Ahmet Erim ile sözlü tarih görüşmesi

1949 doğumluyum. 1963 yılından beri Tahtakale’deyim. İş hayatım Şardağ pastanesi nde başladı. İlk başladığım yer Ankara ekmek fırının yanında tornacı Sait beyin yanındaydım. Sait Bey, meslek öğretiriz ama para veremeyiz demişti. Muradiye’de kalıyordum. 10 lira haftalık alıyordum.

Belediye otobüsleri Bursa da 5 taneydi o zaman. Muradiye Çakırhamam arası 10 kuruştu. O zaman otobüslerde biletçiler vardı. O parayı vermemek için yaya gidip geliyordum. Patronum Arnavut’tu. Yanımızda rahmetli Arnavut köfteci Fettah’ın babası vardı; hacı İlyas… Her akşam, orada yemek yerdim. 2.5 liraya verirdi. Param yetmiyordu. Bir akşam yerdim; bir akşam yemezdim. Rahmetli İlyas da, “helal parası olan gelir benden işkembe çorbası içer” derdi.

Şardağ’dan emekli oldum. 40 senemorada geçti. Komşumuz Esat Acar vardı. Onun yanında keresteci Nebil yılmaz vardı. Hemen yanında Şengezerler vardı. Bitişiğinde Resulzade’nin boyahanesi vardı. Geriye döndüğümüzde köşede, Kaya Müren’in apartmanı vardı. Zeki mürenin babasıdı. Altın çerçeveli bir gözlüğü vardı. Onun altında muhallebeci vardı. Annesi Hayriye Hanım, beni çok severdi. Bir şey istediğinde ben götürürdüm. Hep evinin duvarlarında Zeki Müren’in resimleri vardı. Babası Kaya Bey terzi Hikmet Duduğlu’nun yanına karşıya geçerdi. O zaman araba sayılıydı.

Biz, o Atatürk caddesinde çift kale maç yapardık. Bekçi bahtiyar vardı. O bizi kovalardı. Oradan kaçar; Fomara’ya gidip maç yapardık. Zeki Müren’in evine sık gidip gelirdim. Sabah Oteli’nin siparişlerini de ben götürürdüm. Askerden sonra tekrar işbaşı yaptım Şardağ’da. Bir de Şardağ’ın akrabası Sayas ayranları vardı. Sahibi Selim Süter’di. İşlerimiz çok güzeldi. Bursa’nın her tarafından, pastaneye müşteri gelirdi. Heykel Dilek Sineması’ndan çıkan, “hadi gidelim Şardağ’a pasta yiyelim; dondurma yiyelim” derlerdi. Gece 2 lere kadar açık kalırdı.

Tophaneye çıkarken solda İsmail Pehlivan’ın Kadifeli Kahve’si vardı. Nargile içerlerdi orada. Sütmenler, Karacalar… Ben onların yanına giderken önümü ilikler, saygı gösterirdim. Şimdi pek saygı göstermek kalmadı. Bazen dükkânın önünde sayıyorum; Burs’nın yerlisini geçerlerken… On kişiden bir kişi, iki kişi falan…

Çakırhamam’ın sahibi Mustafa Efendi. Elinde büyük bir tesbih vardı. Eski Sümerbank’ın oraya kadar yürür; geri gelirdi. Eski Sümerbank’ın olduğu yer bahçeydi. Kazım Üstkalkankan’ın sabunhanesinin bahçesiydi. Tahta perdeliydi. Haşim, İşcan orayı yıkmadan önce, orada Osmanlı kemerli dükkânlar vardı. Tahtakale’nin parçasıydı. Dükkânların önü şimdiki Tretuvar’ın kıyısıdı. O kadar öndeydi. Daha sonra yıkılınca, epey bir kapalı kaldı. Daha sonra 1967 de Sümerbank o binayı yaptırdı. Sümerbank’ın yarısı sabunhanenindi. Yarısı da yolda kaldı. Şimdiki SGK binası ile Güngörmezler Camii’nin arasında hazire alanı vardı. Büyük, mermerli mezar taşları vardı. Şimdi camiinin bitişiğinde din görevlilerinin derneğinin odasının olduğu yerdir. Hazire alanının arasından eskiden Atatürk Caddesi’ne inilirdi.

IŞIK DEMİR 05.10.2010

ARAMA YAP