Nihat Yapar ile sözlü tarih görüşmesi

1955 yılında Bursa Çatalfırın’da dünyaya geldim. Yahudilik diye de geçer ama biz orada otururken henüz şehir ilçelere ayrılmamıştı ve orası Kuruçeşme olarak anılırdı.  Annemin anne tarafı Balkan Harbi’nden sonra Bulgaristan’dan gelmiş. Diğer aile üyelerimin hepsi Bursa’nın yerlisidir. Anne dedem ve baba dedem 700 yıllık Bursalı. Anne dedem Mehmet Demir Yenişehir’in Akbıyık köyündendir. Arapşükrü Sokağı’nda kahvehanesi vardı. Babam Yahya, annem Bahriye. Annem de terziydi. Babam kahveciydi, sonradan da elektrikçi oldu. Ben doğduktan sonra Tavşanlı’ya madenci olarak tayini çıktı ve biz Tavşanlı’ya yerleştik. Babam emekli oluncaya kadar orada yaşadık. Ancak Bursa ve özellikle Çatalfırın ile irtibatımız kopmadı.

Hüsniye, Nihat, Zerrin, Melike Yapar ve komşuları Şahsene kömür taşırken

1961 yıllarında Kent Meydanı’nın olduğu yerler şeftalilik, böğürtlenlik ve çöplüktü. Bursa’nın çöplüğü orasıydı. Sonradan garaj yapıldı. 1960’lı senelerde anneannem, teyzem, annem ve ablam ile birlikte Çatalfırın’dan yürüye yürüye Heykel’e geldik. Annemler biliyorlardır gerçi ama bana sürpriz olmuştu, son idama denk gelmiştik. Bu da hiç unutamadığım anlardan birisidir.

Mustafa Kemal Yapar, öğretmeni Serhat Çakmak ve arkadaşı ile okul bahçesinde

Babam daha sonra Teferrüç’ten bir yer almaya karar verdi. Kendisi madenciydi ama aynı zamanda da kalp hastasıydı. Madenin doktorları havadar bir yerde oturmasının daha uygun olacağını söylediler. Teferrüç de ormanın dibi, havası güzel diye orayı tercih etti. 1968 yılında Battalcıoğlu’ndan arsasını aldı ve 1973-1974 tarihlerinde de ev yaptı. 1975-76 yıllarında da taşındık. Evimizi Muzaffer Bey diye bir akrabamıza yaptırmıştık. 4 katlı bir evdi.

Mustafa Kemal Yapar’ın Teferrüç mahallesinde sünnet kınası, 1996

O tarihlerde mahallede asfalt yoktu. Bizim ilk evimizi yaptığımız Şenesen Sokak’ta su yoktu, asfalt yoktu, parke taş yoktu, sadece toprak yol ve elektrik vardı. Toprak yoldan gidip geliyorduk evimize. Sonradan mahalle büyüdükçe muhtarlarında ilgisiyle 1980 yılından sonra mahalle biraz kalkındı. Yukarıda ormanın içindeki depolarda kaynak suyu vardı, meydanda bir çeşmeden akardı, su ihtiyacı oradan karşılanırdı. Rahmetli babam su vermek sevaptır diye dağa bir depo yaptırmıştı; bir de kapının önüne bir depo yaptırmıştı. Siyah borular vardır ya rulo şeklinde o borularla yukarıdaki depodan kapının önündeki depoya boru çektirmişti.  Gelen geçen oradan su alırdı, içerdi. 1989 yılından sonra mahalle biraz daha hareketlendi. Mehmet Aydın’ın muhtarlık ve Mümin Metin Amca’nın azalık yaptığı dönemde, onların gayretleriyle evlere su geldi, asfalt yapıldı. Daha önce değindiğim gibi elektrik hep vardı.

1980’li yıllarda mahalleye otobüs çıkmaya başladı. Mahalleli ihtiyaçlarını şehir merkezinden karşılardı. Pazar pazarından alışveriş yapılırdı. Son 15 yıldan beri de Cuma pazarı kurulmaya başlandı.

Teferrüç’te, Zehra, Hüsniye, Zekiye, Bahriye, Hanife Hanım yufka yaparken, 1994

Bayburtlu Nevzat Taşdemir’in bakkal dükkanı vardı. Lakabı Erbakan’dı. Tüp de satardı. Kahvehane vardı, berber İbrahim Abi vardı. Onlardan başka esnafta yoktu.

Eski komşularımız; Mustafa Cebeci, Salih Cebeci, Zehra Cebeci, Kasım Karaca, Rıza Karaca, Mümin Metin, Hanife Hanımlar, Hediye Ablalar, Sebileler ve dağ yöresinden gelen komşularımız çoktu.

Teleferik Meydanında Ali Osman Gür İlkokulu folklor ekibi törende, 1998

Ben belediyede otobüs şoförlüğü yaptım ve emekli oldum. Peronlarımız Şehreküstü’ndeydi. Daha öncesinde ise otobüsler Ulucami’nin oradaki havuzun bulunduğu yerden kalkardı. Oradan Şehreküstü’ne geçmişlerdi. Eşim Hüsniye Tavşanlı’dan gelin geldi. Büyük kızım Zerrin, küçüğü Melike, oğlum Mustafa Kemal. Çocuklarım Ali Osman Gür İlkokulu’na gittiler. Büyük kızım sanırım 1984 yılında ilkokula başladı ve o okulun ilk talebelerindendi. Yani okul 1984-85 yılında eğitime başladı diyebilirim.

