Dedem, babam ve ben hepimiz Nalbantoğlu Mahallesi’nde doğduk. Ben halen daha Nalbantoğlu Mahallesi’nde oturuyorum. Ama eski evimizde değil, Taşkapı Sokak’ta bulunan bir apartmanda. Nalbantoğlu’ndan önce de Üftade Tekkesi’nin olduğu bölgede iskânmışız. Nalbantoğlu’ndan sonra da Tahtakale’de ev almışız. İki evimizde de Pınarbaşı Suyu vardı. Evden eve künkler vasıtasıyla su gelirdi. Çok kireçli bir suydu. Kalsiyum açısından zengin düşüncesiyle özellikle çocuklara içirilirdi. Su, yazın soğuk; kışın sıcak akardı. Yazın buzdolabı görevi yapardı. Künklerde karpuzlar, tencereyle yemekler soğuk tutulurdu. Pınarbaşı Meydanı’nda bu suyun taksim yeri vardı. 1963 yılında Belediye Meclisi’ne girdiğimiz dönemde, çok su sıkıntısı mevcuttu. Şebekede su kaybı çoktu. İlk iş olarak şebeke projesini istedik; yok! “Çeşmeci Hüseyin Efendi” bilir dediler. Adam boruları kendisi döşediği için boruların nereden geçtiğini biliyordu. Ama bir proje çizilmemişti.
Tahtakale Ortaokulu’nda 3 sene Zeki Müren’le birlikte okudum. Dersimiz boş olduğu zaman O’na şarkı söyletirdik. Babası Kaya Bey kereste ticareti yapardı. Abdi Biçen’le ortaktılar. Zeki’nin annesi gayet güzel ud çalardı. Zeki Müren İstanbul’da ilk defa Müzeyyen Senar’ın yerine radyoya çıktı. O dönem İstanbul’da Kabataş Lisesi’nde okuyordum. Bursa’ya tatile geldiğimde bize geldi. Elinde bir sürü zarf vardı. “Şu gün, şu saatte dinlediğimiz ses, çok hoşumuza gitti” diye mektuplar hazırlamıştı. Arkadaşlarımıza dağıttırıp, İstanbul Radyosu’na göndertti. Belki 50-60 tane zarf vardı. Sonra İstanbul Radyosu’nda çalışmaya başladı. Tabi bunda bu zarfların etkisi nedir bilemiyorum. Yıldırım Gürses’in babası, Zeki Müren’in ilk müzik hocasıydı.
10 yaşındayken hiç unutmuyorum Bursa’nın nüfusu 40-45 bindi. Gayet güzel dostluklar vardı. Komşuluklar güzeldi. Çocukken sokakta oynardık. Vasıta yoktu. Anca 3-4 taksi vardı. Özellikle yeri çizip taş oynardık. O zamanlar kılıç-kalkan oyununa merakımız vardı. Tahtadan kılıç-kalkan yapardık. Bir tek Tayyare Sineması vardı. En zevk aldığımız şey sinemaya gitmekti. 19-20 yaşlarındayken Ulucami’yi geçince, aşağı dönerken sağda bir çay bahçesi vardı. Oraya dansa gider; müzik dinlerdik. 30 sene evveline kadar bu çay bahçesi halen durmaktaydı.
Bayramlarımız, telaşlı ama çok güzel geçerdi. Özellikle kurban bayramında! Herkes evinde keserdi kurbanını. Kurban derilerini Türk Hava Kurumu toplardı. Etlerle her mahalle kendi fakirini doyururdu. Ramazan bayramında da çocuklar çok sevindirilirdi. Aile ve komşular arasında dayanışma nedeniydi bayramlar…
Hıdrellez mutlaka kutlanırdı. Temenyeri’ne gidilirdi. Eskiden orada hiç iskân yoktu. Kayhan’dan kıymalı, peynirli pide yaptırılır; ailece Temenyeri’ne gidilirdi. Orada çayla birlikte bu pideler yenirdi. İlahiler okunur; çocuklar oyun oynardı.
Bir de gezekler vardı. Belli arkadaş grupları toplanır; yer, içer; şarkılar söylerlerdi. Yaş gruplarına göre ilahilerde söylenirdi. Bu gruplar, Bursa’nın karakteristik özelliğiydi.
Mahallemizden geçen seyyar yoğurtçumuz vardı. Eşeksırtında, odun satanlar olurdu. Bu odunlar kış hazırlığı için alınır, kestirilirdi. Sırtlarında baltasıyla kesiciler mahalle aralarında dolaşırlardı. Alınan odunlar kesicilere kestirilir, yazdan kışa hazırlık yapılırdı.
Nalbantoğlu’nda kasap ya da bakkal yoktu. Sonradan, 1980’lerden sonra bakkallar açıldı. Alışverişi Tuzpazarı’ndan (Pazaryeri derdik) yapardık. Nalbantoğlu Fırını ile Tahtakale’ye giderken Akbıyık Fırını vardı. Bursa’nın meşhur fırınlarıydı. Börek falan yapıldı mı, fırınlara götürülüp pişirtilirdi. Kuzine sobalar daha sonra muhacirlerle geldi.
1958 yılında evlendim. Babamla birlikte dört sene oturdum. Kardeşim evlenince, evden ayrıldım. Şimdi çocuklar evlenirken çay kaşığına kadar alınıyor. Mutlu olacakları, uğraş verecekleri bir şey kalmıyor.
Nalbantoğlu’na elektrik, 1936-1938 yıllarından önce geldi. 1938 yılında amcam Zati Sungur Almanya’dan Blaupunkt radyo getirmişti. Tüm mahalle, evimize gelir; radyo dinlerdi. O tarihlerde evde elektrik vardı. İlk elektrik santrali Merinos’un karşısındaydı. Şu anda Tedaş binasının olduğu yer Bursa’ya elektrik veren santral binasıydı.
Ben, buzdolabını Sırameşeler’e gidince 1965 yılında aldım. Arçelik markaydı. 1973 yılına kadar kullandım.
7 Nisan 2010 Sibel Gök