Salim Sütçü ile sözlü tarih görüşmesi

1936 doğumluyum. Ailem İnegöl’ün Hamzabey köyündendir. Babam senelerce köyün sütünü toplayıp İnegöl’e götürdü. Soyadı kanunu çıktığı yıllarda babama ne iş yaparsın diye sormuşlar. O da süt topladığını, sattığını; köyde de bizi sütçü diye andıklarını söyleyince soyadımız “Sütçü” olarak yazılmış. Ben ilkokulu bitirdikten sonra Bursa’ya geldik ve Umurbey Mahallesi’ne yerleştik. Bir sene sonra da Yenimahalle’ye taşındık. Bursa’ya geldiğimizde yaşım 13-14’tü ve bir işe girip meslek öğrenmem gerekiyordu. Yenimahalle’deki akrabalarımdan biri beni tuttu, Demirtaş Mahallesi’nin hatırı sayılır oto tamircilerinden Hamdi Usta’nın yanına götürüp çırak verdi. O zamanlar Bursa’da üç tane oto tamircisi vardı. Hamdi Usta askere gidip geldikten sonra beni yüzde yirmi payla yanına ortak aldı. Mesela 100 lira kazanıyorsa 20 lirasını bana veriyordu. Sonra ustamın da izniyle Gemlik’te bir oto tamircisi açtım. Ancak üç sene yürütebildim ve tekrar ustamın yanına geri döndüm. 1966 yılıydı. Köy Hizmetleri YSE (Yol, Su, Elektrik) kurumu daha yeni kurulmuştu. 3 tane de arabaları vardı. Bölge Müdürü’nün arabasını da bakım için bize getirirlerdi. Onun şoförünün tavsiyesi ile 1967 yılında Köy Hizmetleri’nde işe başladım. Yirmi yıl çalıştıktan sonra 1987 yılında emekli oldum.

1989 yerel seçimlerinde mahallemden benimle birlikte 4 muhtar adayı çıktı. Tombaladan ben çıktım ve 1989 seçimlerinden 2009 seçimlerine kadar arka arkaya 4 dönem, 20 yıl Yenimahalle’ye hizmet ettim. Muhtarlık dönemimde mahallenin künyesini okumaya başladım. Geçmiş yıllarda Yenimahalle’nin bulunduğu bölgede mısır, tütün ekiliyormuş. Hemen ormanın dibiymiş. Daha sonra Romanya’dan gelen muhacirler buralara yerleşmiş ve Yenimahalle’yi oluşturmuşlar.

Muhtarlık Balabancık’ın başında, çukurda ufacık bir yerdi. Orayı genişlettim, düzenledim ve iki dönem orada muhtarlık yaptım. Romanya’dan gelenler o çukur bölgeye, Çukur Mahalle dediğimiz yere yerleşmişlerdi. Mahallenin daracık sokakları vardı. Dağdan eşeklerle odun kesip, getiriyorlar ve Çukur Mahalle’deki caminin önünde satarak geçimlerini sağlıyorlardı. Mahallenin üst kısmına da Kırım’dan gelen Tatarlar yerleşmişlerdi. Şu an yeni yapılan muhtarlığın bulunduğu alanda Kırım Tatarları’nın mezarları bulunuyordu. Yolun altında da Romanya’dan gelen vatandaşların mezarları vardı. İki mezarlık ayrıydı. Aradan ufak bir yol geçiyordu. Yolu su deposuna doğru genişlettim.

Mahallenin adı eski Osmanlıca kayıtlarda “Yeniyer” diye geçiyordu. Osman Sayılgan’ın muhtarlığı döneminde ihtiyar heyeti toplanıp mahallenin adının Yenimahalle olarak değiştirilmesine karar vermiş. Müracaatlarını yapmışlar ve mahalle “Yenimahalle” adını almış.

Eskiden tek katlı bahçeli evler vardı. Komşular genelde birbirinin akrabasıydı. Mahallede Kırım Tatarları, Roman Tatarları ve yerliler oturuyordu. Gerçi şimdi yerli pek kalmadı. Ararsan belki 10 aile zor çıkar. Evlerde komşu kapıları vardı. Bir şey pişirdikleri zaman sokağa çıkmadan komşu kapılarından birbirlerine götürürlerdi. Benim satın aldığım evde de komşu kapısı vardı, ancak ben daha sonra o kapıyı ördürüp kapattım.

Artık Yenimahalle’nin yerlisi Tatarlar pek kalmadı. 10-15 hane ancak çıkar. Eski evlerin yerine apartmanlar yapılmaya başlandıktan sonra mahalle çok göç almaya başladı. Genelde Yenişehir, Karacabey, İnegöl ve Orhaneli’den göç başladı. İnsanların bizim mahalleyi tercih etmesinin nedeni havası ve suyuydu. Teferrüç’teki su depomuzda saf Uludağ suyu vardı. Muhtarlığımın ikinci dönemine kadar mahalleli bu sudan içiyordu. Kaplarımızda bir tane kireç olmazdı. Doğancı Barajı yapıldıktan sonra mahalleye barajdan hat çekildi.