 

Mahallemizde herkes birlik beraberlik içinde yaşadı. Hanımlar yazın kapının önünde otururlar, konuşurlar, anlatırlar, örgü örerlerdi. Bir gün bize gelirler, ertesi gün diğer komşuya giderlerdi. Birlikte yer içerlerdi.

Burası kırsal alan, kenar mahalle olduğu için hazine arazilerine evler yapılıyordu. O zamanlar müdahale eden de yoktu. Bizim evin olduğu bir sıra vardı orası tapuluydu. O da müstakil tapu değil, müşterek tapuydu. Eski evimiz miras kalınca satıldı ve şimdiki evimi aldım. 2001 yılından beri de bu evimde oturuyorum.

Yukarıdaki komşularımızla da aramız çok iyiydi. Annem rahmetli olduğunda yukarıdaki komşularımızın da hepsi geldi. Asla birbirimizi bırakmadık. Eşim eski komşularıyla halen çok iyi görüşür. Komşuluk bizim buralarda kaybolmadı. Türkiye’nin her yerinden insan var burada. Ama hepsi de çok iyi insanlar. Düğünlerde, cenazelerde herkes koşar, birbirine yardımcı olur. Herkes birbirini tanır. Kimse kimseden çekinmez. Çocuklar bir tarafta oynarlar.

Evimizin altında Teferrüç Parkı var. Teferrüç Parkı’ndaki bütün ağaçlar dikmedir. Eşimin amcasının oğlu Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde okumuş ve buradaki ağaçları onlar öğrenci iken dikmişler. Tavşanlı’dan her geldiğinde söylerdi. Biz mahalleye geldiğimizde ağaçlar vardı.

Yukarıdaki evdeyken bir kış sabahı kalktım, hazırlandım, işe gitmek için evden çıktım. O zamanlar çok kar yağardı. Ağaçların üstü karla kaplanınca eğilir, mağara gibi olurdu. Evden çıktım bir baktım iki üç tane köpek yavrusu gibi hayvan evin oralarda geziniyor. Köpek yavrusu gibi diyorum çünkü köpek yavrusuna da pek benzemiyor. Adımımı bir attım dize kadar kar. Sonra bir baktım dört beş tane tilki yavrusu, peşimde koşturmaya başladılar. Tilki yavrusu olduklarını da kuyruklarından anladım. Bizim evin orada da kömürlük vardı. Kömürlük dolu olduğu için sıcak oluyordu, oraya sığınmışlar. Kömür kapalı ortamda hava almazsa kendi kendine yanar. Maden ocaklarında da öyledir. O yüzden kömürlükte küçük bir açıklık vardı, her halde oradan girip çıkıyorlardı. Akşam geldim baktım anneleri almış götürmüş yavruları. Yine bir sabah karda aşağıya doğru iniyorum. Yengende beni yolcu ettikten sonra camdan bakar, arkamdan okurdu. Evimiz de tam yola karşıydı. Bayırdan aşağıya doğru inerken yukarıdan tok bir ses geldi. Bir döndüm 10-15 tane domuz. Bahçenin köşesinde bir elektrik direği vardı, o irkilmeyle elektrik direğine nasıl tırmandığımı bilmiyorum. Domuzlar aşağıya doğru inince direkten indim, servise yetiştim. Öyle kar yağardı ki hayvanlar aç kalınca aşağılara inerdi. Zaten bizden sonra ev yoktu. O eski evimizin terasına çık, yak mangalını da, ova nasıl zarar görmüş gör.

Eski teleferiğin sesi evimizden duyulurdu. O ses bana müzik gibi gelirdi.  Eski teleferik orada, ilk direğin bulunduğu yerde kalmalıydı bence. Gelenler eski teleferiği de görürlerdi. Eski bina da kalacaktı, oradaki malzemelerin hiç birini çıkarmayacaklardı. İçine eski fotoğrafları koyacaklardı. Vagonları ilk direğe çapraz şekilde sabitleyeceklerdi ki rüzgarda birbirine çarpmasınlar. Mis gibi Teleferik Müzesi olacaktı. Gelenler bir lira atsa kumbara da birikirdi. Maalesef onlarda gitti.

Çok eskiden burada atış poligonları varmış. Resmi dairelerde çalışanlar, askerler, polisler, muhtarlar burada atış talimi yaparlarmış. Mesela bir tanesi Teferrüç’te minibüs durağının olduğu yerdeydi. Bende hayal meyal hatırlıyorum. Dedem eskiden buraya atış talimi yapmaya geldiklerini anlatırlardı. Askeri Lise’nin orada babamın halası vardı. Evi şu an lisenin içinde kalan Kadriye Camisi’nin hemen karşısındaydı. Orada ipekböcekçiliği yaparlardı. Evlerinin orada bir sürü dut ağacı vardı. Cami zaten önceden lisenin dışındaydı. Sonradan istimlak ederek camiyi okulun içine aldılar.

Eskiden misafire hürmet vardı. Yabancı bile olsa en güzel şekilde ağırlanırdı. Bir keresinde eski evdeyken dağdan iki turist geliyor, yağmurdan nasıl ıslanmışlar. Annem onları öyle sırılsıklam görünce eve davet etti. Ben işte çat pat İngilizce eve davet ettim. Annem de o gün dolma yapmış. Eve geldiler ilk önce bir kurulandılar. Hani geçici yaz yağmurları olur ya o yağmura yakalınmışlar ama çok ıslanmışlar. Sonra bize bir mektup göndermişler. Mektubu da Türkçe yazdırmışlar. Nasıl teşekkür ediyorlardı.

Sibel Gök tarafından 06 Mayıs 2015 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP