Semin Metin ile sözlü tarih görüşmesi

1957 yılında Muradiye mahallesinde dünyaya geldim. Ortaokuldan terkim. Ailem mahalleye 1959 senesinde yerleştiler. Dedem ve babam Yunanistan’dan gelmişler. Babamın abisi Yunanistan’da savaşa katılmış ama tam olarak nerede, nasıl bilemiyorum.

Mahallede kız kaçırma çok yoktu. Zaten mahalleden kimse kimsenin kızına, kardeşine yan gözle bakmazdı. Herkes birbirine kardeş gözüyle bakardı. Mahalle içinden kız alma pek olmazdı.

Eskiden düğünler sokak aralarında olurdu. Salonlarda düğün yapılmazdı. Sokağa iki taraflı perde gerilirdi. Kına akşamları tavuk alma yapılırdı. Halen daha tavuk alma geleneği devam etmekte. Sünnetlerde çocuklar Emir Sultan ve Tophane yamaçlarına götürülürdü. Sonradan Veysel Karani Hz.lerine gidilmeye başlandı.

Doğum gelenekleri eskiden neyse şimdi de devam ediyor. Hediyeleşme, bebek mevlidi halen yapılıyor. Benim farklı gördüğün bir şey geceli gündüzlü sayma. Mesela eskiden bebek kırk gün evden çıkarılmazdı. Şimdi gece ayrı, gündüz ayrı sayılıyor. Bebek 20 günlükken evden çıkartılıyor. Yarı kırk diye tabir ediliyor. Benim farklı gördüğüm uygulama bu.

Eskiden Hıdrellez haftasına Kaplıkaya deresine gidilirdi. Dede derlerdi. O gün mahallede kimseyi bulamazdın, herkes Dede’ye gitmiş olurdu.

Kışın mahallemizin kızları, erkekleri hep beraber merdivenle kızak kayardı. Bir merdivenin üzerinde yirmi kişi kayardık. Şimdi çocuklarda kızak kayma alışkanlığı da yok. Azıcık kar olsun hemen gelip tuz döküyorlar. Eskiden yürüme yollarına kül dökülürdü.

Şimdi kimse kimseyi tanımıyor. O zamanlar yardımlaşma çok vardı. Hastaya mahalleli sırayla yemek götürür, ilgilenirdi. Düğün yapacak olanlara herkes bir ihtiyacı olup olmadığını sorardı. Boş olanlar düğünlerde koştururdu. Ev yapacak olana yardım edilirdi. Maddi ya da bedenen herkes elinden geleni yapardı.

Cenazelerde yedi gün cenaze evinde tebareke okunur. Cenaze evine yemekler götürülür. Bu gelenek halen devam ediyor. Herkes işi elverdiğince cenaze namazına katılmaya çalışıyor.

Hacca gidenler otobüse binecekleri yerden uğurlanır, yine döndükleri zamanda gelecekleri güzergâhta karşılanırlardı. Babam mesela hacca gideceği zaman İran-Irak savaşı vardı. Hacca gidiş yasaklanmıştı. Ancak iki sene sonra gidebilmişlerdi. Bütün mahalle Fomara meydanından babamları uğurlayama gelmişti. Şimdi mesela Yenişehir Havaalanından gideceklerse oradan uğurlanıyor ve yine oradan karşılanıyorlar. Eve geldiklerinde herkes hayırlı olsuna giderdi. Şimdi yine bu gelenekler yakın komşular arasında devam ediyor.

Çocukken mahallede çelik çomak, birdirbir, saklambaç, cilli gibi oyunlar oynardık. Yani hatırladıklarım bunlar.

Misafir geldiği zaman yemeklere daha çok özen gösterilirdi. Misafirler bizim yatmadığımız yerlerde yatarlardı. Yüklükten yeni yataklar, yorganlar, yastıklar indirilirdi. Misafire çok özen gösterilirdi. Uğurlarken arabanın arkasından su dökülürdü.

Mahallede okul yoktu, Namazgah’ta Namık Kemal İlkokulu’na gittim. Sanıyorum dördüncü sınıfta askeri lisenin oradaki Piremir İlkokulu’na devam ettim.

