Fatma Tuncalı ile sözlü tarih görüşmesi

1922 Bulgaristan Tırnavo doğumluyum. Umurbey, Hamam Sokak’ta oturuyorum. Ailem Tırnova’ya, Balkan Harbi’nden sonra Kırcaali’den göç etmiş. Ancak sonrasında akrabalarımızın bir kısmı Lüleburgaz’a geri dönmüş. Babam kumaşçıydı. Köy köy gezip kumaş satardı. Ancak babamı genç yaşında kaybettik, onun vefatıyla bizim buraya gelişimiz de gecikti. Biz 6 kardeştik. Hepimiz de Türkiye’yi merak eder, buraya gelmeyi isterdik. İlk gelen abim oldu. O, yengemle bizden 2 sene evvel Türkiye’ye geldi. Biz de 1934 senesinde geldik. Geldiğimizde ben 12 yaşındaydım. Akrabalarımız olması sebebiyle önce Lüleburgaz’a yerleştik. Atatürk’ün Merinos’un açılışına geldiği 1938 senesinde de Bursa’ya taşındık.

İpeker (Gaffarzade) Dokuma Fabrikası’ndan bir görünüm

İlk önce Muradiye’de oturduk. Bu dönemde Merinos’ta işe başlamıştım ancak Yenimahale’ye taşınınca nöbet sistemiyle çalıştığımızdan gidip gelmem sorun oldu ve Merinos’tan ayrılmak zorunda kaldım. Yenimahalle’ye 1940 senesinde geldik. Bir süre de Çukur Mahalle’de oturduk. Yenimahalle o zaman gene şehrin içinde kalırdı ama evler tek ya da iki katlı olurdu. Apartman yoktu. Umurbey’de fabrikalar vardı. Fabrikalar genelde Yunan isimliydi. Sait Ete (Ete Mensucat), Kostanbay, Gaffarzade’nin Köylüyan, Sakarya, Beylik fabrikaları vardı. Kadınlar da çalışırdı buralarda. 1940 yılında Gaffarzade’nin şirketi açılınca ben, annem, kardeşim, oğlan kardeşim, abimlerin yanından ayrılıp Talimhane’nin karşısında bir eve taşındık. Yenimahalle’ye taşınınca dokuma şirketine girdim. Şu an müze olan yeri Gaffarzade-İpeker 1939-1940 senesinde dokuma üzerine kendisi yaptırdı. Diğer taraftaki Yunanlılardan kalan fabrikayla kozaklık çalışıyordu. Bahçenin ortasında büyük bir bina vardı. Kelebek olmadan önce böcekleri oraya getiriyorlar ve istime (böcekler kozadan çıkmadan önce sıcaklıkla böcekler öldürülür) tutup sıcaklıkla öldürüyorlardı. Ben burada çalışmadım ama merak edip arkadaşımla görmeye gittim. Öldükten sonra da kozaları sıcak tavaların içine atar, küçük bir süpürgeyle kozanın her birinden kamçıbaşları (birer telleri) toplanır ve bu teller belirlenen kalınlığa göre belki 7 belki 8’li olarak birleştirilerek sarılırdı. Ben Gaffarzade’nin şirketinin dokuma kısmında 3 yıl çalıştım.
Foto 1
Eşim terziydi. Kardeşiyle birlikte Kayhan’da çalışırlardı. Şapkaya kadar her çeşit erkek giysisini dikerlerdi. Eşimin ailesi ile benim ailem Kırcaali’den tanışırmış. Alman Harbi’nde Bulgaristan, Kırcaali’den kayınpederimin ablaları da Malkara’ya gelmişler. Torunları hala Malkara’dadır. Amcamlar da onlarla birlikte önce Malkara’ya sonrasında da Bursa’ya gelmişler. 3 Mayıs 1942 tarihinde evlendim ve Mollaarap’ta Kerpiçhane’ye gelin gittim. Orada 4 sene kaldık. O yıllarda, evimizin bulunduğu Hamam Sokak’taki arazileri evkaf satılığa çıkardı ve açık arttırma ile satıldı. Eşim Nuri açık arttırmaya katılmış. O dönemde buralardaki arazileri Sait Ete topluyordu. Ancak eşim Ete’ye burayı iş için değil ev yapmak için istediğini söyleyince Sait Ete açık arttırmadan çekilmiş. Aldığımız arazi çok geniş bir araziydi. 1945 senesinde evimizi yapmaya başladık. 3 katlı kâgir bir bina yaptık. Yoldan geçenler okul mu burası diye sorardı. 1947 senesinde yeni evimize taşındık ve eşimin kardeşi ve eşiyle beraber oturmaya başladık.

Biz Umurbey’e taşındığımızda mahallede bir hamam, onun yanında bir iki ev, bir de sokağın köşesinde tek katlı bir ev vardı. Gafarzadelerin ise Ermenilerden kalma 3 katlı bir evleri vardı. Bahçesi çok büyük, havuzlu ve fıskiyeliydi. Çok fazla komşumuz yoktu ama zaman çabuk geçerdi. Çünkü bütün işi kendimiz yapardık. Zamanla sabah kahvelerimiz oldu. Öğleye doğru her gün birimizde kahve içmek için toplanırdık. Umurbey, Hamam Sokak’taki eski komşularımızdan Şükriye Hanım vardı. Alışveriş işini veya evin eksiklerini Kayhan Çarşısı’ndan, Tuz Pazarı’ndan yapardık. O zamanlar Çarşamba pazarı kurulmazdı. Daha yeni kurulmaya başlandı.

Kızım, Namık Kemal İlkokulu’nda okudu. Ayrıca mahallemize yakın Setbaşı ve Nilüfer okulları vardı ama Nilüfer İlkokulu üçüncü sınıfa kadardı. Büyük oğlum İsmail de üçüncü sınıfa kadar Nilüfer İlkokulu’nda okudu. 4. ve 5. sınıfları Setbaşı İlkokulu’nda bitirdi. Ortaokulu da Çelebi Mehmet Lisesi’nde okudu.

1940’lı yıllarda elektriğimiz vardı da suyumuz yoktu. Haberleşme telgraf ya da mektupla sağlanırdı. Türkiye’ye geldiğimizde radyo, televizyon hiçbir şey yoktu, bir tek gramofon vardı. Bize televizyon 1976 ya da 1977 senesinde geldi.

Buralar hep bomboştu. Biz evin üçüncü katında oturuyorduk, teleferik açıldığında gelen misafirlerle oturur seyrederdik. Şimdi bak gökyüzünü göremiyoruz. Hep iki katlı üç katlı evler vardı. Kına gecelerimiz hamamda oluyordu. Hamamlar her gün gündüz bayanlara, gece erkeklere açıktı. Kına geceleri akşam olurdu. Yemek falan olmuyordu. Parası olanlar kaynarca da yapıyorlardı. Hamama çınar ağacının oradan giriliyordu. Oranın arkası da İpekerlerindi. Annem nazar için dua okurdu. Kurşun döken Şükriye Hanım, köşede hala sağ. Ben ise sinir sıkışmasına falan yakı yapıyordum. Çıkıkçı Hasan vardı, kırığı da çıkığı da sarıyordu, bu işin ustasıydı. Hıdırellez’de gül altına çömleklerle maniler konur sabahta bu maniler genç kızlar tarafından çekilip okunurdu.
Sibel Gök ve Serap Tuba Yurteser tarafından 6 Kasım 2013 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP