Kaniye Erdoğan ile sözlü tarih görüşmesi

1928 yılında dünyaya geldim. Piremir Mezarlığının üst tarafında bir evde oturuyorduk. Babaannem Ahıska’dan gelmiş. Dedem buradaki askeriyede çok büyük bir insandı. Bütün kimselere ders verirdi. Saygın birisiydi.

Alihan Övdüm, eşi Mine Övdüm, kızları Kaniye Övdüm (Erdoğan) ve oğulları Hava Pilot Albay Kenan Övdüm

İki amcam Emirhan ve Demirhan Çanakkale’de şehit olmuşlar. Bir tanesi teğmen olarak görev yapmış. Babam Alihan Övdüm de Çanakkale’de savaşmış. Atatürk ile silah arkadaşlığı yapmış. Afyon Kocatepe Yunan askerinin yoğun olduğu bir bölgeymiş. Top atışını yapabilmek için düşmanın nereden geldiğini tespit etmek gerekiyormuş. Bunun için ileri gözetleme görevini babam Alihan Övdüm yapmış. Kendisi dürbünle bakıp düşmanın gelip gelmediğini haber veriyormuş. O sırada da bir kurşun sıyırıp geçmiş. O dürbününü halen daha saklıyorum.

Alihan, Kaniye ve Mine Övdüm

Ben ilkokulu Namazgah İlkokulu’nda okudum. Sonra Necatibey Kız Meslek Lisesi’ne gittim. Babamda lisenin hemen karşısındaki kilisede çalışıyordu.

Çanakkale’de Atatürk’ün silah arkadaşı Alihan Övdüm

1948 yılında evlendim. Eşim Abdurrahman Erdoğan Işıklar Askeri Lisesi’nde kütüphaneye bakıyordu. İlkokul mezunuydu ama çalışıp, çabalayıp dışarıdan ortaokul ve lise derslerini verip maliye sınavlarına girdi. İlk tayin yeri Karacabey’di. Daha sonra Setbaşı Vergi Dairesi’ne geldi ve 35 yıl orada çalıştı.
Kardeşim Kenan Övdüm de pilot subaydır.

Feride Polat (Çalıkuşu Feride), Mihri Üstündağ, Hacer Ülker ve Mine Övdüm, Işık Caddesi’ndeki evlerinin bahçesinde

Babam Alihan Övdüm 1959 yılında vefat etti. Askerlikten sonra Fransız Kilisesi’nde aşçılık yaptı. Bende onunla beraber sık sık kiliseye giderdim ve oradaki Fransız rahibelerden ders alırdım. Fransızcayı da çok güzel konuşuyordum ama şimdi unuttum. Fransız Kız Koleji’ne gitmemi istemişlerdi; babam aydın bir insandı, onaylamıştı ama diğer büyükler uygun görmediler ve koleje gidemedim. Hatta geçen sene çocuklarımdan beni Fransız Kilisesi’ne götürmelerini rica ettim ama kilise kapalıydı ve içeri giremedik. Aynı zamanda annem de kiliseye bağlı olarak Teleferik’teki Fransız Mezarlığı’na bakardı. Daha sonra o mezarlık park oldu.

Kaniye Övdüm (Erdoğan) ve Alihan Övdüm

Bizim en özel yemeğimiz hinkaldır. Mantının bir çeşididir. Hamur küçük yuvarlak haline getirilir ve ortasına soğanlı kıyma konularak büzülerek kapatılır. Aynı mantı gibi suda haşlanır ve üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek yenir.
Eskiden düğünlerde çengiler olurdu. Düğünlere çengiler çağırılırdı ve onlar ortada oynardı. Kına geceleri yapılırdı. Düğünler ya sokak arasına perdeler çekilerek yada evlerin bahçelerinde yapılırdı. 1970’li yıllardan sonra düğünler salonlarda yapılmaya başlandı.

Mine Övdüm ve torunu Bedirhan Övdüm

Oğlu Mehmet Zeynel Erdoğan
Babam ilkokul mezunu olarak gelmiş, çalışıp çabalamış, dışarıdan derslerini tamamlayıp maliyeye girmiş. İsmi Abdurrahman Erdoğan. Önce Karacabey’e, oradan da Setbaşı Vergi Dairesi’ne geldi. 35 yıl orada çalıştı ve emekli oldu.
Fransız Mezarlığı’na anneannem bakardı. Mezarlığın üstü reçineli, çok büyük ahşap kapıları vardı, etrafı demir parmaklıklarla çevriliydi. Mezarların üzerinde haç işaretleri vardı. Biz çocukken onları uçak zannederdik. Gavurların uçakları böyle herhalde derdik. Hatta Muradiye’de ipek fabrikası olan Romangal’ında mezarı oradadır. İçindeki ağaçlar budanırdı. Anneannemler o ağaçları alıp evde yakarlardı.