Düğünlerimiz çok güzel olurdu. Düğünler iki gün sürerdi. Cumartesi günü oğlan evinde damadın arkadaşları, konu komşusu, eğlenir, içki içerlerdi. Pazar günü gelin almaya davullarla gidilirdi. Erkekler çok içki içerdi; kimisinin yerlerde sürüklendiği olurdu. Şişelerin biri gider, biri gelirdi. Sokaklara masalar kurulurdu. Şimdi eski düğünler kalmadı. 1990’lı yıllardan beri düğünler salonlarda yapılıyor. Hiç unutmuyorum; benim düğünüm Hıdırellez günü olmuştu. Düğünden çıkan, Teleferik’in oradaki piknik alanlarına çıkmıştı. Hepsi leyla gibiydi. Hıdırellez sabahları ıvır zıvırını eşek veya beygir sırtına yükleyen bu piknik alanlarına giderdi. Teleferik’in aşağıları, şimdi Musababa Mahallesi’nin olduğu yerden Fidyekızık’a kadar her yer kestanelikti. Fidyekızık’ın orada dağdan sular akardı. Dağın eteklerinde akşama kadar eğlenilirdi.

Mahallede 1950’lerde elektrik vardı. Ama sık sık kesiliyordu. Gaz lambalarımız vardı. Bir de evlerin bir köşesinde büyüklerimizin topraktan yaptığı maşingalar vardı. Maşinga, topraktan yapılmış ocak benzeri bir şeydi. Maşingalar yakılır, yemekler onun üzerinde kaynatılırdı.

Eskiden Kırım’dan gelen Tatarların geneli çarşıda hamallık yaparlardı. Şu anki Demirtaş Sanat Okulu’nun karşısında sebze hali vardı; orada kabzımalın yanında çalışırlardı. Meşin zembilleri vardı; sabahleyin meşin zembillerini omuzlarına atarak giderlerdi. Bazısı da Bit Pazarı’na giderdi. Sonradan yetişen Kırım Tatarları kunduracı oldu. 1980’li yıllara kadar da her evde ipek böcekçiliği yapılırdı. Her evin bir köşesinde büyük bir kozaklık ve mancınık bulunurdu. Kozalar mancınıktaki sıcak suyun içine atılır ve kozalardan ipek sarılırdı. Kozalar kaynar suya atılınca fışır fışır ses çıkarırdı. Sarılan ipek çarşıya satılırdı. Mahallemizin bulunduğu bölgede birkaç tane büyük ipek fabrikası vardı. Mahallenin kadınları ve kızları bu fabrikalara çalışmaya giderdi. Ayaklarında terlik, ayakkabı yok; kara lastikleriyle sabah erkenden sürü halinde fabrikaların yolunu tutarlardı.

Mahallede herkes birbirini tanırdı. Birlik beraberliğimiz vardı. Bunlar ne zaman kaybolmaya başladı? Zamanla zenginleşen mahalleli mahalleden ayrıldı. Çekirge gibi semtlere taşındı. Mahallenin yerli halkı azaldı. Onların yerine de yabancılar gelmeye başladı ve onlarla da kaynaşmak biraz zaman aldı. Zamanla sevgi, saygı kalmadı. Komşumuzu görmez olduk, tanımaz olduk, selam vermez duruma geldik.

Muhtarlığım dönemimde mahalledeki en büyük sıkıntı okuldu. Aileler çocuklarını okullara zor zahmet yazdırıyordu. Mahallemize ait bir okul yoktu. Namazgâh’a doğru olanlar Namazgâh İlkokulu’na, Çukur Mahalledekiler Mollaarap İlkokulu’na, Teleferik’e doğru olanlar da Nuri Erbak İlkokulu’na çocuklarını kayıt ettiriyorlardı. Ama çocukların kayıtları bin bir nazla, ikinci bir ricayla yapılıyordu. Muhtarlığımın ikinci döneminde bütün enerjimi mahalleye bir okul yapılması için harcadım. Sürekli Milli Eğitim Müdürlüğü’ne dilekçe yazıyordum. Dosyam iyice kabardı. Ancak Milli Eğitim Müdürlüğü yer tahsisi olmadığı için okul yapamıyordu. 12 sene dilekçelerle uğraştım. O zamanlar Milli Eğitim Bakanı Turhan Tayan’dı. Ankara’ya gittiğimde ya da kendisi Bursa’ya geldiğinde sürekli okul konusundaki talebimi ifade ediyordum. Hiçbir şey yapamazsam eline ufak bir kâğıt tutuşturuyordum. Zaten o beni gördüğünde anlıyordu. Kendisinden Allah razı olsun okul şu an 4. senesini doldurdu. Benim son dönemimden bir önceki dönem yapıldı. O zamanki Yıldırım İlçe Milli Eğitim Müdürü: “Görevi sırasında şehit olmuş bir öğretmenimiz var. Eğer uygunsa okula onun adını verelim,” dedi. Ben de şehidin adı yaşasın diye düşündüm ve okul Şehit Öğretmen Mahmut Çatalkaya İlköğretim Okulu adını aldı.

Yenimahalle’de bir sokak, 2014

Işık Demir tarafından 16 Mart 2013 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP