü. Evlerde yıkanılmasına rağmen, 15 günde bir hamama gidilirdi.
Kışlarımız da en az yazlarımız kadar, güzel geçerdi. Kar yağdı mı; kızaklar hemen ortaya çıkardı. En büyük keyfimizdi o zamanlar. Tahtakale’nin kavşak noktasında, su muhallebicimiz vardı. Yanında çuvalla kar getirir; muhallebimizin üzerine dökerdi. Ayaküstü muhallebi yerdik.
Tahtakale, benim için çocukluk ve gençlik dönemlerimin en güzel anılarının yaşandığı özel bir yer oldu.
ESRA ÇOBANOĞLU 06.09.2010