1945 yılı Trabzon Of doğumluyum. 1963 yılında Bursa’ya Musababa Mahallesi’ne geldik. Rahmetli babam Mehmet İbrahimoğlu çok eski yıllardan beri gurbetçilik yaptı. En sonunda “ben Bursa’ya yerleşeceğim” dedi. Burada komşusu Aşık Dede vardı. Kendisi Erzurumluydu. “Ben komşu buldum buradan ayrılmam” dedi. Aşık Dede’nin adı Mehmet Ali Güneş’ti. Oda rahmetli oldu. Arsa sahibini buldular anlaştılar. O zamanlar buralar bomboştu. Bir tek Aşık Dede’nin evi vardı. Birde karşıda İspirli Rıza Dede ile Murat Karadeniz vardı. Burası Karadeniz’e çok benziyordu. Hayvancılık yapmaya uygun bir yerdi. Biz bile bir dönem hayvan baktık. Mahallenin olduğu yerde üzüm bağları, tütün tarlaları vardı. Bir iki ev derken koca mahalle oldu.
Babam bakır kalaycılığı yapardı. Kendisi 1926’dan 1950 senesine kadar burada çok gezdi ve Bursa’ya yerleşmeyi çok istedi ama annem razı gelmedi ama şimdi buradaki mezarlıkta yatıyor. Babam Bursa’ya geldikten sonra bir iş yapmadı. Ben Tofaş’tan emekliyim. Tofaş fabrikası kurulunca oraya müracaat ettim ve 9.11.1970 yılında çalışmaya başladım, 1992 yılında da emekli oldum.
1963 yılında biz buraya geldiğimizde Fetih Sokak’ta tek katlı bir ev yaptık. Bahçede tulumbadan su çıkarttık. Karşıki yolda su vardı. Biz üç beş hane toplandık, hem kazdık, hem boruları kendimiz aldık. Karşı yoldan suyumuzu kendimiz aldık. Elektrik için de birkaç direk diktik ve karşı caddeden elektriğimizi de aldık. Eskiden Emirsultan’dan bu tarafa araba geçmiyordu. Derebahçe’den bu tarafa araba nerde geçecek. Emirsultan’a gider oradan dolmuşa, otobüse binerdik. Zaman geçtikçe yolumuz da yapıldı, doğalgazımız da geldi. İnsanlar, evler çoğaldıkça hizmet de geldi. Telefonu yıllar sonra aldık. Fabrikada çalışırken telefona yazıldım, birkaç sene sonra anca bağlandı.
Mahallede ekseri Karadenizliler var ama benim çevremde Dağlı, Bulgaristanlı, Yunanistanlı komşularımız var. Komşularımdan çok memnunum, çok güzel anlaşıyoruz. Tabi eski ilişkiler şimdi pek kalmadı. Bayramlarda seyranlarda gelip gitme zamanla kalktı. Komşuluk çok önemli. Bir sıkıntı olduğunda ben komşuma koşacağım, o bana koşacak. İnsanın en yakınındaki insan komşusu oluyor. Çocuklar yani nesilde ne büyüğe, ne küçüğe, ne sevgi var, ne saygı var. Bu aile ortamını tümüyle yok etti. Bu aslında bizim için iyi bir şey değil. Çocuklarımıza bunu aşılayamadık. Akrabasını, büyüğünü, küçüğünü öğretemedik. Burada suç anne babalarda.
Üç kızım, iki oğlum var. Eşim Gülizar Hanım 1996 yılından beri rahatsız. Kendisinin bakımıyla ben ilgileniyorum. O yüzden mahalleden pek uzaklaşmam. Çocuklarım Emir Buhari İlkokulu’nda okudular. Kızlarım Yeşil’deki Kur’an Kursu’na gitti. Oğullarım da üniversite mezunudur. Çocuklarımın isimleri, Hatice, Sema, Zeynep, Mehmet ve Zafer.
Musababa Camisi çöplüktü. Minaresi yıkıktı. Burada cami olduğunu o yıkık minareden anlardık. Caminin olduğu yer bir tepeydi. Zaten bu bölgeye Yıkık Minare derlerdi. Bir gün babam namaza Emirsultan Camisi’ne gideyim diye evden çıktı. Burada cami yoktu. Derebahçe’nin oraya geldiğinde iki kişi ile karşılaşmış, ellerinde de bir tarihi kitap varmış. Onlarla selamlaşmış, adamlar babama Musa Baba’nın türbesini ve camisini arıyoruz demişler. Rahmetli babam öyle olmuş ki yerin dibine batmış. Burası yıkılmış çöplük, nasıl göstereyim burasını demiş. Adamlar Kuveyt’ten gelmişler. Adamları almış götürmüş caminin oraya ama her yer yıkık, dökük. Adamlar Musa Baba’nın kim olduğunu bilseydiniz, burayı böyle viran bırakmazdın demişler. Babam hemen gitmiş Mehmet Çakıcı’yı bulmuş. Ona bu yaşadığını anlatmış. Hemen mahalleden birkaç kişi bir araya gelip bir dernek kurdular ve faaliyete başladılar. Caminin olduğu yerdeki ağaçları kestiler. Ankara’ya gittiler ve çalışmalara başladılar. Babamlar olmuşken biraz büyük bir cami yapalım demişler ama katiyen müsaade etmemişler. Bir santim büyük yapamazsınız demişler. Caminin inşaatına 1978 yılında başlandı. Cami aynı temellerin üzerinde yürüdü. Cami tamamen mahallelinin çalışmasıyla yapıldı. En büyük şans Kazım Baykal’ın da bu çalışmalara katılmasıydı. Ben bile fabrikada vardiyalı çalıştığımdan uygun saatlerde gelir burada cami inşaatında çalışırdım. Mehmet Çakıcı sabah namazında herkesi çağırırdı. Sabah namazını burada kıldırır, sonra çalışmaya başlatırdı. Biz caminin üstü açıkken, çatısı kapanmamışken burada namaz kıldık. Cami inşaatındaki ustabaşı Dursun Onay’dı.