Mine Övdüm, babası Kaya Ali Özkaya, Mine ve Alihan Övdüm’ün kızı Kaniye Övdüm (Erdoğan) ve oturan misafirleri, dondurma duvarı mevki

Nenemin anlattığına göre Yunan işgalinde dayım bir yaşındaymış. Yunan gelince dayımı bir çuvala koyarak dağa kaçmışlar. Dayımın yaşıyla işgal aynı döneme rastlıyor. Askeri Lise o zamanlar Yunan karargâhıymış. Nenem ile dedem bir yere gidecekleri zaman onlardan izin alıyorlarmış. Mesela dağlara kestane toplamaya gidecekleri zaman veya ekin ekecekleri zaman izin alıyorlarmış. En son izin aldıklarında dağa kaçmışlar. Çünkü Türk askerinin geleceğinin haberini almışlar.
Mahallede çok az ev vardı. Şimdiki Işıklar Karakolu’nun tam karşısında emniyete ait bir tane bekçi kulübesi vardı. Bir tek orada telefon vardı. Manyetolu bir telefondu. Mahallede yangın olduğu zaman o telefon ile itfaiyeye haber verilirdi. Asfalt sonradan yapıldı. Sarı Mercedes otobüsler vardı; ilk otobüs durağı da bizim evin yan tarafında ki Övdüm Apartmanı’nın oradaydı. Durağın önünde de bizim ektiğimiz akasya ağacı vardı. İlk durak askeri lisenin oradaydı. Sonra bizim buraya çıktı. Baktılar yerleşim çoğalıyor, otobüs Teferrüç’e kadar çıkmaya başladı. Teferrüç’te bir saat mola verirlerdi.
Teleferik hattının geçtiği boş alanda harman yapılırdı. Orası harman yeriydi. Çocukken orada düvene binerdik; arkasına tutunurduk üzerimize otlar toplanırdı.
Annem çok yardımsever birisidir. Hatırlıyorum ben çocukken bir gün evimizin karşısında bir Mercedes marka otomobil bozuldu. İçerisinden hanımlar, beyler indiler. Annem dayanamadı, gidin onları çağırın da bir sütlü kahve yapayım dedi. Hiç tanımadığı insanları evinde ağırladı. Bu tarz davranışları çok olmuştur. Her ramazan bizim evimizin bahçesinde hanımlar toplanıp yufkalar açardı. Herkes malzemesini getirir herkese sırayla yapılırdı. Bizim evimizde de bir kenara bu yufkalar yığılırdı. Tüm ramazan boyunca bu kuru yufkalarla börekler yapılırdı. Aynı şekilde erişteler kesilirdi.
Dedem Alihan Övdüm Çanakkale’de savaşmış bir savaş gazisiydi. Kendisi 10 yıl askerlik yapmış. Bacağında bir şarapnel parçasıyla öldü. Çok zor günler geçirmişler.
Dayım Kenan Övdüm sayfalarca notlar almış, anılarını yazmış. Orada çok güzel anıları var. Bir tanesini size aktarayım. Dayım şöyle yazmış defterine: “Bir yandan babamla süt satmaya gidiyordum, bir yandan da askeri lisenin sınavlarına hazırlanıyordum. Bana o zamanlar kızlar ‘aa sütçü geldi’ diyorlardı. Ama okulu kazandıktan sonra yine babama süt satmasında yardımcı oluyordum. Ancak bu sefer üzerimde üniforma vardı ve kızlar bu sefer peşimden koşmaya başladı. Bir tane kız varsa, beş tane oldular.”

KIZI MÜNEVVER ERDOĞAN
Çocukluğumuzda Teleferik semti çok sık bir bitki örtüsüne sahipti. Harman yeri vardı. Okuldan döndüğümüzde harmana binerdik. Bizim için büyük bir zevkti. Bakkallar çok güzeldi. Halen yanımızda ki markete bakkal gibi görüp gidiyorum. Aldığımız gazozlar, iki bisküvi arasana koyduğumuz lokumlar, zambak, melek ve meltem çikletleri, mabel bizim için çok önemliydi. Şimdiki gibi çok çeşit yoktu.
Sokak çeşmelerimiz çoktu. Buz gibi sular akardı.
Çalıkuşu’ndaki Feride, annemin teyzesiydi, Zeyniler’de oturuyordu.
Mahalleye otobüs gelmeye başladıktan sonra bir gün arkadaşımla birlikte otobüsün arkasına asıldık, otobüsle beraber gitmeye başladık. Ben tabi kurtardım kendimi ama arkadaşım asılı kaldı ve hep ayakları parçalanmıştı.

Mukaddes, Kenan ve Kaniye Övdüm

Benim iki amcam Çanakkale’de şehit olmuş. Babaannem Münevver Hanım’ın ağlamaktan gözleri kör olmuştu. Onun adını bana vermişler. Şehit maaşı bağlamak istemişler ama babaannem kabul etmemiş. Babamda Çanakkale’de savaşmış. Hatta Atatürk ile birlikte savaşmışlar. Kendisi Çanakkale gazisiydi.
Evimiz iki katlıydı. 10 tane odamız vardı. Çok büyük, bahçeli bir evdi. Bahçede domates vs. yetiştirirdik. Balıkçı Musa Amcamız vardı. Sürekli sokağımızdan geçerdi, peşinden de kediler gezerdi. Dondurmacımız vardı. Küçük külahlarda dondurma satardı. Atlı bir adam yağ satıyordu. Atın üzerine dolap gibi bir şeyler koymuştu. Onların kapaklarını açar oradan şişelere yağ doldururdu. O yağ pırıl pırıl parlardı. Annemler haftada bir falan ondan yağ alırlardı. Ulaşım yoktu. Bazen kar yağdığında okula gidemezdik. Eskiden simli kartlar olurdu, yılbaşında birbirimize atardık. Buradaki evlerin hepsi o kartlardaki gibi olurdu. Şimdi sadece kartlarda kaldı o görüntüler. Evler hep tek katlıydı. Piremir’in en önemli özelliği çok lodos almasıydı. Ya komşunun evini su basardı, ya da lodostan çatılar uçardı. Lodosta evler sallanırdı.
Bir arkadaşımızın evine gittiğimiz zaman kapıyı çalmazdık. Herkesin kapısı açıktı, istediğimiz gibi girer çıkardık.

Sibel Gök tarafından 27 Kasım 2015 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP