1925 yılında Emirsultan Mahallesi’nde dünyaya geldim. Evimiz Dübekönü diye bilinen bölgedeydi. Şimdi o alana bir yeni bir okul yapıldı. Halen oturduğum Toprakçılar Yokuşu’ndaki evimize ben 7 yaşındayken geldik. Babam Recep rençperdi, annem Fatma ise ev hanımıydı. Aslen babamlar Yugoslavya göçmenidir. Ancak kaç yılında geldiklerini bilemiyorum. Ben Arnavut’um ama hiç Arnavutça bilmem. Annem ve babam bizim yanımızda asla Arnavutça konuşmazlar, hep Türkçe konuşurlardı. Bize hiç Arnavutça öğretmediler.
İlkokulu Emirsultan İlkokulu’nda dörde kadar okudum. Benim okuduğum okulu yıktılar, yeni okulu aşağıya yaptılar. Yeni okulun olduğu yere Dübekönü derlerdi.
Evvelden Orhan Camisi’nin orada arabalar vardı. Bir dönem orada çalıştım. Evlendikten sonra Bursa Otobüs İşletmesinde 20 yıl biletçi olarak çalıştım. 1980 yılında 55 yaşında beni emekliye ayırdılar. Çalışmayı çok severim. Emekli olduktan sonra pazarcılık, peynircilik yaptım.
Eski komşularım Terzi İhsan, Naci, Aktar Hasan, Veysel, Halil Efe, Nuri Efendi, Bayram Usta. Komşular hep birbirlerine yardımcı olur, her dertlerine koşarlardı. Aktar Hasan’ın annesi Zekiye Hanım teyze çok iyi bir insandı. Düğünlerde yemek yapardı.
Arkadaşlarla Gezekler yapardık. Mahalledeki arkadaşlarla her hafta birinde toplanırdık. Muhabbet vardı, sevgi vardı. Şimdi televizyon çıktı, her şey bitti. Aktar Hasan, Balıkçı Hüseyin, Naci, Abdülkadir, Halit, gezeğe katılırdı. Herkes ailesiyle birlikte gezeklere katılırdı. Gezeğe giderken herkes evinde bir şey yapar götürürdü. Kadınlar erkeklerin hizmetini yapar, başka bir odaya çekilirdi. Erkekler kendi aralarında çalar, söylerdi. Gezeklerde belli bir para toplanırdı, Aktar Hasan kasaydı. Aradan bir müddet geçince bir araya geldiğimizde mesela havanın iyi olduğu bir günde Uludağ’a gitmeye karar verirdik. Hemen bir araba çağırır Uludağ’a çıkardık. Ne lazımsa alırdık. Kimse bir kuruş para harcamaz, Aktar Hasan kasadan masrafı karşılardı. Kasada bir miktar para kalırdı. Onunla da mahallede düğün yapacak kim varsa onun bir eksiğini karşılardık. Bir keresinde de aynı şekilde Karacabey Boğazı’na gitmiştik. Mahallemizde kötü niyetli insan yoktu. Hepimiz birbirimize yardımcı olurduk.
Hıdrellezde Değirmenlikızık’ta dede yapılırdı. Her sene at arabalarıyla oraya giderdik. Orada bir dede yatırı vardı, o ziyaret edilirdi. Hıdrellez sabahı erken kalkanlar, geç kalkanın kapısına bir masa, kemik, su, şişe ve ısırgan koyardık. Ev sahibi uyandığında onu alkışlardık. Özellikle kapı koluna ısırgan koyardık, açtığında elini dalardı. Hıdrellez sabahı geç kalktığı için cezalandırılmış olurdu. Bir de hemen her hafta Pazar günü Işıklar Askeri Lisesi’nin hemen altındaki iğde dibine giderdik. Herkes bir şey yapardı. Rahmetli Mehmet Abi tambur çalardı, eğlenirdik. Orada bir de su vardı. Üstü taşlarla kapalıydı, iki yandan akardı. Sonra o suyu askeriye aldı. İki üç tane ev vardı kalan yerler hep tarlaydı, sonra hepsine ev yapıldı.
Mahallemizde düğünler özellikle Perşembe günü akşamı başlardı. Gelin at arabaları ve landonlarla alınırdı. Ben 1950 senesinde evlendim. Aktar Hasan benim sağdıcımdı. O zamanlar çok param yoktu. Aktar Hasan “her şeyi hallederiz merak etme” dedi. Aktar Hasan’ın annesi yemekleri yaptı. Okur Mustafa her şeyimizi aldı. Hanımı Makbule Abla idi. Çok yardımları olmuştu. Düğünümüz bizim evin alt tarafındaki boş alanda olmuştu. Kadınlar ve erkekler ayrı ayrı eğlenirlerdi. 53 sene evli kaldım. Nur içinde yatsın bir gün bana ismimle hitap etmedi. Bizde eş isimle çağırılmaz. Mahallede bir taneydi. Herkesin yardımına koşardı.
70 sene evvel Toprakçılar Yokuşu mezarlığın başından yukarı kadar merdivendi. Buraya eşekler falan çıkardı. Evvelden çok kar yağardı. Yokuştan aşağıya merdivenle kayardık. O zamanlar herkes evinde keçi bakardı. Büyük selvilerin orada keçi durağı vardı. Çoban sabah oraya gelirdi, herkes evindeki keçiyi çıkarırdı, akşam olunca da yine oradan alırdı. Bizde de keçi vardı; biz de çıkarırdık.
Mahallemizin en eski bakkalı Kemal Ağabey’di. Kemal Ağabey’den sonra Sarı Bakkal devraldı. İsmini hatırlamıyorum. Ben de bir dönem bakkallık yaptım. Berber de Şible’de İbrahim Ağabey’di. Mahallemizde kasap yoktu. Bakkalda bulamadıklarımızı çarşıdan alırdık.
İlk otobüs Heykel-Çekirge arasındaydı. Ondan sonra otobüsler Yeşil, Emirsultan derken her yeri sardı.
Ramazanlarda komşular birbirini iftara çağırırlardı. Bayrama doğru dört-beş komşu toplanır bayramlık baklavalarını yaparlardı. Ramazanda Emirsultan mahallesinde davul çalınmaz. Kapıları çalar “pilava pilava” diye seslenir. Emir Sultan’ın davula izin vermediğini söylerler.
Toprakçı Yokuşu’nun karşı tarafı Karamazak Mahallesi ayrılınca oraya bağlandı. Bizim tarafımız Emirsultan Mahallesi sınırları içerisinde kaldı.
Komşuluklarımız çok güzeldi. Herkes birbirine yardımcı olur, sahip çıkardı. Evlerin kapılarının ipleri üzerinde dururdu. Herkes çat kapı birbirine gidebilirdi. Eşim çok titiz bir hanımdı. Karşı komşumuz bazen gelir, eşimin yastıklarını devirir kapıyı kapatıp gidermiş. Sonradan da gülerlermiş. Şimdi birinin evine böyle girdiğinizi düşünebiliyor musunuz?
Mahallemizde el dokuması yapılırdı. Birçok mancınık atölyesi vardı. Ailem (eşim) Mustafa Abi’nin mancınık atölyesinde uzun yıllar çalıştı. Ayranca derdik; orada bir künk vardı. Bizim sular kesildi mi oraya gider oradan içmeye su alırdık. Yol yoktu, patika yolla giderdik. Evlerde ipekböceği çok bakılırdı. Kozalar bu mancınık atölyelerinde işlenirdi.