1948 yılında Bursa Hocaalizade Mahallesi’nde doğdum. Doğduğumdan beri aynı evde oturuyorum. Sadece kapı numarası değişti. Benim doğduğum zamanlarda 25’ti, şimdi 11 oldu. Sokağımız birkaç kere isim değiştirdi. Bir ara Hocakoca Mahallesi bile oldu.
Biz, herhalde 1930’lu yıllarda mahalleye yerleşmişiz. Babam Ahmet Şekip Etel mübadeleyle gelmiş. Anne dedem mal müdürüymüş ve Fransız harbi sırasında Kahramanmaraş’ta vefat etmiş. Daha sonra devlet jandarmalar nezaretinde; anneannemi, 7 yaşlarındaki annemi ve kundakta ki dayımı Kırşehir’e getirmiş. Oradan da Bursa Gemlik’teki akrabalarının yanına yerleşmişler. Annem 14 yaşlarında evlenmiş ve Bursa’ya gelmiş. Enteresan bir şeydir, benim babamın soyadı da Etel, anneannemin soyadı da Etel. Soyadı kanunu annemler evlendikten sonra alındığı için her iki tarafta aynı soyadını almış. Etel; Atilla’dan geliyor. İtil Orta Asya’da bir nehir adı. Atilla’nın ismi de aslında İtil. Daha sonra İtil, Etel oluyor.
1950’li yıllarda Atatürk Caddesi’nde, Turkcell’in olduğu yerde eski eczacı Ahmet Tevfik Ober vardı. Hocaalizade Caddesi’ne girerken sağ köşede Cemal Sirkeci bulunmaktaydı. Bursa’nın en meşhur süt mamullerini satan kişiydi. Onun yanında benim hatırladığım küçük bir yer Nil Konfeksiyon’du. Daha sonraki çıkıntı İşbankası idi. Şu anda orada Gülümoğlu var. Çok önceden Setbaşı Apartmanı’nın altı Sümerbanktı. Onun yanında Setbaşı Eczanesi vardı. Daha sonra Bursa’nın eski berber ve kuaförlerinden Zihni Gülmeriç, bayi ve şu anki İş Bankası’nın olduğu yerde meşhur Mavi Köşe Muhallebicisi vardı.
Hocaalizade Caddesi’ne çıkarken solda ise eski bir bina bulunmaktaydı. Köprüyü genişletmek için kamulaştırıldı. Kalan parsele de Bursa Turizm Kültür Derneği için enformasyon ofisi yaptılar. Bu ofisin yapıldığı tarih Bursa Festivallerinin başladığı tarihten biraz önceye denk geliyor. Tahminen 1961 yılı olabilir. Ben de ortaokul dönemimde gönüllü rehber olarak orada çalıştım.
Hocaalizade Caddesi’ne girdiğimizde ilk binada İrfan Bey’ler oturuyordu. Onun üzerinde Saraç Sami dediğimiz deri eşya ticareti yapan bir aile vardı. Onun üzerinde de deri ve zührevi hastalıklar doktoru Tevfik Berkol bulunmaktaydı. Bir üstteki evin altında tabelacı Süleyman Abi vardı. Rumuzu Zuhal’di. Onun üzerinde küçük bir ev vardı. Onun da üzerinde bir polis ailesi otururdu. Altında da terzi İsmail Bahadır bulunmaktaydı. Daha sonraki evde Garaj’ın karşısında otelcilik yapan bir aile vardı. Bir üstte de Hasan Sütmenler oturuyordu. Halen kızları ve damatları Burhan Dikencik orada oturuyor. Onların evinin üzerinde de bizim evimiz vardı. Bizden sonraki evde de Zekiye Hanımlar oturuyordu. Onlardan sonraki evlerde de sırasıyla Ziya Kotar, Bulut Taksi’nin sahibi Mehmet Bulut, Şahap Atabarut, İhsan Atabarut ve Şekercioğulları, Reşat Türel (Yenişehir’de Mesenes Çiftliği’nin sahipleriydi. Oğlu Işık Türel çiftliği vakıf haline getirmiş. Onlar taşındıktan sonra evleri Amerikan Kültür Derneği oldu. Bu dernek Bursa’ya çok hareket getirmişti. Sonraki evde de kim oturuyordu hatırlamıyorum ama çok hoş bir binaydı. Orası Bursa’da ki ilk ana ve çocuk sağlığı merkezi oldu.
Karşı sırada da köşede Lakşe Apartmanı vardı. O bina ve üzerindeki 2 katlı binayı Şakir Lakşe yaptırdı. Ben ilk seramik ve fayansı o evlerde gördüm. Onun yanına Abdurrahman Şenipek bir bina yaptırdı. Göz doktoru Selahattin Yılmazsoy üzerindeki binada oturuyordu. Orası şimdi iş hanı oldu. Bir üstteki evde Bandırmalılar ailesi bulunmaktaydı. Onun üzerinde Ulviye ve İbrahim Abi dediğimiz aile oturuyordu. Çok fakirdiler. Daha sonraki evlerde sırasıyla Metin Kızanlıklı ve ailesi, Maarif Müfettişi bir aile, Hüseyin Başarık ve oğulları Mehmet ve Suat Başarık, Sami Zara (çiftlik sahibi) ikamet ediyordu. Daha sonraki ev çok enteresandı. İlk sosyal konut gibiydi. Kapıdan girince kocaman taşlık ve taşlığın etrafında odalar vardı. O odaları ailelere kiraya verirlerdi. Bina iki katlıydı. Üst katta alt katla aynıydı. Yanılmıyorsam mutfak ve tuvaletlerini aynı kullanıyorlardı. O binanın üzerinde de Özyağcılar’ın evi vardı. Bahçe içerisinde köşk gibi bir binaydı. Kızları Ender Taraklı (Özyağcılar) hala orada oturuyor.
İsmail Bahadır terzimizdi. Setbaşı Sineması’nın üzerinde terziler vardı. Pantoloncu Zeki Göyen bunlardan biriydi. 15-20 yıl önce vefat etti. Setbaşı’nda Şen Kasap ve Şirin Kasap vardı. Ünlü Cadde’de Ziraat’ın satış mağazası vardı. Her sabah oradan taze süt ve yumurta alırdık. Daha sonra şu anki Setbaşı Kütüphanesi’nin olduğu binaya taşındı. Bu bina belediye tarafından pasaj olarak yapıldı. 1958 çarşı yangınından sonra üst katı kuyumcular çarşısı olarak düzenlendi. Sonra bu bina nikâh dairesi olarak kullanılmaya başlandı.
Sokağımıza önceden doğrudan doğruya gelen bir su varmış. Eskiden o su evden eve akarmış. Sonra şebeke haline getirilmiş.
Bizim Aga marka bir radyomuz vardı. Buzdolabını 1959, telefonu 1960, televizyonumuzu da 1983 yılında aldık. Sokağımızda Mehmet Bulut’un arabaları vardı. Kendisi zaten taksiciydi. Evlerinin önüne beton dökmüşlerdi. Oraya arabasını park ederdi. Gündüzde biz orada oyun oynardık. Annem onları rahatsız ediyoruz diye üzülürdü. Mehmet Bey’in eşi Nadide Hanım’a üzüntüsü dile getirir, O’da “Asiye Hanım elleme, çocuklar oynasınlar” derdi. Kapısını da aralık bırakırdı. Neden biliyor musunuz? Tuvalet ihtiyacımızı karşılayalım, eve giderek zaman kaybetmeyelim diye. Bize o kadar toleranslıydılar. Bizim zamanımızdaki çocukların bir ayrıcalığı vardı. İstediğimiz gibi evlere girer çıkardık. Kimse evim kirlenecek diye sakınmazdı. Ben yaramaz bir çocuktum. Bütün mahalle, çocukları sahiplenirdi. Fakir bile olsalar gönülleri bol insanlardı. Şimdiki gibi özenti yoktu. Herkes durumu iyi olsa da kötü olsa da birdi.
