Neriman Belgin ile sözlü tarih görüşmesi

1927 yılında Emirsultan Mahallesi’nde dünyaya geldim. Babam Şefik Belgin’de Emirsultan hallesi’nde doğmuş. Dedem Temiz Sokak’ta bir arsa almış ve Ermeni ustalara saray gibi bir ev yaptırmış. Çok güzel bir evimiz vardı. Babam o evde doğmuş büyümüş, annemi Reyhan’dan o eve gelin almış, ben de o evde doğmuşum. Oğlan kardeşim Orhan Belgin de o evde dünyaya geldi. Yani kökenimiz Emirsultan, orada doğduk, büyüdük. Babam koza eksperliği yapıyordu.

Çok eskiden Emirsultan köy gibi bir yerdi. Çocukluğumuzda mezarlığın başında keçi durağı vardı. Bir çoban orada mahallelinin keçilerini toplar, dağa otlatmaya götürürdü. Macırlar tütün ekerlerdi.
İlkokulumuz Emirsultan Meydanı olarak yapılan yerdeydi. Okulun yanında da tekke vardı. Ben çocukken tekke binası duruyordu, ev olarak kullanıyordu. İçinde oturanlar vardı, onlara misafirliğe giderdik.

Neriman Belgin kardeşi Orhan Belgin ile

Evimize Piremir’den Asa Suyu gelirdi. Bahçemizden gürül gürül akardı. Komşuluk çok iyiydi. Kapılardı ip vardı, herkes açar girerdi. Şimdi bitişiğinde yaşayan insanları tanımıyorsun. Eski komşularımızdan Nazmiye Hanım Teyze, Kamile Hanım Teyze vardı. Şimdi hepsi öldüler.
Bahçemiz çok güzeldi. Sabahları bahçemizdeki taşlığa hasır yayar, semaveri yakar, mis gibi çiçek kokuları arasında komşularla birlikte kahvaltı yapardık. Öğleden sonrada komşulara oturmaya giderdik. Bayramlarda hep ziyaretler yapardık. Çok yardım sever bir mahalleydi. Karşımızda Hatice Hanım Teyze vardı. Kendisi fakirdi, kimsesizdi. Ona annem bakardı. Annem güçlü kuvvetli bir kadındı. Onu sırtına alır Emirsultan Hamamı’na götürüp yıkardı. Öyle bir yardımlaşma vardı. Düğün salonları yoktu, bütün mahallenin düğünleri bizim salonumuzda olurdu.
Haftanın belli günü kazan koyar çamaşır yıkardık, o gün gider hamamda yıkanırdık. Bursalılar hamamı çok sever. Biz hamamda büyüdük. Yeni Kaplıca Hamamı Pazartesi günü hanımlara açılıyordu. Çok büyük bir havuzu vardı. Biz o havuzda büyüdük. Mesela ben çok güzel yüzerim. Sabah gider, akşam gelirdik. Vasıta çok kısıtlıydı, Emirsultan’dan oraya yürüyerek giderdik. Bütün komşular yaz temizliğini yapar, sonra toplanır faytonlar kiralar, Yeni Kaplıca’ya hamama gidilirdi. Yanımıza da yiyecekler hazırlar koyardık. Orada hem yıkanır, hem piknik yapardık.
Babam Yunan işgali dönemini anlatırdı. Işıklar Askeri Lisesi’nin bulunduğu yerden Bursa çok güzel görünürdü. Babam bahçeye çıktığımız zaman düşman oradan bizi görüyordu derdi. Annemde çok güzel bir kadındı. İşgal döneminde annem bekârmış ve Reyhan’da oturuyormuş. Kendisi çok güzel bir kadındı; o yüzden hep yüzünü gözünü çirkin gözüksün diye karaya boyarmış. O dönem Reyhan tarafında birçok evi yakmışlar.
İkinci Cihan Harbi dönemini çok sıkıntılı geçirdik. Ufacık bir şey almak için nüfus kâğıdıyla gider, belediyeden bir kâğıt alıp onunla ihtiyacımızı alırdık. Bir metre kumaş, bir yumak almak için vesika gerekiyordu. O zamanlar genç kızdık, bir şeyler işlemek için yumak lazımdı, yumak yok. Heykel önünde tuhafiyeci Süreyya Hanım vardı. Kötü kötü yumaklar getirirdi. Ondan gider çilelerle yün alır kendimize kazak örerdik. Başka yumak yoktu. Hele ekmek hiç yoktu. Annem Yıldırım’da bir yerde satılık un bulmuş. Aldı geldi böyle dikenli dikenliydi. Hele evinde bir-iki kilo un olsun, büyük suçtu. Allah o günleri kimseye göstermesin. Komşuların evi topraktı. Toprağı kazdılar içine kazanı koyup unları da kazana koyup sakladılar. Yakalandın mı hapis cezası vardı. Hele şeker hiç yoktu. Herkes şeker yiyemediği için uyuz oldu. Kuru üzümle, kuru incirle çay içiliyordu. Vesika günleri çok zordu. Evlerin ışıkları görünmesin diye pencereleri battaniyelerle kapattık. Elektrikte yoktu, zeytinyağıyla annem şişede bir şey yapardı onu yakardık. Hayat çok zordu. Ekmek yok, şeker yok, yağ yok, el kadar bir şey yok. Her şey vesikaya alınırdı.
Emirsultan Camisi’nin giriş ve çıkış kapılarını kapattılar. Hanımların kahvenin önünden geçmesi hoş karşılanmazdı. Caminin kapılarını da kapatınca annem aşağıda mezarlıklardan dolaşarak pazara gidebilirdi.
Mahallemize elektrik sonradan geldi. Tabi önce zenginler evlerine tek tük aldılar. Yavaş yavaş herkes evine elektrik aldı. Zeyniler Camisi, Piremir Camisi yıkıktı. Emirsultan’dan biraz yukarı çıkınca yeşillik, kestane araçları vardı. Çok güzeldi.
Ramazanlarda cami teravilerde çınlardı. İftarlar verilirdi. Ramazan öncesi bizim bahçede toplanır bütün komşulara yufka, erişte yapılırdı. Bayram gelmeden de temizlikler yapılırdı. Tatlılar, sarmalar hazırlanırdı. Ramazanda caminin sırasında köşede bir eczane var. Onun yanının yanındaki ev bizim çocukluğumuzda tekkeydi. Babamın çocukluğunda orada Ramazan ayında ekmek dağıtılırmış.

Nuriye, Orhan, Şefik ve Neriman Belgin

Emirsultan Camisi’ne çıkan merdivenlerin yanında bir çeşme vardır. Onun arkasındaki bir mezarlığa Kral Kızı Mezarlığı denir. Geçmiş yıllarda bir asker hangi memlekete gittiyse bir kralın kızıyla birbirini sevmişler. Ama kral kızını bu askere vermemiş. Asker buraya dönünce verem olmuş. Eskiden verem hastalığı çok yaygındı. Kız oğlana haber salıyor. “Ben ölürsem gelsin benim ziynetlerimi mezarımdan alsın” diyor. Sonra kız hastalanıp ölüyor. Askerde bunun üzerine gidiyor kızın mezarını açıyor bir bakıyor kendi hocası yatıyor orada. Şaşırıp kalıyor. Geliyor yeniden Bursa’ya hocasının evine gidiyor. Hocanın karısı hocan öldü diyor. Mezarlığı nerede diye soruyor. O çeşmelerin arkasındaki mezarı tarif ediyor. Sonra asker gidip hocasının mezarını açıyor bir bakıyor kralın kızı orada yatıyor. Hayret içinde kalıyorlar. Kral kızı hocanın, hoca da kral kızının mezarında yatıyor. Sorsanız size o mezarı belki de gösterirler.
Şible’den Emirsultan’a doğru gelirken Şible’yi geçince orada yolun kenarında Kabak Dede diye birinin mezarı vardı. Yine camiye yaklaşınca kocaman bir duvar ve duvarın sonunda da köşede bir mezar vardı. Bu iki mezarı da kaldırdılar.
Hıdrellezde Değirmenlikızık’a dedeye giderdik. Dere kenarında oturur, eğlenirdik.
Yeni yetişirken komşularla haftada bir toplanır eğlence yapardık. Aman bir eğlenirdik. Urfalı bir komşumuz vardı. O bize Urfa’yı anlatırdı, masal anlatırdı. Erkekler çoğunlukla kahveye giderdi. Kadınlarda geceleri birbirinde toplanırdı. Şimdiki gibi ikramlar yoktu. Bir çay veya kahve, çayın yanında da bisküvi ikram edilirdi. Radyolar yaygınlaşınca radyoların başında şarkılar, temsiller dinlerdik. Her hafta mutlaka sinemaya, tiyatroya giderdik. Çok güzel vakit geçirirdik.
Eskiden bir tane bakkal vardı Vehbi Dayı adında. Küçücük kâğıtlara leblebiden kavut yaparlardı, onu alırdık. Başkada bir şey yoktu. Bütün gıdalar çarşıdan alınırdı. Rahmetli annem çarşıya Şible’den yürüyerek gider gelirdi. Mahallede hiçbir şey yoktu.
Gaz çok alınırdı. Elektrik gelinceye kadar gaz lambası yakılırdı. Bir de küçük idare lambaları vardı. Onlar dışarıda bırakılırdı. Mutfak ve tuvaletler dışarıda olurdu. Dize kadar kar olduğu halde gece vakti bahçeye tuvalete çıkardık. Evimiz çok büyüktü mahallenin düğünleri hep bizim evde olurdu.

ARAMA YAP