1925 yılında Gölcük köyünde dünyaya geldim. 1944 yılında Emirsultan, Beşyol Ağzı’na yerleştik. Halen orada oturuyorum. Babam Halil, dedem ve amcam hepsi berberdi. Bende onların yanında yetiştim ve yıllarca berberlik yaptım. Camiye girerken bir çınar var, çınarın karşısında bir caddedeki eski evlerin oradaydı dükkânım. 5 kuruşa tıraş yapardım. Sonra belediye tıraşı 15 kuruşa çıkardı, ne kadar sevinmiştim. Emirsultan çok değişti, eski güzelliği kalmadı. Çok iyi komşularımız vardı, kimse kalmadı, hepsi öldü.
Eşimin ismi Arife Yenikara’ydı. 11 tane kız, 9 tane oğlan torunum var. Oğullarım; Hüsamettin Yenikara, Ali Yenikara, Halil Yenikara, kızlarım; Emine ve Kadriye. Çocuklarımdan bir kızım Almanya’da, bir kızım burada. Eşim öleli üç sene oldu. Bir kaza geldi başına. Kendisi parayı hiç sevmezdi. Nazara mum dökerdi. Üç beş kuruş para verirlerse, o parayı camdan dışarı atardı. Komşularım çok iyidir. Eve giderken yolda görünce evlerine çağırıyorlar, yemek getiriyorlar. Benimle çok ilgileniyorlar, Allah razı olsun.
Emirsultan Hamamı’na girince sol tarafta bir yer vardı. Oraya takunya, ibrik, havlu koyarlar; sabah bakınca takunya ve havluyu ıslak görürlerdi. Emir Sultan Hazretlerinin oraya geldiğine inanırlardı.
Kıtlık zamanı çok sıkıntılar çekildi. Şeker yoktu. Gaz yağı yerine çıra, mum yakılırdı. Çok zahmet çekildi.
Mahallede çok esnaf yoktu. Ufak dükkânlar vardı, oradan alışveriş yapılırdı. Bakkal Ramazan Yeşildurak, Bakkal Cemil vardı ikisi de öldü. Sonra babam bizim evin altına dükkân açıp bakkallık yaptı. Annemle birlikte çalışırlardı. O zamanlar insanlarda para yoktu, veresiye ekmek alırlardı. Musababa’nın orada Karadenizliler vardı. Annemin ismi Rabiye’ydi. Annem vefat ettikten sonra hep anlatırlardı. “Ahh o teyze, paramız olmadığını anlayınca, ‘hadi parayı sonra getirin’ derlerdi”, diye anlatırlardı. Eskiden insanlar hep öyleydiler. Birbirine her daim yardımcıydılar.
Emirsultan Camisi’nde imim Ahmet Taşkın vardı. Bir de Kemalpaşalı Münir Hoca vardı, Münir Cengiz. Mevlitlere, nikâhlara çağırıldıklarında asla para almazlardı. Zorla para verirlerse de o parayı bana camideki kumbaraya attırırlardı. Gözleri tok insanlardı.
Mahallede Asa Suyu vardı. Çok güzel bir suydu. Çeşmelerden gürül gürül Asa Suyu akardı. Şimdi o suya ne oldu bilmiyorum. Artık çeşmelerden terkoz suyu akıyor.
Beşyol Ağzı’nda Yaşar diye bir komşumuz vardı. Bizim Hacı ile ahrettiler. Soğukpınar tarafından gelmişlerdi. Beşyol Ağzı’nda solda hep muhacirler otururdu. Sağda belediyeden emekli Mehmet Dişli vardı. Onun yukarısında Dışkayalılar otururdu. Musababa’ya gittin mi hep Lazlar ve Gürcüler vardı. Trabzonlu, Rizeli, Samsunlular vardı.
Musababa Camisi’nin olduğu yer yıkık, dökük bir yerdi. Zaten adı da Yıkık Minare’ydi. Biz oralarda oyun oynardık. Emirsultan’dan çıktın mı daha camiye varmadan her taraf kestanelik, bağ, bahçelikti. Değirmenlikızık’a kadar öyleydi.
Mahallede Hıdırellez de eski hasırları çıkarır, cadde üstünde yakarlardı.
Kışın çok kar yağardı. Hanımlar geceleri mahallemizde kızak kayarlardı. Eski komşularımızdan Güzide Hafız vardı. Vefat etti. İnsan iyi bir komşusu vefat edince çok üzülüyor. Hele Gürcü Yaşar’ın annesi Firdevs Etyemez ölünce çok üzüldük. Aniden rahatsızlanıp vefat etti. Eşinin adı Ahmet Etyemez’di.
Sürekli damat tıraşına giderdim. Benim elimden ustura ya da sabunumu alırlardı. Ben tıraşa başladım mı damada para asarlardı. Onun içinden bana da para verirlerdi. Çok damat tıraşı yaptım. Tıraşı bitirdim mi damadı arkadaşları giyinmeye götürürlerdi. O da güzel bir adetti.
Artık insanlar arasında ne sevgi var, ne saygı var. Mesela otobüslerde bazen yaşlılar oluyor, kucağında çocuklu kadınlar oluyor. Gençler kafalarını çevirip dışarıya bakıyor. Ben görünce dayanamıyorum bu yaşta kalkıp onlara yer veriyorum.
Burada eski okul vardı, eski okulu yıktılar alt tarafa yeni okulu yaptılar. Sonra buralara yeni binalar yaptılar. Sonra o binaları da yıktılar, benim dükkânda gitti, belediye bu evleri yaptı.
Evimizde elektrik vardı. Ama terkoz suyu yoktu. Evin bahçesinde bir çeşme vardı, oradan kaba su akardı. Komşular içme suyunu oradan alırdı. Halı yıkarlar, temizliklerinde kullanırlardı. Halen o çeşme akıyor ama suyu çok azaldı. Çok güzel, tatlı bir suydu. Kışın ılık, yazın da buz gibi su akardı. Terkoz suyunu sonradan aldık.
Vali konağının yanında Kafkas’a gitmeden evvel bir mağaza var ya orası postaneydi. Benim küçük oğlum Kayhan’da çalışıyordu. İşe gelip giderken hep mağazadaki televizyonlara bakarmış. O zamanlar kimsede televizyon yoktu. Bende mağazaya gittim taksitle veriyor musun dedim. Kefil getirirsen olur dedi. O zamanlar Vakıflar Bankası’nın orada dükkânlar vardı. Oradan bir tanıdık bana kefil oldu, televizyonu aldım eve geldim. Akşam oldu mu ev misafirle doluyordu.