Sokağımızda birde Abdurrahman Şenipek’te araba vardı. Şakir Lakşe’nin de güzel, büyük bir arabası vardı. Sami Zara ve Reşat Türel’in de arabası vardı diye hatırlıyorum.
Eski Gemlik yolundaki çiftliğimizden sebze, meyve, süt gelirdi. Daha evin girişinde komşulara paylaştırılır, dağıtılırdı. Kandillerde kolaç (keçiboynuzu) yapılıp, dağıtılırdı. Evde erişte, salça, tarhana yapılırdı. Evimiz büyüktü; altında çamaşırlık dediğimiz yerde bu hazırlıklar yapılırdı.
Ben ilkokulu Nilüfer İlkokulu’nda okudum. İpekçilik Caddesi’nde Atatürk Kütüphanesi’nin orada, geniş bahçe içinde, tek katlı, Bursa Merkez Maarif Memurluğu olan binaydı. Tek derslik vardı. Okulun başöğretmeni merkez ilçe maarif memuru Hurşit Soykurt’tu. Birden alır, beşe kadar okuturdu. Sınıfta kalan Setbaşı veya Dörtçelik (23 Temmuz) İlkokulu’na giderdi. Orasının öğretmeni aile dostumuzdu. Beni o vesile ile o okula yazdırmışlardı. İmkânları diğer okullara göre daha fazlaydı. Sinema salonu ve laboratuarı vardı. Diğer okullarda o sinema salonunu kullanırlardı. Bahçesi çok genişti ve çam ile kestane ağaçları vardı. Daha sonra tahsil hayatıma Galatasaray Lisesi’nde devam ettim. Abim Armağan Etel İbrahimpaşa Mahallesi’nde Gökdere Caddesi’nden yukarı çıkarken Petek Apartmanı’nın olduğu yerdeki Özel Yeni Okul’a gitti. Burası İhsan Çizakça’nın okuluydu. Bir bahçenin içinde çok güzel bir köşktü. İhsan Bey çok sanatkâr ruhluydu. Çok güzel resim, afiş yapardı.
Yazın at arabamızla bahçemize gider; orada kalırdık. Abim eski Gemlik yolundan evimize atla gelirdi. Şehir o kadar tenhaydı. Biz 1961-1962 yıllarında araba aldık. Ulaşım için belediye otobüsleri, faytonlar vardı. Caddemiz Arnavut kaldırımıydı. Asfalt 1955’lerde yapıldı. Atatürk Caddesi granit parke taşıydı. Asfalt bilinmiyordu.
Sünnetler genelde evde, aile içerisinde olurdu.
Ben ilkokul üçüncü sınıftayken Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu açıldı. Pazar günleri 15.00 matinesi vardı. Ben her oyunu seyrederdim. Yılda dört oyun olurdu. Hepsine yalnızda olsam giderdim. En kaliteli sinema Tayyare Sineması idi. Pazar günleri 16.00 matinesi vardı. Bu matineyi daha çok Bursa’nın sosyal ve meraklı kesimi takip ederdi. Herkes tertemiz giyinir, erkekler kravat takar öyle gidilirdi. Tayyare Sineması dışında Prestij Sineması’nın olduğu yerde Saray Sineması, Collezione’nun olduğu yerde 3. sınıf Yeni Sinema, Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nun yerinde Marmara Sineması vardı. İhsan Sabri Çağlayangil zamanında orası tiyatro oldu. Eğitim Araçları’nın olduğu yerde de Yeni Marmara Sineması açıldı. Mahfel’in arkasında da bir yazlık sinema vardı. Yeşil’den Gökdere’ye inerken otoparkı geçince köşede lüks bir sinema açılmıştı. Semaverle çay servisi yaparlardı.
Bayram geceleri yani arife akşamı evin hanımı hiç uyumazdı. Hazırlıklar yapardı. O gün evlerde büyük bir telaş yaşanırdı. Anneler kıyafetleri ya kendileri diker, ya da hazır alırlardı. Bayram sabahı bayram namazına gidilir, herkesle bayramlaşılır; bayramlar neşe ve telaş içinde geçerdi.
Sibel Gök tarafından 10.08.2010 tarihinde görüşülmüştür.