Evlerimizde su yoktu. Su ihtiyacımızı mahalle çeşmelerinden karşılardık. Annemler beni su almaya gönderir, ben gider top oynardım. Bu yüzden çok sopa yemişimdir. 1975-1980 yılları arasında evlere su geldi diye tahmin ediyorum. Elektrik sudan önce geldi ama tam tarihini hatırlayamıyorum.

Pikap vardı. İlk televizyonu Adem Kalfa almıştı diye hatırlıyorum. Muhammed Ali’nin maçlarını izlemeye oraya giderdik. Evlerde telefon yokken mahallede iletişim küçük çocuklarla sağlanırdı. Komşulara çocuklarla haber gönderilirdi. Bir de “bak yere tükürüyorum, kuruyuncaya kadar gel” denirdi. Çocukların bu şekilde çabuk cevap getirmesi istenirdi.

Mahallede ilk otomobil Kanbur Yusuf’un babasında vardı. Davutkadı-Heykel hattında dolmuşçuluk yapardı. Mahalledeki ilk araba oydu.

Alışveriş Tahtakale, köylü pazarından yapılırdı. Babalar o işi hallederdi. Sonradan mahallemize Cuma günleri pazar kurulmaya başlandı.

Benim dedem at arabacısıydı. Döküm, tekstil işleri yapanlar vardı. Tabi arada memurluk yapanlarda bulunuyordu. Kadınlar çok çalışmazdı ama benim annem Köz Hizmetlerinden emekli oldu mesela. Yani arada çalışanlar kadınlar da vardı. Ben de Köy Hizmetlerinden emekli oldum.

Mahallemiz genelde Yozgat ve Diyarbakır’dan göç aldı. Komşularımızla uyum içerisinde yaşadık, hiçbir sorun yaşamadık. Mahallemizden de zamanla göç edenler oldu ama çok istisnaidir. Özellikle eskilerden mahalleden giden yok. Aksine mahalleye göç daha fazladır.

Mahallemizde ebe Derya Abla vardı. Kendisi hastaneden ayrılmıştı. Mahalleliye iğneyi o yapardı. Hamile hanımlara yardımcı olurdu. Ama genelde herkes hastaneye giderdi.

Mahallenin meczubu diyebileceğimiz İlhan abimiz vardı. Kendisinin mahallede kafasını yarmadığı kimse kalmadı. Bizi çok kovalardı. Ama biz de onu çok kızdırırdık. Rahmetli oldu.

Eskiden her istediğini giyemezdin. Anne baba çok karışırdı. Saçlarını uzatmak istesen izin vermezlerdi. Senden önce pantolonun paçaları köşeyi dönerdi. İspanyol paça diyorlardı. Dediğim gibi pek de rahat değildi. Anne baba her şeyine karışırdı. Benim okula gittiğim yıllarda kara lastik giyilirdi. Kösele ayakkabı gibiydi, lükstü.

Mahalle bakkalımız Recep Amca’ydı. Bakkal mıydı, melek miydi, belli değildi. Çok iyi bir insandı. Mahalle kasabımız olmadı, çok kısa bir süre çalıştı gitti. Berberimiz halen devam ediyor. Recep Amca dışında öyle akılda kalan bir esnaf yoktu.

Ramazanlarda babamlar ev ev gezip teneke çalarlardı. Davulcu vardı zaten ama onlar muziplik olsun diye teneke çalar komşuları zamanından önce kaldırırlardı. Zillere basar saklanırlardı. Herkes birbirini tanıdığı için bu muziplikler hoş karşılanırdı.

Kırmızı teleferikten önce tahta bir teleferik vardı. Kabin tahtaydı, direkler tahtaydı. Teleferik kulübe gibi bir yere girerdi. Şu anki muhtarımızın babası o teleferikten düşüp ölmüştü. O tahta teleferikten sonra kırmızı teleferik yapılmıştı.

Eskiden kışı kış, yazı yaz gibi yaşardık. Gerçi halen öyledir. Bursa’da ilk kar Teferrüç’e düşer. Yazın serindir. Herkes buraya kaçar. Havası mis gibi tertemizdir. Uludağ’ın eteklerinde oturmak her zaman farklıdır. Dolayısıyla Teferrüç’te oturmak da ayrıcalıktır.

Mehmet Esen tarafından 04 Mart 2015 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP